Sual: Âyet ve hadis varken ictihad yapılamayacağına göre, imam-ı a’zam
niçin kıyas yaptı?
CEVAP
Önce kıyas ve ictihadın tarifini yapalım:
Kıyas; Bir şeyi başka şeye benzetmek demektir. Fıkıhta, nasstan anlaşılmayan
bir şeyin hükmünü, bu şeye benzeyen başka şeyin hükmünden anlamak demektir. Haşr
suresinin, (Ey ilim sahipleri itibâr edin) manasındaki 2. âyet-i kerimesi,
(Bilmediklerinizi, bildiklerinize kıyas edin) demektir. İtibâr,
benzetmek demektir. (Menâr şerhi)
İctihad; Âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden, manaları açıkça
anlaşılmayanları, açıkça bildirilen diğer hükümlere kıyas ederek, benzeterek,
bunlardan çıkarılan yeni hükümlere ictihad denir. Kıyas, yani ictihad
yapabilecek derin âlimlere “Müctehid” denir. Bu benzetme işine “İctihad” denir.
Bir müctehidin ictihad ederek elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin
“Mezheb”i denir. İctihad, gücü, kuvveti yettiği kadar, zahmet çekerek, uğraşarak
çalışmak demektir. İctihadda yanılmak da günah değildir. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Âlim, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.)
[Buhari]
Nahl suresinin, (Bizden indirileni insanlara açıklaman için) mealindeki
44. âyet-i kerimesi ile Nisa suresinin, (Allah’ın kitabına ve Resulün
hadislerine müracaat edin) mealindeki 59. âyet-i kerimesi ictihad etmeyi
bildiriyor. Allahü teâlâ, müctehidin hükmünü kabul ediyor. Bir müctehide, kesin
olarak hata etti diyen, hüküm olarak onu kabul eden Allah’a hata isnat etmiş
gibi olur. İmam-ı a’zam hazretlerinin her sözü, her işi, Kur’an-ı kerim ve
hadis-i şerifler ile idi. Bir kimse, dört mezhep imamının sözlerini, kıskanmadan
ve inat etmeden, insaf ile incelerse, her birinin, gökteki yıldızlar gibi
olduklarını görür.
İmam-ı a’zam hazretleri buyurdu ki:
(Nass [yani âyet, hadis] olan yerde kıyas yapılmaz. Biz, zaruret
olmadıkça kıyas yapmayız. Bir sual karşısında kalınca, önce Kur'an-ı kerimde
ararız. Bulamazsak, hadis-i şeriflerde ararız. Yine bulamazsak, Eshab-ı kiramın
herhangi birinin sözlerinde ararız. Bu sualin cevabını bunlarda da bulamazsak,
kıyas yaparak cevabını buluruz.)
Bir kere de buyurdu ki:
(Bir sualin cevabını, âyette ve hadis-i şeriflerde bulamazsak, Eshab-ı
kiramın çeşitli cevaplarını bulursak, kıyas yaparak, bu cevaplardan birini
seçeriz.)
Bir kere de buyurdu ki:
(Âyette ve hadislerde bulamadığımız bilgilerde, dört halifenin "radıyallahü
anhüm" cevaplarını seçeriz. Resulullahtan gelen hadis-i şeriflerin başımız
üstünde yeri vardır. Onlara uymayan bir şey söylemeyiz.)
İmam-ı a’zam hazretleri, hiçbir yerde bulamadığı bir bilgi için, kendi kıyas
ettikten sonra, bir sahabinin sözünü işitirse, kendi re’yini bırakıp, o söze
uygun cevap verirdi. Ebu Muti’ hazretleri diyor ki: Bir Cuma sabahı Ebu Hanife
ile birlikte Kufe Camiinde idim. Süfyan-ı Sevri ve Mukâtil ve Hammâd bin Müslim
ve daha başkaları içeri girip, Ebu Hanife’ye, (Senin, din işlerinde kıyasla
cevap verdiğini işittik. Senin için korktuk) dediler. İmam-ı a’zam, onlarla
yaptığı münazarada, Kur’an-ı kerimden, sonra hadis-i şeriflerden, daha sonra
Eshab-ı kiramın ittifakla bildirdiklerinden cevap verdiğini anlattı. Hepsi
kalkıp, “Sen âlimlerin seyyidisin, bizi affet, bilmeden seni üzdük” dediler. O
da, “Allahü teâlâ, bizi ve sizi affeylesin” dedi.
