Dinimizi yıkmak isteyen yabancıların bir kısmı, “Yalnız Kur’an”, “Kur’andaki
din” gibi ifadelerle Peygamber efendimize tâbi olmayı reddederek, dinimizi
bozmaya çalışıyorlar. Bir kısmı da sadece “Kur’an ve Sünnet” diyerek, dinimizin
dört kaynağından ikisi olan İcma ve Kıyas-ı fukaha’yı kaldırmaya çalışıyorlar.
Halbuki Kur’an-ı kerimde çok yerde; Allahü teâlâ hem kendine, hem de
Peygamberine uymayı emrediyor. Din düşmanlarının iddia ettikleri gibi Allahü
teâlâ, “Yalnız bana uyun, yalnız bana itaat edin” demiyor, (Allah’a ve
Resulüne itaat edin) buyuruyor. (A. İmran 32, 132, Nisa 13, 59, 69, Enfal 1,
20, 24, 46, Tevbe 71, Nur 52, 54, Ahzab 31, 33, 71, Muhammed 33, Feth 17,
Hucurat 14, Tegabün 12)
Allahü teâlâ, (Allah’a ve Resulüne itaat edin) buyurduğu gibi,
(Allah’a ve Resulüne isyan etmeyin) de buyuruyor. (Nisa 14, Enfal 13, Tevbe
26, 63, Ahzab 36, Haşr 4, Talak 8, Cin 23)
Cenab-ı Hakkın tekrar tekrar, (Bana ve Resulüme uyun, bana ve Resulüme karşı
gelmeyin) buyurması, işin öneminden dolayıdır. Resule uyan, Allah’a uymuş
olur. Kur’an-ı kerimde, (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur)
buyuruluyor. (Nisa 80)
Resulünün emri, kendi emrinden ayrı değildir. Onun için Kur’an-ı kerimde,
(Peygamber neyi verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının)
buyuruldu. (Haşr 7)
Doğru yol üzerinde olmak için, Resulullaha tâbi olmak şarttır. Kur’an-ı kerimde
buyuruluyor ki:
(Resulüme tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]
Allahü teâlâ, sadece bizim Peygamberimize değil, diğer kavimlerin
Peygamberlerine de ümmetinin itaat etmesini emretmektedir. Nitekim Kur’an-ı
kerimde mealen buyuruldu ki:
(Allah’ın izniyle, her peygamberi, ancak itaat edilsin diye gönderdik.)
[Nisa 64]
Diğer Peygamberler de, (Allah’tan korkun, bana uyun) buyurmuştur. (Şuara
126, 144)
Bu kadar vesika karşısında, gerçekten Allah’a inanan, Onu sevenin Resulünün
bildirdiklerine de uyması şarttır. Nitekim (Ey Peygamberim, de ki eğer
Allah’ı seviyorsanız bana uyun) buyuruldu. (Al-i İmran 31)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine
itaat etmek olduğunu bildiriyor. O halde, Onun Resulüne itaat edilmedikçe, Ona
itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kesin ve kuvvetli olduğunu bildirmek için,
(Elbette, muhakkak böyledir) buyurup, doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati
birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Yine Allahü teâlâ, (Kâfirler,
Allahü teâlânın emirleri ile Peygamberlerinin emirlerini birbirinden ayırmak,
bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız diyerek, iman ile küfür arasında bir
yol açmak istiyorlar. Bu kâfirlerin hepsine çok acı azap hazırladık)
buyurmaktadır.) [Müjdeci mektuplar 152]
Allahü teâlâ, emre uymakta kendi ismi ile Resulünün ismini birlikte bildirdiği
gibi, iman hususunda da beraber bildirmiştir. (Yalnız bana iman edin) demiyor.
