Sual: Fatiha suresinde Yalnız Senden yardım isteriz dendiği
için, Peygamber kabrine veya bir yatıra gidip Onu vasıta ederek dua etmek şirk
olmaz mı?
CEVAP
Duaların kabul olması için bazı şartlar vardır. Herkeste bu şartlar
bulunmadığı için duaların kabul olmadığı görülüyor. Onun için, ulemanın ve
evliyanın dua etmesi için onlara yalvarmak, onları vasıta kılmak gerekir.
Evliyanın diri veya ölü olması arasında fark yoktur. Zira (Büyük bir âlim vefat
edince, feyz vermesi kesilmez, hatta artar) buyuruldu. (İrşad-üt-talibin)
Allahü teâlâ, sevdiklerinin ruhlarına işittirir. Onların hatırı için istenileni
yaratır. Diriler, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olduğu gibi, ruhları da diri
olduğu için, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olur. Hazret-i Âdem, Muhammed
aleyhisselamın hürmeti için dua etti, duası kabul oldu. Allahü teâlâ da, (Ya
Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismi ile, her ne isteseydin kabul ederdim, O
olmasaydı, seni yaratmazdım) buyurdu. (Hakim, Beyheki)
Ölü-diri her velinin ruhundan yardım istenir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, "Ey Allah’ın kulları, bana
yardım edin" desin! Çünkü Allahü teâlânın sizin göremediğiniz kulları
vardır.) [Taberani]
(Halil-ür-rahman [Hazret-i İbrahim] gibi 40 kişi her zaman bulunur.
Onların sebebiyle yardım görülür ve zafere kavuşulur. Onların bereketiyle gökten
yağmur yağar. Onların yerine yeni birisi gelmedikçe, ölen olmaz.) [Taberani]
Diri de bir şey yapamaz
Fatihadaki (Yalnız senden yardım isteriz) âyet-i kerimesi, ölünün de,
dirinin de bir şey yapmasına tesir eden kudretin, yalnız Allahü teâlâdan
olduğuna inanmaya mani değildir. Mesela acıkan, hiçbir sebebe yapışmadan (Ya
Rabbi beni doyur) demesi, bu âyete uygun değildir. Çünkü Cenab-ı Hak, doyurmak
için yemek yemeyi sebep kılmıştır. Yemek yiyip doyan da, doymayı Allah’tan
bilmesi gerekir. Rabbimiz, yemek yemeden de doyurur. Fakat yemek yenmesini sebep
kılmıştır. Yalnız senden yardım isteriz diyen kimse, fırıncıya gidip
(Bana ekmek ver) diye ondan yardım istemesi Allah’tan gayrisinden yardım istemek
sayılmaz. Allahü teâlânın emrettiği sebeplere yapışmak demektir. Ölü veya diri
evliyadan yardım istemek de, sebeplere yapışmaktır.
Abdülaziz-i Dehlevi hazretleri Fatihanın tefsirinde buyuruyor ki:
Birisinden yardım istenirken, yalnız ona güvenilirse, onun, Allahü teâlânın
yardımına mazhar olduğu düşünülmezse, haramdır. Eğer yalnız Allahü teâlâya
güvenilip, o kulun Allah’ın yardımına mazhar olduğu, Allahü teâlânın her şeyi
sebep ile yarattığı, onun da bir sebep olduğu düşünülürse, caiz olur. Enbiya ve
Evliya da, böyle düşünerek başkasından yardım istemiştir. Bu düşünce ile
birisinden yardım istemek, Allahü teâlâdan istemek olur.
Çok tecrübe ettim, Musa Kazım’ın kabri, duamın kabul olması için ilaç gibidir.
(İ. Şafii)
Büyük bir zat, "Diri iken tasarruf [yardım] yaptığı gibi, öldükten sonra da
yapan evliyadan Maruf-i Kerhi ile Abdülkadir-i Geylani’yi gördüm"
buyurmuştur. (Mişkat)
Keşf ehli evliyanın çoğu, ruhlardan feyz alarak olgunlaştığını bildirmişler,
bunlara Üveysi demişlerdir. (Eşiat-üllemeat)
Evliya vesiledir
Mevlana Abdülhakim-i Siyalkuti hazretleri buyuruyor ki:
(Dua eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duasının kabul olması için, Allahü
teâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapmaktadır. (Ya Rabbi, bu sevgili kulunun
hatırı ve hürmeti için bana da ver) demektedir. Yahut evliyadan bir zata, (Ey
Allah’ın velisi, bana şefaat et, bana vasıta ol, benim için dua et) demektedir.
