Sual: Resulullahı tanımamızdaki ölçü nedir?
CEVAP
Her Müslüman, Peygamber efendimizin güzellik ve üstünlüklerini ilmi, ihlâsı
ve Ona olan sevgisi kadar derece derece görmekte ve anlayabilmektedir.
Peygamber efendimize vâris olan yüksek İslam âlimleri ise Onu bütün
güzellikleriyle görmüş ve âşık olmuşlardır. Bunların en başında Ebu Bekr-i
Sıddık gelmektedir. O, Resulullah efendimizdeki nübüvvet nurunu görmekte,
Onun üstünlük, güzellik ve yüksekliklerini idrak ederek, Ona âşık olmakta öyle
ileri gitmiştir ki, başka hiçbir kimse Ebu Bekr-i Sıddık hazretleri gibi
olamamıştır. Bir keresinde, “Bütün iyiliklerimi, sizin bir sehvinize
(yanılmanıza) değişirim” buyurmuştu.
Resulullah efendimizin güzelliğini en iyi görüp anlayan ve anlatanlardan biri
de, müminlerin annesi Hazret-i Âişe idi. Âişe validemiz âlime, müctehide,
akıllı, zeki ve edibe idi. Gayet belig ve fasih konuşurdu. Kur’an-ı kerimin
manalarını, helal ve haramları, Arap şiirlerini ve hesap ilmini çok iyi bilirdi.
Resulullah efendimizi öven şu iki beyti Âişe validemiz söylemiştir:
Ve lev semiû fî mısra evsâfe haddihi
Le mâ bezelû fî sevmi yûsufe min nakdin.
Levvâmî zelîhâ lev reeyne cebînehu
Le âserne bilkat'il kulûbi alel eydî.
“Eğer Mısır’dakiler, Peygamber efendimizin yanaklarının güzelliğini işitmiş
olsalardı, güzelliği dillere destan olan Yusuf aleyhisselamın pazarlığında hiç
para vermezlerdi. Bütün mallarını, onun yanaklarını görebilmek için saklarlardı.
Zeliha’yı Yusuf aleyhisselama âşık oldu diyerek kötüleyen kadınlar Resulullahın
parlak alnını görselerdi ellerinin yerine kalblerini keserlerdi de acısını
duymazlardı.”
Yine Âişe validemiz buyuruyor ki:
“Bir gün Resulullah mübarek nalınlarının kayışlarını çakıyordu. Ben de iplik
eğiriyordum. Mübarek yüzüne baktım. Parlak alnından ter damlıyordu. Ter damlası,
her tarafa nur saçıyordu. Gözlerimi kamaştırıyordu. Şaşakaldım. Bana doğru
bakıp; “Sana ne oldu ki böyle dalgın duruyorsun?” buyurdu. “Ya
Resulallah! Mübarek yüzündeki nurların parlaklığına ve mübarek alnındaki ter
tanelerinin saçtıkları ışıklara bakarak kendimden geçtim” dedim. Resulullah
kalkıp yanıma geldi. Gözlerimin arasını (alnımı) öptü ve; “Ya Âişe! Allahü
teâlâ sana iyilikler versin! Beni sevindirdiğin gibi, seni sevindiremedim”
buyurdu. Yani, senin beni sevindirmen, benim seni sevindirmemden çoktur, dedi.”
Hazret-i Âişe’nin mübarek gözlerinin arasını öpmesi, Resulullah efendimizi
severek, Onun cemalini anlayarak gördüğü için aferin ve takdir olmaktadır.
Resulullah efendimizin Kur’an-ı kerimde geçen isimlerinden biri de Yasin
suresindeki Yasin kelimesidir. İslam âlimlerinin büyüklerinden olan
Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri; “Yasin, ey benim muhabbet deryamın
dalgıcı olan habibim, demektir” buyurmuştur. Bu deryanın ismini duyanlar,
uzaktan görenler, yakınına gelenler, içine girip nasibi kadar derine inenlerin
hepsi, ömürlerinin her safhasında Resulullah efendimizin aşkı ile yanıp
tutuşmuşlar, yanık feryatlar, içli gözyaşları ve yakıcı mısralarla bu aşklarını
dile getirmişlerdir. Bunların içinde en büyük ve meşhurlarından olan ve bu
muhabbet deryasından büyük pay sahibi olan Mevlana Halid-i Bağdadi
hazretleri de Sevgili Peygamberimize olan muhabbet ve aşkını dile getirdiği
kasidelerinden birinde şöyle demektedir:
Server-i âlem, sana âşık olup da, yanarım!
Her nerede olsam, o güzel cemalin ararım.
Kâbe kavseyn tahtının sultanı sen, ben hiçim,
Misafirinim dersem saygısızlık sayarım.
Her şey cihanda senin şerefine bilirim,
Rahmetin yağsa bana her gün olur baharım.
Herkes Kâbe’yi tavaf için gelir Hicaz’a,
Sana kavuşmak için ben dağları aşarım.
Saadet tacına kavuştum ben rüyada.
Yağın toprağı serpildi yüzüme sanarım.
Dostunu öven âşıkların bülbülü, ey Cami!
Divanında şu yazılar, oluyor, tercümanım.
Dili sarkmış, susuz kalmış, uyuz bir köpek gibi,
Senin ihsan denizinden bir damla arzularım.
Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
(En büyük saadet, iki cihanın en üstün insanı olan Muhammed aleyhisselama tâbi
olmaktır. Cehennem azabından kurtulmak için, Allahü teâlânın seçtiği sevdiği
insanların reisine uymak gerekir. Cennet nimetlerine kavuşmak, Ona tâbi olanlara
mahsustur. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, Ona tâbi olmak şarttır. Ona
uymayanların tevbeleri, zühdleri, tevekkülleri ve duaları kabul olmaz. Onun
yolunda olmayanların zikirleri, fikirleri, şevkleri ve zevkleri kıymetsizdir.
Peygamberler, Onun hayat veren deryasından bir kadehe kavuşmakla, o derecelere
yükselmişlerdir. Evliya, Onun sonsuz deryasından bir yudum içmekle muratlarına
ermişlerdir. Yeryüzündeki melekler, Onun hizmetçileri, göklerdekiler,
âşıklarıdır. Her şey, Onun şerefine yaratılmış, bütün varlıklar, Onun mübarek
ruhundan feyz almışlardır. Allahü teâlânın varlığını O açıklamış, her şeyin
yaratanı, Onun rızasını almak istemiştir. Ona ve Onun Âline ve Eshabına bizden
dualar olsun. O yüce Peygamber, hepimizden razı olsun!)