(Allah’a ve Resulüne iman edin) buyuruyor. (Araf 158)
İhtilafları halletmek için de Allah’ın ve Resulünün emrine uymak gerekir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Bir işte anlaşamazsanız, bu işin
hükmünü Allah’tan [Kur’an-ı kerimden] ve Resulünden [hadis-i
şeriflerden] anlayınız!) [Nisa 59]
Buradaki (Anlayınız) emri, âlimler içindir. Çünkü, âlimlere sorulmasını
da Kur’an-ı kerim bildiriyor. (Nahl 43)
Sünnete uymanın önemi
Yukarıda; sünnete uymanın farz olduğunu, âyet-i kerimelerle bildirmiştik. Bu
konudaki hadis-i şeriflerden birkaçı da şöyledir:
(Yakında “Kur’andan başka uyulacak bir şey tanımam” diyenler çıkar.) [Ebu
Davud]
(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Şöyle ki, bir hadis söylenince,
“Resulullah böyle şey söylemez. Hadisi bırak, Kur’andan söyle” derler.) [Ebu
Ya’la]
(Bu Kur’an, hoşlanmayana zor gelir. Onu sevene ise gayet kolay gelir. Hadisimden
hoşlanmayan için de hadislerim zor gelir. Sünnetime uyana ise çok kolay gelir.
Hadisimi dinleyip ona uyan, mahşerde Kur‘anla haşrolur. Hadisime önem vermeyen
ise Kur’anı hor görmüş olur. Kur‘anı hor gören ise, dünya ve ahirette hüsrana
uğrar.) [Hatib]
(Bir zaman gelir, sünnetimi öldüren kimseler çıkacak. Allah bunlara lanet
etsin!) [Deylemi]
(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]
(Bana uyan Cennete girer, uymayan, isyan eden Cennete giremez.) [Buhari]
(İhtilaflar çıkınca, sünnetime ve hulefa-i raşidinin sünnetine uyun!)
[Tirmizi]
Kur’an-ı kerimde de, (İndirdiğimi [Kur’an-ı kerimi] insanlara beyan
edesin!) buyuruluyor. (Nahl 44)
Beyan etmek; âyetleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir.
Âlimler de, âyetleri beyan edebilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi,
Allahü teâlâ Peygamberine, (Sana vahyolunanları tebliğ et) derdi. Ayrıca beyan
etmesini emretmezdi. (Huccetullahi alelalemin)
Peygamber efendimize uymanın önemi anlaşılınca, Kur’an-ı kerimin açıklaması olan
hadis-i şeriflere de uymanın gereği anlaşılır. Sünnet yani hadis-i şerifler
olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu ve nasıl kılınacağı, zekat hesabı,
orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiçbir kimse, bunları
Kur’an-ı kerimden çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz açıklamıştır. Sünneti
müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır.
(Bize yalnız Kur’andan söyle) diyen birine, İmran bin Husayn hazretleri, (Ey
ahmak! Kur’an-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğunu bulabilir misin) dedi.
Hazret-i Ömer’e, farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kur’an-ı kerimde
bulamadık, dediklerinde, (Allahü teâlâ, bize, Muhammed aleyhisselamı gönderdi.
Kur’an-ı kerimde bulamadığımızı, Resulullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O,
seferde 4 rekat farzları 2 rekat kılardı. Biz de, öyle yaparız) buyurdu.
(Mizan-ül-kübra)
Sünneti kabul etmemek, Kur’an-ı kerimi inkâr etmek olur. Sünnete uymak, Kur’an-ı
kerime uymaktan ayrı değildir. Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın emirlerinden
başka bir şey bildirmemiştir.
Şu halde Kur’an-ı kerimi anlamak için, onun açıklaması olan hadis-i şeriflere
ihtiyaç vardır. Kur’an-ı kerimdeki hükümleri doğru olarak Resulullah efendimiz
açıklamıştır. Resulullaha uymak farzdır.
Hadis-i şerifleri de anlamak için âlimlere ihtiyaç vardır. Peygamber efendimiz
de, Kur’ana tâbi olmak isteyenin, bir âlime tâbi olmasını emrediyor. Âlim, hakkı
bâtıldan ayıran ve bildikleri ile amel eden zattır. Hakiki âlimlerin sözleri
senettir. Bunlar Peygamberlerin vârisleridir. Bunlara uyan kurtulur. Kur’an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bu misalleri ancak âlim olan kimseler anlar.) [Ankebut 43]
(Eğer bilmiyorsanız âlimlerden sual ediniz!) [Nahl 43]
(Allah’tan en çok korkan, ancak âlimlerdir.) [Fatır 28]
(Eğer bunun hükmünü Peygambere ve ülül-emre [âlimlere] sorsalardı,
öğrenirlerdi.) [Nisa 83]
Peygamber efendimiz, (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)
Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimlere tâbi olun! Onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır.) [Deylemi]
(Âlimler; kurtuluş yolunu gösteren, birer rehber ve kılavuzdur.) [İ.