Dileği veren, yalnız Allahü teâlâdır. Veli, yalnız vesiledir, sebeptir. O da
fânidir, tasarrufu, gücü yoktur. Böyle inanmak şirk olsaydı, Allah’tan başkasına
güvenmek olsaydı, diriden de dua istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Diriden
de dua istemek, bir şey istemek, yasak edilmedi. Bir cahil, dileğini Allah’ın
kudretinden beklemeyip (Veli yaratır) derse, bu düşünce ile ondan isterse, bu
elbette yanlıştır. Bunu ileri sürerek, İslam âlimlerine dil uzatılamaz.)
[Zad-üllebib]
Ebul Hasan-ı Harkani hazretleri, sefere çıkan talebelerine, (Sıkıştığınız zaman
benden yardım isteyin) buyurur. Eşkıya talebeleri yakalar. Allahü teâlâya dua
ederlerse de, kurtulamazlar. Bir talebe (Ya Ebel Hasan imdat) der. O talebeyi
eşkıya göremez. Diğerlerinin nesi varsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına,
(Biz Allah’tan yardım istedik, kurtulamadık. Fakat şu arkadaş, sizden yardım
isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?) derler. O da (Allahü teâlâ
günahkârların duasını kabul etmez. Bu talebe, benden yardım isteyince, onun
duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, (Ya Rabbi imdat diyen talebemi
kurtar) dile dua ettim. Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua
ettim. Kurtaran Rabbimizdi) diye cevap verir. (T. Evliya)
Ruhların kerametleri
Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
(İnsan ölürken ruhunun ölmediğini, şuur sahibi olduğunu, ziyaret edenleri ve
onların yaptıklarını anladıklarını âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açıkça
bildiriyor. Evliyanın ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek
mertebededir. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet
sahibi olan, ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yaratan,
yalnız Allahü teâlâdır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diri iken
de, ölü iken de hiçtir. Bunun için, Allahü teâlâ, diriler vasıtası ile çok şey
yaratıp verdiğini, herkes, her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken
de bir şey yaratamaz. Ancak Onun yaratmasına vasıta olmaktadır.) [Mişkat]
Resulullahı ve evliyayı vesile ederek dua etmek caizdir. (Hülasat-ül-kelam)
Ben ölünce, beni düşünün, imdadınıza yetişirim. (Mevlana C. Rumi)
Ruhaniyetime teveccüh edin veya Mazhar-ı Cananın kabrine gidin! Ondan hasıl olan
fayda, bin dirinin faydasından daha çoktur. (Mektubat-ı Dehlevi)
Evliya, Peygamberler yaratıcı değildir. Allahü teâlâ istenilen şeyi onların
hürmetine yaratır. Yani onlar vesiledir, sebeptir. Cenab-ı Hak, her şeyi yoktan
yarattığı halde, yaratmasına bazı şeyleri sebep kılmıştır. Mesela Hazret-i
Âdem’i ana-babasız yaratmış, fakat çamuru vesile kılmıştır. Bütün çocukları
yaratan da Allahü teâlâdır. Fakat çocukların yaratılması için, ana-babayı
vesile, vasıta kılmıştır. Hazret-i Âdem’i yarattığı gibi, bütün insanları da
ana-babasız yaratabilirdi. Fakat ana-babayı sebep vasıta kılmıştır. Onun âdeti
böyledir. Onun için Kur'an-ı kerimde (Allah’a yaklaşmak için vesile arayın)
buyuruldu. (Maide 35)
Her şeyi yaratan Allah’tır. "Sebeplere yapışın" buyurduğu için bir sebebe
yapışılır. Hazret-i İbni Kemalpaşazade’nin Hadis-i erbain’deki (Bir
işinizde, sıkışıp bunalınca, kabirdekilerden yardım isteyin) ve Deylemi’nin
bildirdiği (Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı) hadis-i
şerifleri de, Allahü teâlânın izni ile, ölülerin dirilere yardım ettiğini
göstermektedir. (M.Nasihat)
Sebeplere yapışmak şirk değildir
Sual: Allah’tan başka bir şeyin bir iş yaptığını söyleyen, müşrik olur.
Mesela (Aspirin ağrıyı kesti) veya (Resulullahın hürmetine,
Abdülkadir Geylani’nin hürmetine Allah duamı kabul etti) diyen müşrik olur.
