Sual: Peygamber efendimizin çok isminin olduğunu duydum, bunlar
nelerdir? (Manalarıyla beraber yazarsanız memnun olurum.)
CEVAP
Muhammed aleyhisselam efendimizin 400’e yakın ismi Mevahib-i ledünniyye'de
vardır. Bunlardan bir kısmının manası alfabetik olarak kısaca şöyle:
Abdullah: Allah’ın kulu.
Âbid: Kulluk eden, ibadet eden.
Âdil: Adaletli, doğru, doğruluktan, haktan ayrılmayan.
Ahmed: En çok övülmüş, sevilmiş.
Ahsen: En güzel.
Alî: Çok yüce.
Âlim: Bilgin, bilen.
Allâme: Çok bilgili.
Âmil: İşleyici; iş ve hareket adamı.
Aziz: Çok yüce, çok şerefli.
Beşîr: Müjdeleyici.
Burhan: Sağlam delil.
Cebbâr: Kahredici, galip.
Cevâd: Cömert.
Ecved: En iyi, en cömert.
Ekrem: En şerefli.
Emin: Doğru ve güvenilir.
Fadlullah: Allah’ın ihsanı, fazlı.
Fâruk: Hakkı ve bâtılı ayıran.
Fettâh: Yoldaki engelleri kaldıran.
Gâlip: Hâkim ve üstün.
Gani: Zengin.
Habib: Sevgili, çok sevilen.
Hâdî: Doğru yola götüren.
Hâfiz: Muhafaza edici.
Halîl: Dost.
Halîm: Yumuşak huylu.
Hâlis: Saf, temiz.
Hâmid: Hamd edici, övücü.
Hammâd: Çok hamd eden.
Hanîf: Hakikate sımsıkı sarılan.
Kamer: Ay.
Kayyim: Görüp gözeten.
Kerîm: Çok cömert, çok şerefli.
Mâcid: Yüce ve şerefli.
Mahmûd: Övülen.
Mansûr: Zafere kavuşmuş.
Masûm: Suçsuz, günahsız.
Medenî: Şehirli, bilgili ve görgülü.
Mehdî: Hidâyet eden, doğru yola ileten.
Mekkî: Mekkeli.
Merhûm: Rahmetle bezenmiş.
Mes'ud: Mutlu.
Metîn: Sağlam, özü ve sözü doğru, itimat edilir.
Muallim: Öğretici.
Muhammed: Yerde ve gökte çok övülen.
Muktefâ: Peşinden gidilen.
Muslih: Islah edici ve düzene koyucu.
Mustafa: Çok arınmış.
Mutî: Hakka itaat eden.
Mu'tî: Veren, ihsan eden.
Muzaffer: Zafer kazanan, üstün.
Mübârek: Uğurlu, hayırlı, bereketli, feyzli.
Müctebâ: Seçilmiş.
Mükerrem: Şerefli, yüce, aziz, hürmet ve tâzime erişmiş.
Müktefî: İktifâ eden.
Münîr: Nurlandıran, aydınlatan.
Mürsel: Elçilikle gönderilmiş.
Mürtezâ: Beğenilmiş, seçilmiş.
Müstakîm: Doğru yolda olan.
Müşâvir: Kendisine danışılan.
Nakî: Çok temiz.
Nakîb: Halkın iyisi, kavmin en seçkini.
Nâsih: Öğüt veren.
Nâtık: Konuşan, nutuk veren.
Nebî: Peygamber.
Neciyyullah: Allah’ın sırdaşı.
Necm: Yıldız.
Nesîb: Asîl, temiz soydan gelen.
Nezîr: Uyarıcı, korkutucu.
Nimet: İyilik, dirlik ve mutluluk.
Nûr: Işık, aydınlık.
Râfi: Yükselten.
Ragıb: Rağbet eden, isteyen.
Rahîm: Müminleri çok seven, acıyan.
Râzî: Kabul eden, hoşnut olan.
Resûl: Elçi.
Reşîd: Akıllı, olgun, iyi yola götürücü.
Saîd: Mutlu.
Sâbir: Sabreden, güçlüklere dayanan.
Sadullah: Allah’ın mübarek kulu.
Sâdık: Doğru olan, gerçekçi.
Saffet: Arınmış, seçkin.
Sâhib: Mâlik, arkadaş; sohbet edici.
Sâlih: İyi ve güzel huylu.
Selâm: Noksan ve ayıptan emin.
Seyfullah: Allah’ın kılıcı.
Seyyid: Efendi.
Şâfi: Şefaat edici.
Şâkir: Şükredici.
Şems: Güneş.
Tâhâ: Kur'an-ı kerimdeki rümuz ismi.
Tâhir: Çok temiz.
Takî: Haramlardan kaçınan.
Tayyib: Helâl, temiz, güzel, hoş.