Neccar]
(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin!) [Taberani]
Dinde yara açmak
(Sünnete değil, Kur’andan anladığına uymalı) diyenler çıkıyor. Bunlar, dinde
anarşi, kaos, kargaşa çıkarıp dinimizi içten yıkmaya çalışıyorlar. Herkes kendi
anladığına uyarsa, ortaya binlerce görüş çıkar, Allah’ın dini unutulur. Dini
parçalamak, fırka fırka ayrılmak bölücülüktür ve zararı büyüktür. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim 73 fırkaya ayrılır. Bunlardan 72’si Cehenneme gider, yalnız bir
fırka kurtulur. Bu fırka, benim ve eshabımın gittiği yolda gidenlerdir.)
[Tirmizi]
Peygamber efendimizin sözlerini Kur’an-ı kerimden ayrı göstermeye çalışıyorlar.
Halbuki Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın vahyettiğini bildirmiştir. Kur’an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(O, [Resulullah] kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.)
[Necm 4]
(Ona [Muhammed aleyhisselama] tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız!)
[Araf 158]
Şu halde doğru olarak Allah’ın dinine uymak için, Resulüne uymak gerekir.
Resulullahın sünneti, yani hadis-i şerifler olmasaydı, namazın kaç rekat olduğu,
nasıl kılınacağı, zekat nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri
bilinemezdi. Şu halde Kur’andan kendi anladığımıza değil, Peygamber efendimizin
Kur’an-ı kerimden anlayıp, bize bildirdiklerine uymamız şarttır. Kur’an-ı kerimi
Peygamber efendimizden sonra en iyi anlayanlar, eshab-ı kiram ve diğer
âlimlerdir. O halde, Allah’ın dinine uymak için, âlimlerin sözbirliği halinde
bildirdikleri hükümlere uymak gerekir. Kur’an-ı kerimi, herkesin değil, ancak
âlimlerin anlayacağı bildiriliyor:
(Bu misalleri, âlim olanlardan başkası anlayamaz.) [Ankebut 43]
Asırlardan beri âlimlerimizin bildirdikleri itikada, ibadete sarılmak şarttır.
Yoksa herkes Kur’an-ı kerimde kendi anladığına uyarsa, dinde anarşi olur.
Kur’an-ı kerim, Peygamber efendimize inmiştir. Eshab-ı kiram, Peygamber
efendimize, Kur’an-ı kerimin açıklamasını sorarlardı. Allahü teâlâ, (Size
kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Peygamber gönderdik)
buyuruyor. (Bekara 151)
Demek ki, Peygamber efendimiz, Kitabın [Kur’an-ı kerimin] dışında, bir de hikmet
getirmiştir. Allahü teâlâ hikmet ehlini de övmüştür:
(Allah; hikmeti kime dilerse, ona verir. Kime de hikmet verilmişse, muhakkak
ona çok hayır verilmiştir.) [Bekara 269]
Hikmet, fen manasına geldiği gibi, fıkıh ilmi anlamına da gelir. İmam-ı Şafii
hazretleri, (Bu âyetteki hikmetten maksat, Resulullahın sünnetidir. Önce Kur’an
zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir) buyuruyor. Kur’an-ı kerim
açıklamasız öğrenilseydi, Peygamber efendimize, (tebliğ et yeter) denilirdi,
ayrıca (açıkla) denmezdi. Halbuki, açıklanması da emredilmiştir:
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]
(Biz bu Kitabı, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman
eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye sana indirdik.) [Nahl 64]
Bu âyet-i kerimeler, açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği
gibi, bunu açıklamaya Resulullah efendimizin yetkisi olduğunu da göstermektedir.
Kur’an-ı kerimde her bilgi vardır. Ancak açık değildir. Peygamber efendimiz
bunları vahiy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir. Hazret-i Cebrail, Peygamber
efendimize gelip, beş vakit namazın her şeyini bizzat tatbiki olarak
öğretmiştir. Peygamber efendimiz de; (Namazı benim kıldığım gibi kılınız)
buyurmuştur. (Buhari)