Sual: Ana-babasının hatası, sarhoşluğu veya hastalığı sebebiyle, kör,
topal, sağır, dilsiz, geri zekalı, sakat veya gayrı meşru olarak doğan bebeğin
günahı nedir? Ana-babası kâfir olan ve kâfir bir ülkedeki bir çocuğun İslamı
öğrenmesi çok zor olduğuna göre, bunlar çocuğun aleyhine değil midir?
CEVAP
Hakiki müslüman, Allahü teâlânın rızasından başka muradı olmayan kimsedir.
Allahü teâlâ emrettiği için rızk kazanmaya çalışılır. Çalışırken ibadetlerini
terk etmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de dinimize
uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Fakat böyle olmayan
kimse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olmaz. Fakir olunca az diye itiraz
eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarf eder.
Zenginliği de fakirliği de, dünyada ve ahirette felaketine sebep olur.
Körlük, topallık ve diğer sakatlıkların faydalı veya zararlı olması insandan
insana değişir. Kimi, Allahü teâlânın takdirine razı olduğu için sonsuz olarak
Cennet nimetlerine kavuşur, kimi de razı olmadığı için sonsuz olarak Cehennemde
cezaya müstahak olabilir. Bir kimse kendisi için sakatlığın faydalı veya zararlı
olduğunu bilemez.
Bir arkadaş, fakültede okurken son sınıfta kaldı. Sonra yeni arkadaşlarla
tanışma mecburiyeti hasıl oldu. Bunların içinde salihlerle beraber olduğu için,
kötü yolu bırakıp doğru yolu buldu. Görünüşe göre onun sınıfta kalması kötü idi.
Fakat salih arkadaşlarla tanışması dünya ve ahiret saadetine sebep oldu.
Bazısı illa son model bir arabasının olmasını ister. Arabayı alıp çoluk
çocuğuyla bir dereye uçabilir. Onun için illa bir şeyin olmasını değil, hayırlı
olmasını istemelidir!
Çocuğun sakat olarak doğmasında kendi günahı yoktur. Eğer bunda ana-babasının
kusuru varsa, günahı onlara aittir. Kör bir kimse, eğer kör olmasaydı kötü işler
peşinde gezip dünya ve ahiretini mahvedebilirdi. Kimi de kör olduğu için isyan
edip Yaratıcının takdirine razı olmaz, ebedi felaketine sebep olur.
Doğuştan veya sonradan kör olan bir müslüman, Cennete gider. İki hadis-i şerif
meali:
(Allahü teâlâ, iki gözü olmayan müslümanı Cehenneme koymaz.) [Taberani]
(A’ma, sabrederse, Allahü teâlâ mükafat olarak ona Cenneti verir.) [Buhari]
Yalnız gözü olmayan değil, diğer sakatlıkları olan da sabrederse, ölürken,
kabirde ve mahşer yerinde sıkıntı çekmeden Cennete girer. Cennette ise sakatlık
yoktur. İmansız olan, sağlam da sakat da olsa, yeri sonsuz olarak Cehennemdir.
Adaletle ihsanı karıştırmamalıdır! Herkese, fazlası ile adalet yapılmıştır.
Akıl-baliğ olmadan ölen kâfir çocukları Cehenneme girmez. İslamiyet’i duymadan
ölen kâfirler de girmez. Bunlar, İslamiyet’i, Cenneti, Cehennemi işittikten
sonra, öğrenmez, inat edip inanmazsa, o zaman azap görür.
Çevrenin etkisi
Akıl-baliğ olanlar, ana-babanın, çevrenin etkisi altında kalmaz. Eğer
kalsaydı, yıllardır İslam ülkelerinde, İslam terbiyesi ile yetişen müslüman
çocukları, İslam düşmanlarının yalan ve iftiralarına aldanmaz, dinsiz olmazdı.
Bunlar, akıl-baliğ olunca dinden çıkıyor. Ana-babasına, gerici diyerek alay
ediyorlar.
Bu acı misaller, ana-babanın verdiği terbiyenin devamlı olmadığını açıkça
göstermektedir. Bunun içindir ki, bugün dinden çıkmak, bütün dünyayı saran feci
bir akım halindedir. Genç, ihtiyar, bu felakete kapılmayan pek az kimse
kalmıştır.
Diğer taraftan, birçok kâfirler, ilim, fen adamları müslüman oluyor. Pek az olsa
da, dinini değiştirmeyenlerin bulunması, ana-baba terbiyesinin etkisinin, bazen
de devamlı olduğunu gösteriyor. Bir çocuğun müslüman evladı olması, İslam
terbiyesi ile yetişmesi, Allahü teâlânın bir ihsanıdır. Kâfir çocuklarına bu
ihsanı yapmıyor. Fakat, kimseye ihsan yapmaya mecbur değildir. İhsan yapmamak
zulüm olmaz. Mesela, bakkaldan bir kilo pirinç alsak, tam bir kilo tartması
adalettir. Noksan tartarsa zulüm olur. Biraz fazla verirse ihsan olur. Bu ihsanı
istemek, kimsenin hakkı değildir.