Vâfi: Sözünde duran, sözünün eri.
Vâiz: Nasihat eden.
Vâsıl: Kulu Rabbine ulaştıran.
Velî: Veli, sahip, dost.
Yasîn: Gerçek insan, insan-ı kâmil.
Zâhid: Masivadan yüz çeviren.
Zâkir: Allah’ı çok anan.
Zeki: Temiz, akıllı.
Resulullahın has ismi
Sual: Kur’an-ı kerimde, Muhammed ismi geçen âyetlerin mealleri nasıldır?
CEVAP
Muhammed [aleyhisselam] ism-i şerifinin geçtiği ayet-i kerimelerin mealleri
şöyledir:
(Muhammed [aleyhisselam] ancak bir resuldür. Ondan önce birçok
resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz ardınıza dönecek
misiniz [dininizi bırakıp savaştan kaçacak mısınız]? Böyle yapan, elbette
Allah'a bir zarar veremez; fakat şükredip sabredenlere, Allah elbette
mükâfat verecektir.) [Al-i İmran 144]
(Muhammed [aleyhisselam, kendi sulbünden olmayan] erkeklerinizden hiç
birinin babası değildir; o, Allah'ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur.)
[Ahzab suresi 40]
(İman edip salih amel işleyenlerin ve Rableri tarafından bir gerçek olarak
Muhammed [aleyhisselama] indirilen kitaba inananların kötülüklerini Allah
örter ve durumlarını düzeltir.) [Muhammed 2]
(Muhammed [aleyhisselam] Allah'ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar
[Eshab-ı kiram], kâfirlere karşı çetin [ve metin], kendi
aralarında merhametlidir. Onları rükû ve secde halinde [namaz kıldıklarını],
Allahın fazlını ve rızasını kazanmaya çalıştıklarını görürsün. Yüzlerinde
secdelerin izinden nişanları vardır [yüzleri nurludur]. Bu, onların
Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar [Eshab-ı
kiram], filizlenmiş, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi
üzerine dikilmiş, ekicilerin hoşuna giden ekine benzerler. Allahü teâlâ, böylece
onları [Eshab-ı kiramı] çoğaltıp güçlendirmekle, kâfirleri
öfkelendirdi. İman edip salih amel işleyenleri mağfiret edip, onlara
[Eshab-ı kirama] büyük ecir vereceğini vaat etti.) [Fetih 29]
İslam âlimleri buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerimi okurken, Peygamber efendimizin ismi geçince, hemen o mübarek
ismi sevgiyle, saygıyla öpen Müslüman, çok nimete kavuşur.
Dua kahramanı
Sual: (Allah için, sahi, fakih, tanrı; Peygamberimiz için, “Dua
kahramanı, namazcı, oruç yiğidi” gibi sözler söylemenin mahzuru olmadığını
düşünüyorum) denebilir mi?
CEVAP
Allahü teâlânın isimleri (Tevkîfî)dir. Yani, İslamiyet’te bildirilen
isimleri söylemek caiz olup, bunlardan başkasını söylemek caiz değildir.
Ne kadar kâmil, güzel isim olsa da, söylenmez. (Cevâd) denir. Çünkü
İslamiyet, Cevâd demektedir. Fakat yine cömert manasında olan, (Sahî)
ismi söylenemez. Çünkü İslamiyet, Ona sahî dememiştir. (Mektubat-ı Rabbani
2/67)
Allahü teâlâya âlim denir; fakat âlim demek olan fakih denmez. Çünkü İslamiyet,
Allahü teâlâya fakih dememiştir. (S. Ebediyye)
Bunun gibi, Allah ismi yerine, tanrı demek caiz değildir; çünkü tanrı, ilah,
mabut demektir. Mesela, Hintlilerin tanrıları inektir, denilmektedir. (Birdir
Allah, Ondan başka tanrı yok) denilebilir. Başka dillerdeki Dieu, Gott ve God
kelimeleri de, ilah, mabut manasına kullanılabilir. Allah ismi yerine
kullanılamaz.
Resulullaha verilecek unvanları da, dinimiz bildirmiştir. İnsanlar kendi
kafasına göre unvan veremez. Herkes kafasına göre övgü yapamaz. Dua kahramanı,
namazcı, oruç yiğidi gibi tabirler de uygun olmaz.
(Düşünüyorum) sözü de çok yanlıştır. Bizim sözümüz dinde senet midir de,
bizim düşüncemiz bir işe yarasın? Dinde, dört delilin haricindekilerin hiç önemi
yoktur. O öyle düşünüyorsa, bir başkası da başka türlü düşünür. O zaman, düşünce
yığını olur, ortada din kalmaz. Onun için muteber din âlimlerinin kitaplarından
alınmayan yazılara itibar etmemelidir!