Sual: Bir yazar, (Türkçe Kur'an olur, Kur'anın tercümesi ile namaz
kılınır) lafını ortaya attı. Halkın sosyete hocası dediği bu yazar, ne yapmak
istiyor, maksadı ne?
CEVAP
Maksadını bilemeyiz ancak bu tür teşebbüsler dinimizi içten yıkmaktır. Bunun
yapmak istediğini, diğer reformcular defalarca yapmaya teşebbüs etmiştir. Mesela,
bir zamanlar bazı profesörler, dinimizde yapılacak yenilikleri bir rapor halinde
hazırlamışlardı. Rapor, özetle şöyle idi:
(Din de, diğer sosyal teşekküller gibi, hayatın akıntısına uymalıdır! Din, eski
şekillere bağlı kalamaz. Türk demokrasisinde, din de, muhtaç olduğu gelişmeyi
göstermelidir! Camilerimiz kullanılır hâle getirilmeli, sıralar, elbise askıları
konmalı, içeriye ayakkabı ile girilmelidir! İbadet lisanı Türkçe olmalı, âyetler
ve hutbeler Türkçe okunmalıdır!)
Ezanı yabancı dil ile okumak, namazı yabancı dil ile kılmak caiz değildir.
Orucu, Ramazan ayında tutmak Allah’ın emri olduğu gibi, namazda kıraati Arapça
okumak da Allah’ın emridir. Kur'an-ı kerimin tercümesini, Kur'an hükmünde
tutmanın ve namazda okumanın asla caiz olmadığını bütün İslam âlimleri
bildirmektedir. Kur'an-ı kerim Arapça olarak indirilmiştir. (Yusuf 2)
Allahü teâlâ, (Benim kitabım Arapçadır) buyuruyor. O halde, Allahü
teâlânın melek ile indirdiği kelimelerin, harflerin ve anlamların toplamı
Kur'andır. Başka dile, hatta Arapçaya çevrilirse, yine Kur'an olmaz.
Büyük İslam âlimi İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyurdu ki:
(Kur'an-ı kerimi Arapçadan başka harf ile yazmak ve Kur'an-ı kerim yerine
tercümesini okumak haramdır. Kur'an-ı kerimi tercüme etmek başka, yapılan
tercümeyi Kur'an yerine koymak başkadır. Selman-ı Farisi, Fatiha'yı Farisi
harflerle yazmadı. Tercümesini de yazmadı. Fatiha'nın Farisi tefsirini yazdı.
Arapçadan başka harf ile yazmak ve böyle yazılmış olanı okumak haramdır. Kur'anı
Arapça harflerle, okunduğu gibi yazmak bile haramdır.) [Fetava-i fıkhıyye
s.37]
Ünlü fıkıh âlimi İbni Âbidin hazretleri, (Hutbeyi de Arapçadan başka dil ile
okumak, tahrimen mekruhtur) buyurdu. Hindistan âlimlerinden Muhammed Viltori
de, (Hutbelerin bir kısmını bile Arapçadan başka dil ile okumak bid'attir)
buyurdu. [El-edille]
Eshab-ı kiram ve sonra gelen âlimler, bid'at işlememek için, Asya ve Afrika'da,
hutbeleri hep Arapça okudu. Halbuki, dinleyenler Arapça bilmiyordu. Bunun için,
Osmanlı âlimleri, 600 yıl, hutbelerin, kabul olmayacağını bildikleri için,
Türkçe okunmasına izin vermediler.
(Namazda okunanı anlamak gerekir) demek, ibadetin ne olduğunu bilmemek demektir.
Çünkü, namazı, insanın kendisi tertip etmemiştir. Namazın ve bütün ibadetlerin
nasıl yapılacağını, yaparken neler okunacağını Allahü teâlâ Peygamberine
bildirmiştir. Peygamber efendimiz de, bunları, öğrendiği gibi eshabına bildirmiş
ve kendi de yapmıştır. Allahü teâlâ, namazda (Kur'andan kolayınıza geleni
okuyun) buyurmuştur. (Müzzemmil 20)
Âlimlerimiz, eshab-ı kiramdan görüp işiterek, namazın nasıl kılınacağını
öğrenmişler ve (Namazda okunacak Kur'anın, Allah kelamı olması gerekir, vazife,
ancak böylece yapılmış olur) buyurmuşlardır. (F. Fıkhıyye)
Diyanet işleri Başkanlığı Din işleri Yüksek Kurulu'nun 4.12.1997 gün ve 103
sayılı kararı da özetle şöyle:
(Kur'andan kolayınıza geleni okuyun) âyetinde olduğu gibi, Peygamber
efendimiz de namaz kılmayı tarif ederken, (Kur'andan hafızandakilerden
kolayına geleni oku) buyurmuştur. Bu itibarla namazda Kur'an-ı kerim okumak;
kitap, sünnet ve icma ile sabit bir farzdır. Kur'an, sadece mana olarak değil,
Resulullahın kalbine elfazı [sözleri] ile indirilmiştir. Bu elfazdan başka
lafızlarla ifade edilen mana Kur'an değildir. Çünkü, indirildiği elfazın
dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana, Kur'an
değildir. Kur'an kavramında sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfazı da
vardır. Bunun için tercümesine Kur'an denilemeyeceği ve Kur'an hükmünde olmadığı
konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir.
1926'da Göztepe Camii imamı Cemal Efendi'nin Cuma namazında Kur'an-ı
kerimin tercümesini okuması üzerine, İstanbul müftülüğü, Diyanet işleri reisi
Rıfat Börekçi'nin de imzası bulunan Müşavere heyeti kararında
denmiştir ki:
“Namazda Kur'an okumak, icma ile farz ve Kur'anın herhangi bir tercümesini
Kur'an yerine koymak asla caiz değildir. Bu husus İslam âlimlerinin icmaı ile
sabittir. Bu bakımdan Cemal Efendi'nin vazifeden alınmasına zaruret hasıl
olmuştur.”