Çünkü Fatiha suresinde (Biz yalnız senden yardım dileriz) deniyor. Bunun
için ilaçtan, aspirinden, Peygamberden veya evliyadan yardım isteyen müşrik
olmuyor mu?
CEVAP
Enbiya ve Evliyadan şefaat istemek, yardım istemek, Allahü teâlâyı bırakmak,
Onun yaratıcı olduğunu unutmak demek değildir. Bulut vasıtası ile Allahü
teâlâdan yağmur beklemek, ilaç içerek Allahü teâlâdan şifa beklemek, top, bomba,
füze kullanarak Allahü teâlâdan zafer beklemek, hep Allahü teâlâdan istemek
olur. Bunlar sebeptir. Allahü teâlâ, her şeyi sebeple yaratmaktadır. Bu
sebeplere yapışmak, şirk değildir. Peygamberler hep sebeplere yapıştılar.
Allahü teâlânın yarattığı suyu içmek için çeşmeye, Onun yarattığı ekmeği yemek
için fırıncıya gidildiği ve Allahü teâlânın zafer vermesi için, savaş vasıtaları
ve talim terbiye yapıldığı gibi, Allahü teâlânın duayı kabul etmesi için de,
Peygamberin, Evliyanın ruhlarına gönül bağlanır. Allahü teâlânın elektro
magnetik dalgalarla yarattığı sesi almak için radyo kullanmak, Allahü teâlâyı
bırakıp bir kutuya başvurmak değildir. Çünkü, radyo kutusundaki aletlere o
özellikleri, o kuvvetleri veren Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, her şeyde, kendi
kudretini gizlemiştir.
Müşrik, puta tapar, Allahü teâlâyı düşünmez. Müslüman, sebepleri, vasıtaları
kullanırken, sebeplere, mahluklara, tesir, hassa veren Allahü teâlâyı düşünür.
İstediğini Allahü teâlâdan bekler. Geleni Allahü teâlâdan bilir. Müminler her
namazda Fatiha suresini okurken, (Ya Rabbi, dünyadaki arzularıma, ihtiyaçlarıma
kavuşmak için maddi, fenni sebeplere yapışıyor ve bana yardım etmeleri için,
sevdiğin kullarına yalvarıyorum. Bunları yaparken ve her zaman, dilekleri
verenin, yaratanın yalnız Sen olduğuna inanıyorum. Yalnız Senden bekliyorum)
anlamında söylüyorlar. Her gün böyle söyleyen müminlere nasıl müşrik denir ki?
Enbiya ve evliyanın ruhlarından yardım istemek, Allahü teâlânın yarattığı bu
sebeplere yapışmaktır. Bunların müşrik olmadıklarını, halis mümin olduklarını
(Fatiha) suresinin bu âyeti açıkça haber vermektedir. Mezhepsizler maddi, fenni
sebeplere yapışıyor, nefislerinin isteklerine kavuşmak için, her vesileye, her
çareye başvuruyorlar da, Enbiya ve Evliyayı vesileye şirk diyorlar. (S.
Ebediyye)
Müslümanlara müşrik damgası basmak ne kadar çirkindir.
Dirilten ve öldüren yalnız Allahü teâlâdır
Sual: Bazıları, "İlaç hastalığıma iyi geldi demek veya türbeye gitmek,
Fatiha suresinin, (Yalnız senden yardım bekleriz) âyetine zıt olduğu için
şirktir" diyorlar. Öldürüp dirilten yalnız Allah olduğu için, "Terörist
falancayı öldürdü" demek de şirkmiş. Yanlış değil mi?
CEVAP
Böyle konuşanlar, Ehl-i sünnet olmayan sapıklardır. Elbette öldüren ve
dirilten yalnız Allahü teâlâdır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Dirilten ve öldüren yalnız Odur.) [Yunus 56]
(Ölüm zamanında insanı, Allahü teâlâ öldürüyor.) [Zümer 42]
Hazret-i Azrail’in can alması da mecazidir. (Azrail öldürdü, Azrail can aldı)
demek de mecazidir. Esas öldüren Allahü teâlâdır. Hastaya şifa veren de Allahü
teâlâdır. Çünkü Kur'an-ı kerimde, (Hasta olduğum zaman ancak O bana şifa
verir) buyuruluyor. (Şuara 80)
Cenab-ı Hak her şeyi sebep ile yaratıyor. İlaçsız da şifa vermeye gücü yettiği
halde, ilacı sebep kılıyor. Her şeyi yaratanın, şifa verenin Allahü teâlâ
olduğunu bilen bir müslümanın, (Aspirin başımın ağrısını giderdi) demesi şirk
olmaz. Öldüren yalnız Allahü teâlâ olduğu halde, (Falanca falancayı öldürdü)
veya (Azrail babamın canını aldı) demek günah değildir.