Hanefi mezhebindeki bütün müctehidler de, diğer mezhep reisleri ve mezhepteki
müctehidler gibi, zaruret olmadıkça, kıyas yapmamıştır. Nass olan yerde kıyas
yapılmaz buyururlardı. İmam-ı a’zamın ictihadına itiraz eden, onun mezhebinin
inceliğini anlayamayan veya sapık olandır.
Taceddin-i Sübki hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin vârisi olan mezhep imamlarına karşı edepli olmalıdır. Din
imamlarına dil uzatan, felakete gider. Onların her sözü bir delile dayanır.
Onlar gibi olmayanlar, bu delilleri anlayamaz. Müctehidlerin ayrılıkları,
Eshab-ı kiram arasındaki ayrılıklar gibidir. Resulullah efendimiz ayrılıkları
için Eshab-ı kirama dil uzatmayı yasak etti. Hepsini iyilikle anmayı emretti.
(Mizan-ül-kübra)
İmam-ı Rabbani hazretleri, (İctihad ve kıyas bid'at değildir. Nassların manasını
ortaya koyarlar. Bu manalara başka bir şey eklemezler) buyuruyor. (c.1,
m.186)
İmam-ı a’zam ve kıyas
Sual: İmam-ı azamın hadislere önem vermeyip kıyas yaptığı söyleniyor. Bu
doğru olabilir mi?
CEVAP
Asla doğru değildir. İmam-ı a’zam hazretleri, (Mezhebim, hadis-i şeriflere
yapışmaktır) buyururdu. İmam-ı Şafii, imam-ı a’zamın ictihadının inceliğinden,
az bir şey anlayabildiği içindir ki, “Bütün müctehidler, imam-ı a’zam Ebu
Hanife’nin çocukları gibidir. Fıkıh âlimi olmak isteyen, Ebu Hanife’nin
kitaplarını okusun” demiştir. (Sîret-i Şâmî)
Evliyanın büyüğü, tasavvuf deryasının dalgıcı Muhammed Bahâeddin-i Buhari
hazretlerinin yetiştirdiği evliyanın büyüklerinden olan hâce Muhammed Parisa
hazretleri buyuruyor ki: İsa aleyhisselam gökten indiği zaman, ictihad edecek,
ictihadı imam-ı a’zam Ebu Hanife mezhebine uygun gelecektir. Onun helal dediğine
helal, haram dediğine haram diyecektir. (Fusul-i sitte)
İlmi bir münazarası şöyledir:
Hazret-i Ali'nin torunu, Muhammed bin Hasan hazretleri, imam-ı azam hazretlerine
gelip dedi ki:
- Ceddimin hadis-i şeriflerine kıyas ile muhalefet ettiğinizi duydum. Onun için
geldim.
- Bundan Allahü teâlâya sığınırım.
Sonra Hazret-i İmam dizleri üzerine oturup edeple sordu :
- Efendim, erkek mi zayıftır, kadın mı?
- Kadın, daha zayıf yaratılışlıdır.
- Dinimize göre kadının hissesi ne kadardır?
- Erkeğin yarısı kadardır.
- Bakın, eğer kıyas ile söyleseydim, bu hükmün tersini söylerdim. Kadın zayıf
olduğu için ona iki, erkeğe bir hisse verilmeli derdim. Sizin söylediğiniz gibi
bildirdiğime göre, bu durum, hadis-i şeriflere sıkı sıkıya bağlı olduğumu
göstermez mi?
- Evet hadis-i şerife aykırılık yok.
Hazret-i İmam tekrar sordu:
- Namaz mı efdaldir, oruç mu?
- Elbette namaz efdaldir.
- Eğer kıyas ederek söyleseydim, hayzlı kadına ramazan orucunu değil, namazını
kaza etmesini bildirirdim. Bu da hadis-i şeriflere bağlılığımı göstermez mi?
- Evet bunda da hadis-i şeriflere aykırılık yok.
- Size bir soru daha sorayım. İdrar mı necistir, meni mi?
- Elbette idrar necistir.
