Sual: Ben hiçbir mezhebe bağlı değilim diyen birisi, “Mezhep imamları
ilah değildir, peygamber gibi masum da değildir. ictihadlarının doğrularını alır,
hatalarını atarız. Yahut delilleri daha kuvvetli olanı seçeriz” diyor. Böyle
söylemesi doğru mudur?
CEVAP
Bir müctehid bile, başka müctehidin hata ettiğini bilemez. Çünkü, (İctihad
ictihadla nakz olunamaz) buyuruluyor. Bunun için şu ictihad doğrudur veya
delili daha kuvvetlidir denemez. Bir müctehid, Allah indinde isabet edemese,
hata etse bile yine sevap alır. Bir hadis-i şerif meali:
(Müctehid, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.)
[Buhari]
Sevap olan bir şey için hata tabirini kullanmak caiz değildir. Böyle farklı
ictihadlar da Allahü teâlânın bir rahmetidir. Bir hadis-i şerif meali de
şöyledir:
(Ümmetimin [âlimlerin] ihtilafı [farklı ictihadları]
rahmettir.) [Beyheki, Deylemi, İ.Münavi, İ. Nasr]
Rahmet ve sevap olan bir ictihad için, nasıl olur da imam-ı a’zamın veya imam-ı
Gazali’nin hatası var diyebiliriz? İşte bunun için (Ehl-i sünnet âlimlerinin
kitaplarında hata yoktur, uydurma hadis olmaz) deniyor. Böyle söylemenin hâşâ
onları peygamber ve ilah derecesine yükseltmekle ne alakası var? İctihadları
hatalı, kitaplarında uydurma hadis var zannı ile Resulullahın vârislerine dil
uzatmak caiz olmaz. Hatalı ictihad tabirini kullanmak da bu bakımdan hatalıdır.
Mezhep imamlarının hatası olmaz. Allah indinde hatası varsa o da sevap aldığı
için hata sayılmaz. İnsanlar da onun hata olduğunu bilemez. Bir kimse, müctehid
bile olsa, şu ictihad doğru, şu ictihad yanlış diyemez. Ancak müctehid, (Benim
ictihadım şudur) diyebilir.
Halife Harun Reşid, İmam-ı Malik hazretlerinin ictihadlarını çok beğenmişti.
Bunun için herkesin Maliki olmasını şiddetle arzu ediyordu. İmam-ı Malik
hazretlerine "Ya İmam senin kitaplarını çoğaltıp, her yere göndereceğim.
Herkesin senin mezhebine uymasını emredeceğim" dedi. İmam-ı Malik hazretleri
buyurdu ki:
"Ya halife, hadis-i şerifte; "Ümmetimin âlimlerinin farklı ictihadları
rahmettir" buyuruluyor. Bu farklı ictihadlar Allahü teâlânın rahmetidir.
Hepsi hidayet üzeredir. Müslümanları bu rahmetten mahrum bırakmak yanlıştır."
Hakkı teslim eden halife bu arzusundan vazgeçti.
Sual: İmam-ı a’zam Ebu Hanife, kadılık teklifini niye kabul etmedi? Eğer
o devlette kadılık yapılmazsa, İmam-ı Ebu Yusuf niye aynı devlette kadılık
yaptı? Eğer kadılık caiz ise, İmam-ı azam niye yapmadı? İkisinden birisi yanlış
iş yapmadı mı?
CEVAP
Bu, iki müctehidin farklı ictihadıdır. Bir müctehid bir meseleye haram
derken, öteki caizdir, hatta farzdır diyebilir. Farklı ictihaddan dolayı
müctehidlere bir şey denemez. Deve ve Sıffin olayında da farklı ictihad yüzünden
savaş olmuştu. Farklı ictihadı bilmeyenler, Eshab-ı kirama dil uzatıyorlar.
Kadılık konusu farklı bir ictihaddır.
İmam-ı a’zam hazretlerine kadılık teklif edilince, (Ben kadılık yapamam)
buyurdu. (Yalan söylüyorsun) denilince de, (Eğer yalan söylüyorsam,
yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum) buyurdu.
Demek ki yapmasına bir mani var. Bir mani olmasa, niye itiraz etsin ki?
Kabul etmemesi, devlete kadılık yapılmayacağı için değil idi. İmam-ı a’zam
hazretleri takva ehli olup, dünya malına, makam ve mevkie asla kıymet vermezdi.
Bilemediğimiz daha başka sebepler yüzünden kabul etmedi. İmam-ı Ebu Yusuf
hazretleri ise, kendi ictihadına uyup, bu vazifeyi kabul etti. Böylece, o makama
ehil olmayan insanların gelmesine de mani oldu. Her ikisinin ictihadına da dil
uzatmak, bir Müslümana yakışmaz.