Sual: Toplumda gelin, kocasının ana-babasını ve diğer akrabalarını istemiyor.
Damadın yanında oğlan tarafından bir kişi, iki gün kalabilirse, kız tarafından
aylarca kalıyor. Bu adaletsizlik değil mi? Ceviz kabuğunu doldurmayan küçük bir
şey, üzücü olaylara sebep oluyor. Daima gelin tarafına haklı gözü ile bakılıyor.
Ortada damat kalıyor. Bu durum, damadı bunalıma sokuyor. Gelin, haklı bir sebep
yokken, kocasının ana-babasını veya diğer akrabalarını eve sokmuyor. Gelseler
bile, gelip gittikleri bir oluyor. Gelin, (Ben onlara bakmaya mecbur değilim)
diyor. Dini yönden gelin, kocasının akrabasını eve sokmayabilir mi? Onun hakkı,
erkek tarafın hakkından üstün mü? Kocasının ana-babasından birisi ihtiyarlayınca
veya bakıma ihtiyacı olunca, bunlara kim bakacaktır? Peygamberimiz, (Ana-babanız
sizin yanınızda ihtiyarladığı zaman onlara iyi muamele edin) buyurmadı mı?
Toplumun kanayan yaralarından biri olan bu olaya kim neşter vuracaktır?
CEVAP
Dinimizde, erkek, hanım tarafının akrabalarını, gelin de, kocasının
akrabalarını, eve almaya mecbur değildir. Fakat ben mecbur değilim diyerek
eşinin akrabalarını, dolayısıyla eşini üzerse, o evde saadet olmaz. Bu bakımdan
hanımını seven, onunla iyi geçinmek isteyen erkek, hanımın mahrem akrabalarının
eve gelmesine mani olmaz. Gülü seven dikenine katlanır. Katlanması gerekir.
Dostun dostlarını sevmek, düşmanlarına da düşman olmak gerekir.
Erkek, hanımının mahrem akrabalarını evine sokmazsa, hanımının bunları
görmelerine ve konuşmalarına mani olamaz. Bunlardan salih olanlarına, haftada
bir kere, gelip oturmaları için mani olmaması iyi olur.
Hanımın akrabaları
Hanımın salih olan akrabasını, misafir etmeli, onları iyi karşılamalıdır.
Hanımının ana-babasının ellerini öpmeli, onlara yiyecek, içecek ikram etmelidir.
Onlarla güzel güzel sohbet etmeli, emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmalıdır.
Uzak yerden gelmişlerse, "istediğiniz kadar kalın" demelidir. Onların kalblerini
kazanmaya, hayırlı dualarını almaya çalışmalıdır. Kendisinin ve hanımının
akrabasından fasık olanlar, hanımının dinini, ahlakını bozmak isteyenler varsa,
onları evine almamalı ve onların evlerine gitmemelidir. Onlarla görüşmemeli ve
hanımını da görüştürmemelidir. Fakat, onlara da ve hiç kimseye sert
davranmamalı, münakaşa etmemeli, fitne çıkmasına sebep olmamalıdır. Din ve
dünyalarına zarar gelecek şeylerden sakınmalıdır. Herkese karşı, güler yüzlü,
tatlı dilli olmalıdır.
Kadınların kalbleri ince ve nazik olduğundan, birbirine haset edenleri çoktur.
Bu bakımdan, bilhassa yeni evliler, uyanık olmalı, kadınların, hanımını
çekiştirmesine aldanmamalı, böyle şeyler söylenmesine fırsat vermemeli, böyle
sözlere kanıp hanımını incitmekten sakınmalıdır!
Annesi ve kız kardeşleri için hanımının söylediklerine karşı da uyanık olmalı,
anaya yapılan eziyete hiçbir suretle göz yummamalıdır! Anasına, kendisi, hanımı
ve çocukları, muhakkak saygı göstermelidir. Ana-babaya, kayınvalide ve
kayınpedere hürmet, hizmet edilmesi birinci vazife olmalıdır! Büyüklerin
rızasını, duasını almaya çalışmalı, hayır dualarını, büyük kazanç bilmelidir.
Bunlara riayet eden, dünyada da, ahirette de mutlu olur.
Hanımla iyi geçinmek
Erkek, hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye
düşünmelidir. Hanımının iyiliğini, iffetini Allahü teâlânın büyük nimeti
bilmelidir. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her
işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmelidir. Çünkü,
uygun bir kadın büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değil,
onun verdiği sıkıntılara da katlanmaktır. İyi müslüman olmak için hanımla iyi
geçinmek şarttır. Kur'an-ı kerimde de mealen, (Onlarla iyi, güzel geçinin)
buyuruldu. (Nisa 19)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına en iyi, en faydalı olandır.)
[Nesai]
(Kadınlarınızı üzmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir. Onlara
yumuşak davranın, iyilik edin!) [Müslim]
(Hanımına güler yüzle bakan, bir köle azat etmiş gibi sevap kazanır.)