- Eğer kıyas ederek söyleseydim, meni çıkınca değil, idrar çıkınca gusletmeyi
söylerdim. Hadis-i şerife aykırı şey söylemekten Allahü teâlâya sığınırım. Ben
Peygamber aleyhisselamın sözlerine kıymet veriyorum, onları açıklıyorum, başka
bir şey yapmıyorum.
Bu konuşma üzerine Muhammed bin Hasan hazretleri, imam-ı a'zam Ebu Hanife'nin
kendisine yanlış tanıtıldığını anlayarak kalkıp onun alnından öptü. Bu olayda
gösteriyor ki, âlimi ancak âlim anlar.
Sual: Resulullahtan sonra Eshab-ı kiram, hakkında âyet ve hadis olmayan
bir iş ile karşılaştıklarında nasıl hareket ederlerdi?
CEVAP
Resulullah efendimiz hayatta iken, vahiy geliyor ve ümmete tebliğ
olunuyordu. Ondan sonra vahiy kesildi. Fakat, Kur'an-ı kerim nice Eshabın
ezberinde idi. Kur'an-ı kerimde açık bildirilmeyen şeyler de, sünnet-i seniyye
ile, yani Resulullah ne demiş ve ne yapmış ise, yahut bir kimseyi bir iş
yaparken görüp de men etmemiş ise, öyle yapılır oldu. Fakat, sünnet-i seniyye ve
hadis-i şerifler de, bütün Eshabın ezberinde değildi. Çünkü, bir kısmı pazar
yerlerinde alışveriş ile, kimi hurmalıklarda, çiftçilikle uğraşır, sohbete her
zaman gelemezlerdi. Bunun için, Resulullahın öğrettiklerini işitenler,
işitmeyenlere bildirirlerdi. İşitmedikleri hadis-i şerifleri, birbirlerinden
sorup öğrenirlerdi.
Eshab-ı kiram, önlerine çıkan bir işin nasıl yapılacağını sünnet-i seniyyede de
bulamazlarsa, rey ve kıyas ederek, yani bilinenlere benzeterek, o işi
yaparlardı. Böylece, ictihad kapısı açıldı. Eshab-ı kiramın veya başka
müctehidlerin, bir iş üzerindeki ictihadları birleşirse, şüphe kalmaz.
İctihadların, böyle birbirine uygun olmasına İcma-ı ümmet denildi.
İctihad yapabilmek için, derin âlim olmak gerekir. Böyle âlimlere Müctehid
denir. Bir iş üzerinde, müctehidlerin ictihadları birbirine uymazsa, her
müctehidin kendi ictihadına göre söylemesi ve yapması vaciptir. (Kısas-ı
Enbiya)
Kıyas ve dindeki dört delil
Selefi görüşlü kimseler, kıyas yaparak ictihad etmenin caiz olmadığını
bildirerek, kıyas yapan imam-ı a'zam, imam-ı Şafii gibi mezhep sahibi büyük
müctehid âlimlere dil uzatıyorlar.
Edille-i şeriyye [din bilgilerinde, müctehid imamlara delil] dörttür: Bunlar,
Kur'an-ı kerim, Sünnet [hadis-i şerifler], İcma-ı ümmet ve Kıyas-ı fukaha’dır.
Sünnet, icma ve kıyas, Kur'an-ı kerimde bulunmayan şeyleri eklemek değildir.
Bunlar, Kur'an-ı kerimin içinde kapalı olarak bulunan bilgileri meydana
çıkarmaktadır. Müctehid, bir işin nasıl yapılacağını, Kur'an-ı kerimde açık
olarak bulamazsa, hadis-i şeriflere bakar. Bunlarda da açıkça bulamazsa, bu iş
için, İcma var ise, öyle yapılmasını bildirir. İcma sözbirliği demektir. Yani,
bu işi eshab-ı kiramın hepsinin aynı suretle yapması veya söylemesi demektir.
Eshab-ı kiramdan sonra gelen tabiinin de icmaı delildir, senettir. Günümüzdeki
dinde reformcuların ve din cahillerinin ittifak ettikleri sözlere, icma denmez.
Kıyası inkâr sapıklıktır
Kıyas, bir şeyi başka şeye benzetmek demektir. Fıkıhta, nasstan anlaşılamayan
bir şeyin hükmünü, bu şeye benzeyen başka şeyin hükmünden anlamak demektir.