Aynı mecazlar Kur'an-ı kerimde de vardır. Mesela, (Öldürmek için vekil
yapılmış olan melek sizi öldürüyor) buyuruluyor. (Secde 11)
Bu bakımdan, (Şu ilaç hastalığına iyi gelir) veya (Doktor, hastayı iyileştirdi)
demek şirk olmaz. Çünkü Kur'an-ı kerimde Hazret-i İsa’nın, (A’manın gözünü
açarım, Baras hastalığını iyi ederim ve Allah’ın izni ile ölüleri diriltirim)
dediği bildiriliyor. (A.İmran 49)
Aynı sapıklar, âyet-i kerimelerdeki mecazi manaları anlamadıkları için -hâşâ-
Allahü teâlânın gökte olduğunu, Onun eli olduğunu söylüyorlar. Halbuki Türkçede
de âyet-i kerimelerde bildirilen mecazların benzerleri çoktur. (İstanbul,
valinin elindedir) denince, İstanbul’un valinin emri altında olduğu anlaşılır.
Yoksa İstanbul, valinin elinin içinde demek değildir. Mülk suresinde, (Mülk,
Allah’ın elindedir) buyuruluyor. Buradaki eli de, insan eli gibi düşünmek
çok yanlıştır. Her türlü tasarrufun, hükümranlığın ancak Allahü teâlânın kudreti
altında olduğu anlaşılır. Böyle âyet-i kerime ve hadis-i şerifler çoktur.
Bunları İslam âlimlerinin açıkladığı şekilde anlamak gerekir. (Rahman, Arşı
istiva etti) mealindeki âyet-i kerimeyi de, (Allah Arşta oturuyor) şeklinde
anlamak küfür olur. Onun için Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumak
gerekir. (El-Münkız)
Biri, bir bardak su istese, bu, (Yalnız senden yardım dileriz) âyet-i
kerimesine aykırı olur mu? Hangi hususta başkasından yardım istemeyeceğiz?
Bir doktora muayene olsak, ilaç verse, güvensek, (Yalnız Allah’a güvenin)
âyetine aykırı olur mu? Topkapı’dan Sirkeci’ye giden tramvaya binsek, "Bu
tramvay Sirkeci’ye gider" desek, Allah’tan başkasına mı güvenmiş olacağız?
Peygamber efendimizin ve âlimlerin sözlerine güvensek, Allah’tan gayrisine mi
güvenmiş oluruz? Demek ki bunların izahı gerekir. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Yalnız benden korkun!) [Bekara]
(Eğer iman etmişseniz, onlardan değil benden korkun!) [A.İmran 175]
(İnsanlardan korkmayın, benden korkun!) [Maide 44]
Hırsızdan, hainlerden ve yılandan korksak bu âyete aykırı olur mu? Atalarımız,
(Allah’tan korkmayandan korkmak gerekir) demişlerdir. Demek ki açıklamaya
ihtiyaç vardır.
Kur'an-ı kerimde (Namaz kılın, zekat verin) buyuruluyor. (Hac 78, Nur 56)
Namazın nasıl, kaç rekat kılınacağı, zekatın nasıl, hangi mallardan verileceği
açık değildir. Bütün bunlar, hadis-i şeriflerle ve âlimlerin açıklaması ile
anlaşılmıştır.
(Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir.) [Araf 155,
İbrahim 4]
Bu âyetleri okuyan bir dinsiz, (Doğru yola getiren ve sapıttıran Allah olduğuna
göre, beni de dinsiz yapan Odur. Benim bunda ne suçum var?) diyebilir. Bu
bakımdan hadis-i şeriflere ve âlimlerin açıklamasına ihtiyaç vardır. Nitekim,
âyetlerden anladığına uyup, "Hayır-şer Allah’tan olduğuna göre, bize günah
işleten de Allah’tır. Biz günahlardan mesul değiliz" diyenler çıkmıştır. İşte bu
tehlikeyi önlemek için Peygamber efendimiz, gerekli açıklamalarda bulunmuş,
âlimler de bunları açıklamış, artık, bahane kalmamıştır.