[R.Nasıhin]
Aklı olan karı-koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık
alametidir. Zalim, huysuz kimsenin hayat arkadaşı devamlı üzülerek sinirleri
bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur.
Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, saadeti sona ermiş demektir. Eşinin
hizmetinden, yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle,
ona doktor aramakla, ona, alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu
felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini
dövse de, ne yazık ki, bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde, hayat arkadaşına
yapılacak huysuzluğun, işkencenin zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler
yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalıdır! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde
yaşar, Rabbinin rızasını da kazanır!
Haksız olan erkek mi, kadın mı?
Yukarıdaki yazımız üzerine, bazı erkekler, (Hep hanımların hakkından
bahsediyorsun, biraz da erkeklerin hakkından bahset! Hanım kendi akrabalarını
eve alır, bizimkileri almaz. Koca hakkı mühim diye yaz) dediler.
Ben, her zaman erkeği hükümet, kadını da muhalefet olarak kabul ederim. Erkeğin,
(Hanım, kendi akrabasını eve alıyor da, benimkileri koymuyor) demesi, hükümetin,
(Muhalefet bize iş yaptırmıyor) demesine benzer. Hükümet icra kuvvetidir.
Muhalefete danışmadan, hatta onun engellemesine rağmen, istediğini yapabilir.
Hanımına (Sen benim akrabalarımı kabul etmiyorsun, ben de senin akrabalarının
gelmesine razı olmam) diyemeyen erkeğin, suçu hanımına yüklemesi, affedilmez bir
hatadır. Sevgi, saygı karşılıklı olur. Kadın, mecbur olmadığı şeyleri bir ihsan
olarak yaparsa, erkek de ona elinden gelen iyiliği, fedakârlığı elbette yapar.
Hizmeti tercih
Annem, on yılı yatalak olmak üzere yirmi yıl hasta yattı. Hanım, mecbur olmadığı
halde, gece gündüz yatalak anneme baktı. Hanım, bakmasaydı elbette annemi sokağa
atamazdım. (Hanımını anasından üstün tutana Allah lanet etsin) hadis-i şerifini
biliyordum. Hanım bakmasaydı, anneme kendim bakar, hanım da, istirahat etmek
üzere babasının evine giderdi. Hanım da bunu bildiği için istirahat etmeyi
düşünmedi, hizmeti tercih etti. Çünkü hanım, şu hadis-i şerifleri biliyordu:
(Kadın için en büyük hak sahibi kocası, erkeğin de anasıdır.) [Hakim]
(Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihad etmek gibi sevaptır.) [Bezzar]
(Kadın, kocasının hakkını ödemedikçe, Allahü teâlânın hakkını ödemiş olmaz.)
[İbni Mace]
(Kocasına nankörlük etmeyen ve namaz kılan kadın Cennete girer.) [Şir’a]
Evet hanımı üzmek doğru değildir. Fakat onun yerli yersiz her dediğini yapmak da
doğru değildir. Şu hadis-i şerifleri bilmek gerekir:
(Hanıma kul olan helak olur.) [İ. Gazali]
(Hanıma itaat pişmanlıktır.) [Kudai]
Kadın ne düşünmeli
Kadınların kötü yola düşmemesi için erkek, gerekli tedbirleri almalıdır! Yani
kadın, (Eğer ben hainlik edersem, kocam beni belki bırakır) düşüncesinde
olmalıdır! İyi kadın, yaptığı iyiliği kocasının başına kakmaz. Yiyip içme ve
giyinme gibi hususlarda kocasını üzmez, yapamayacağı şeyi ondan istemez.
Kocasının şerefini korur, her işte onun rızasını kazanıp gönlünü hoş etmeye
çalışır ve onu üzmez. Peygamber efendimiz kızının ağladığını görüp sordu:
- Ya Fatıma, niçin ağlıyorsun?
- Kasıtsız söylediğim bir sözden dolayı beyimi üzdüğüm için ağlıyorum.
- Kızım, bilmez misin, Allahü teâlânın rızası kocanın rızasına bağlıdır. Ne
mutlu o kadına ki hep kocasının rızasını arar. Kadınlar için en üstün ibadet,
kocasına itaattir. Kocasını razı eden kadın, istediği kapıdan Cennete girer.
Kocasını üzen kadına, kocası razı oluncaya kadar, Allah lanet eder.) [R.
Nasıhin]
Bunları bilen erkek ve kadın, birbirini niçin üzsün?
Bir arkadaş anlattı:
(Gelin, komşu kadınlarla rahat dedikodu yapabilmek için, bizim hanımı evine
almak istemiyor. Oğluma "Anneni niçin evinize almıyorsunuz?" dedim. O da "Hanım,
annemi istemiyor, annem gelince, evimizin huzuru kaçıyor" dedi. Gelinin annesi
gelince, eve huzur geliyor, kocasının annesi gelince, huzur kaçıyor. Şimdi
kabahat gelinde değil mi?) Bu arkadaşa, "Kabahat, gelinde değil sizin çocukta"
dedim. Bütün okuyucularımıza söylüyorum. Hükümetin kusurunu muhalefete
yüklemeyelim.