Kıyas, Kur'an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin, derin, örtülü manalarını meydana
çıkarmaktır. Eshab-ı kiram da kıyas yapar, onların da ayrı mezhepleri var idi.
Beydavi tefsirinde kıyas ve icmaın, Al-i İmran suresinin 108. âyetinde
emredildiği yazılıdır. İbni Âbidin hazretleri, (Kıyas ile anlaşılan bilgileri
kabul etmeyen, doğru yoldan saparak bid'at ehli olur, muhakkak Cehenneme girer)
buyuruyor. Kıyasın delil olduğu aklen ve naklen sabittir. (Fatebiru)
âyet-i kerimesi, (Bilmediklerinizi, bildiklerinize kıyas edin) demektir.
(Menar şerhi)
[Bu âyet-i kerimenin, kıyasın caiz ve gerektiğini bildirdiği Beydavi tefsirinde
yazılıdır.]
Araf suresinin, (Allahü teâlâ, rüzgarı, rahmeti olan yağmurdan önce, müjdeci
gönderir. Rüzgarlar, ağır olan bulutları sürükler. Bulutlardan ölü olan toprağa
su yağdırır, o yağmurla yerden meyveler çıkarırız. Ölüleri de mezarlarından
böyle çıkaracağız) mealindeki 57. âyet-i kerimesi de kıyasın hak olduğunu
ispat etmektedir. Bu âyette, ihtilaflı olan bir şeyi, sözbirliği ile anlaşılmış
olana benzetmek bildirilmektedir. Çünkü, Allahü teâlânın yağmur yağdırdığını ve
yerden ot çıkardığını, hepsi biliyordu. Öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu,
yeryüzünün kuruduktan sonra tekrar yeşillenmesine benzeterek ispat etmektedir.
[Kıyası inkâr nasıl olur?
İmam-ı a’zamın kıyası hak değil demek, kıyası inkâr etmek demektir. Kıyas
dinimizde bir delildir. Bu delili inkâr etmek olur. Kıyas hakkında Kur'anda ve
hadiste deliller vardır. Bu delilleri inkâr etmek küfür olur demektir. Yoksa
imam-ı a’zamın kıyasla bulduğu bir hükmü inkâr eden ne kâfir olur, ne de fasık
olur. Mesela imam-ı a’zam kıyasla imam arkasında fatiha okunmaz diyor, okumak
harama yakındır diyor. İmam-ı Şafii farz diyor. Biz hanefi olarak, imam-ı
Şafii’ye hayır farz değil desek küfür olmaz. İctihada yanlış demek ayrı kitap,
sünnet, icma ve kıyas dinde delil değildir demek ayrıdır. Yalnız Kur'an diyenler
diğer üç delili inkâr ettikleri için kâfir oluyorlar.]
İctihad, gücü, kuvveti yettiği kadar, zahmet çekerek, uğraşarak çalışmak
demektir. İctihaddan maksat, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden,
manaları açıkça anlaşılmayanları, açıkça bildiren diğer ahkâm-ı şeriyyeye kıyas
ederek, benzeterek, bunlardan yeni hükümler çıkarmaya uğraşmak, çalışmaktır.
Mesela ana-babaya itaati emreden âyet-i kerimede, (Onlara, öf sıkıldım
demeyin) buyuruluyor. Dövmekten, sövmekten bahis buyurulmamıştır. Âyet-i
kerimede, yalnız bunların en hafifi olan öf kelimesi açıkça
bildirildiğine göre, müctehidler, dövmenin, sövmenin ve hakaret etmenin elbette
haram olacağını ictihad etmişlerdir.