(Kur'anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]
(Verdiğimiz bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun.) [Nahl 43]
Bu âyet-i kerimeler, Kur'an-ı kerimi anlamak için Peygamber efendimizin ve
âlimlerin açıklamasına ihtiyaç olduğunu bildirmektedir. Hadis-i şerifte de
buyuruldu ki:
(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]
Dua ederken
Sual: Fatiha suresini tek başına sure veya dua olarak okuyorum. Sana
ibadet ederiz, senden yardım dileriz, bizi doğru yola ilet şeklinde çoğul
dua edilmiş oluyor. Niçin "Beni doğru yola ilet!" denmiyor da, bizi deniyor?
CEVAP
Dua umumi olursa, kabul olma ümidi daha fazladır. Bunun için ben yerine biz
demek gerekir. Bizleri denince, bütün müslümanları içine alır. Ayrıca
müslümanların içinde birinin duası kabul olunca, diğerlerininki de onun
hürmetine kabul olur. (İ.Razi)
Bu bakımdan dua ederken, "Bizi" denmeli ve duaya salevat-ı şerife ile başlayıp
yine salevat-ı şerife ile bitirmek sünnettir. Allahü teâlâ, salevat-ı şerifeyi
kabul eder. Duanın başı ve sonu kabul olunca ortasının kabul olmaması
düşünülmez. Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâya günah işlenmeyen dil ile dua
edin) buyurunca, Eshab-ı kiram, böyle bir dili nasıl bulacaklarını sual
ettiler. Resul-i Ekrem efendimiz, (Birbirinize dua edin! Çünkü ne sen onun,
ne de o senin dilinle günah işlemiştir) buyurdu. Hele dua, mümin
kardeşimizin gıyabında yapılırsa, duanın kabul olma ihtimali daha fazlalaşır.
Evliyayı ziyaret
Sual: Mezhepsiz bir yazar, Zümer suresinin 3. âyetini tefsirinde, "Tevhid ve
ihlas sahibi bir kimse, Allah’tan başkasından bir şey istemez. Hiçbir mahluka
itimat etmez. Bugün müslümanlar evliyaya ibadet ediyor, İslamiyet’ten
öncekilerin putlara tapındıkları gibi, şimdikiler de evliyadan şefaat
istiyorlar. Halbuki Allah’ın bildirdiği tevhidde Allah ile kul arasında vasıta
ve şefaat etmek yoktur" diyor.
Ehl-i sünnet âlimleri tevessülün caiz olduğunu bildirmiyorlar mı?
CEVAP
Ölmüş evliyadan yardım istemenin caiz ve gerektiğini, defalarca vesikaları
ile bildirdik. Bahsettiğiniz yazar, Ehl-i sünnet olmadığı için, kendi görüşünü
din gibi bildiriyor.
Allahü teâlâya mahsus olan sıfatlara Üluhiyyet sıfatları denir. Taş, ağaç,
güneş, yıldız, inek, insan, heykel, resim gibi bir mahlukta üluhiyyet
bulunduğuna inanmak, bunlara yalvarmak, ibadet etmek olur ki, böyle inanmaya
şirk denir. Şirke girene müşrik denir. Müşrikin ibadet ettiği bu şeylere şerik,
mabud, put denir. Şimdiki Hıristiyanların çoğu, Budistler, Brehmenler ve
Mecusiler müşriktir.
Müslüman, hiçbir evliyada üluhiyyet sıfatı bulunduğuna inanmaz. Enbiyanın ve
evliyanın, Allah’ın sevgili birer kulları olduklarını bilirler. Ziyaret
edenleri, dua isteyenleri, Allahü teâlânın kendisine haber verdiğine inanırlar.
Dua etmeleri için bunlara yalvarırlar. Kur'an-ı kerimde, (Allahü teâlâya
yaklaşmak için vesile arayınız) buyuruluyor. Peygamber efendimiz de, (Bir
işinizde şaşırırsanız, ölmüşlerden yardım isteyiniz) buyuruyor. Bu hadis-i
şerif, Cinlere de fetva vermekle meşhur olan Müfti-yüs-sekaleyn ve Şeyh-ül İslam
ibni Kemalpaşazade hazretlerinin Hadis-i erbain kitabında vardır.
Ölülerin işitmediğini zannedenler Ehl-i sünnet değildir.
Ölünün de, dirinin de yardımı ancak Allahü teâlânın izni ile olur.