İctihadı emreden âyetler
İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
(İctihadı emreden âyet-i kerime çoktur. Nahl suresinin, (Bizden indirileni
insanlara açıklaman için) mealindeki 44. ve Nisa suresinin (Allah’ın
kitabına ve Resulün hadislerine müracaat edin) mealindeki 59. âyeti ictihadı
emrediyor.) [Mizan-ül kübra]
Şu âyet-i kerime de, birbirine benzemeyen olayların, hükmünün de farklı olduğunu
bildirmektedir: (Yoksa, kötülük işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde, iman
edip salih amel işleyenlerle kendilerini bir tutacağımızı mı sanıyorlar? Ne kötü
hüküm veriyorlar.) [Casiye 21]
İmam-ı Razi, kıyasın delil olduğunu ve mukallidin, âlimleri taklit etmesinin
vacip olduğunu, (Ülül-emre itaat edin) mealindeki âyet-i kerimeden
çıkarmıştır. Mutlak müctehid olmayan âlimlerin de, mukallid olduklarını, usul
âlimleri sözbirliği ile bildirdiler. Müctehidlerin sözbirliği ile
bildirdiklerinden ayrılmak haramdır. Bu husus, Nisa suresinin 114. âyetinden
anlaşılmaktadır. (Eşedd-ül-cihad)
İmam-ı Müzeni, (Asr-ı saadetten beri fakihler kıyası kullanmışlardır. Kıyası
inkâr caiz olmaz) diyor. Kıyasın, şer’i bir delil olduğu hakkında, Eshab-ı
kiramın ittifakı vardır. Hazret-i Ebu Bekir, miras konusunda, ölenin babası
yoksa, babanın babasını, baba hükmünde saymıştır. (Usul-i fıkıh)
Eshab-ı kiram, Hazret-i Ebu Bekir’e, biat ederken; namaz imamlığı ile devlet
başkanlığını kıyas ederek, (Resulullah, Onu din işimizde imam tayin etti, biz de
onu, dünya işimizde imam tanırız) diyerek ictihadda bulunmuşlardır. (Usul-i
Serahsi)
İmam-ı Rabbani hazretleri, (İctihad ve kıyas bid'at değildir. Nassların manasını
ortaya koyarlar. Bu manalara başka bir şey eklemezler) buyuruyor. (1/186)
İctihad delildir
Sual: İctihadın dinde delil olduğuna dair bir hadis var mıdır?
CEVAP
Delil olmasa müctehidler hiç ictihad eder miydi? Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
Resulullah efendimiz, Muaz bin Cebeli Yemen’e vali olarak gönderirken buyurdu
ki:
- Orada ne ile hüküm edeceksin?
- Allah’ın kitabı ile...
- Allah’ın kitabında bulamazsan?
- Allah’ın Resulünün sünneti ile…
- Resulullahın sünnetinde de bulamazsan?
- İctihad ederek, anladığımla hüküm veririm.
Resulullah efendimiz, mübarek elini Muaz’ın göğsüne koyup, (Elhamdülillah,
Allahü teâlâ, Resulünün elçisini, Resulullahın rızasına uygun eyledi)
buyurdu. (Tirmizi, Ebu Davud, Darimi)
İstihsan nedir?
Sual: İbni Hazm, kıyasın, istihsanın ve taklidin câiz olmadığını bildiriyor.
İstihsan nedir?
CEVAP
İbni Hazm’ın kendisi de sözü de senet değildir. Selef-i salihini beğenmeyip
hak yoldan ayrılarak Zahiriye fırkasına girmiş felsefeci bir âlimdir.
(Keşf-üz-zünun)
İstihsan, birçok müctehid tarafından dinde delil kabul edilmiştir. İstihsan,
müctehidin daha kuvvetli gördüğü bir husustan dolayı, bir meselede benzerlerinin
hükmünden başka bir hükmü vermesidir. Tâli olarak örf ve âdet de delil olarak
kabul edilmiştir.
Hanefi müctehidleri gibi İmam Mâlik de, "İstihsan ilmin onda dokuzudur" diyerek
istihsanı övmüştür. İmam Şafiî, istihsanı bir delil saymamıştır. Bazı kimseler,
“Niye İmam-ı Şafii, istihsanı delil kabul etmemiştir” diyorlar. Doğru cevabı,
müctehid olduğu içindir. Müctehid, kendi ictihadı ile hareket etmek zorundadır.
Hanefi müctehidleri, İmam-ı Şafii’ye istihsan delildir sen de kabul et
diyemeyecekleri gibi, İmam-ı Şafii de, istihsan delil değildir, siz de kabul
etmeyin diyemez. Çünkü ictihad ictihadla nakzedilmez. Yani bir müctehidin
ictihadı ile başka müctehidin ictihadı bâtıl sayılamaz.