Emekli bir hoca, Müslümanları, modernist İslamcı ve fıkhi geleneğe bağlı
Müslüman, kısaca selefci-mezhepçi olmak üzere ikiye ayırıyor. Kendisi modernist
İslamcı imiş. Modernist İslamcılar, Kitap ve Sünneti esas alırlarmış, ötekiler
ise, fıkhi mezhepleri esas alırmış.
Bu ne cahillik?!. Dört fıkhi mezhepten hangisi Kitap ve Sünneti esas almaz ve
hangisi Kitaba ve Sünnete aykırıdır? Bu İslamcılar, dört mezhepten farklı olarak
ne yapmışlar da kendilerine modernist diyorlar? Namazın, orucun veya diğer
ibadetlerin yeni, modern bir şekli mi olur, çağa göre ibadet değişir mi?
Değişmezse, kendilerine modernist yaftasını niye takarlar ki?
Müslüman isminden daha güzel ne var da, başka bir isim uyduruyorlar. Kimi de
İslamcı yerine dinci diyor. Dinimiz salih, mücahid, dindar, mütteki gibi
kelimeleri bildirmişken, İslamcı demek bid’attir.
Hiçbir İslam âlimi İslamcılıktan bahsetmemiştir. Türkçe’de genelde cı, cu ekleri
isim ve sıfat üreten bir ektir. İsim olarak, sütçü, balıkçı, şarkıcı gibi o işin
ticaretini yapan kimseye denir. Sıfat olarak pilavcı, esrarcı, yıkıcı gibi
kelimeler, o şeyi yiyene ve o işten zevk alana denir. İslamcı, dinci de bana
bunlar gibi geliyor. İslam’ı ve dini yiyip bitirmekle zevk alan veya onun
ticaretini yapan kimse gibidir. Bunun için de hiç kimse dinci veya İslamcı
olmamalı, sadece Müslüman olmalı.
Selefci-mezhepçi demek de çok yanlıştır. Mezhepçilik de mezhep yiyip içen,
mezhep ticareti yapan gibi bir şey. Selefci de öyle. Ne o, selef mi alıp
satıyorsun sayın emekli demezler mi adama? Dört mezhebin kurucuları selef
âlimleri değil mi? Bir mezhebe uyan kimse, selef âlimlerini kabul etmez mi?
Selefe uyan selef âlimi olan mezhep imamlarını kabul etmiyor mu yoksa?
Ehl-i sünnet için, (İlahiyat fakülteleri dışında, fıkıh imamlarının kültürleri
ışığında anlamayı kendilerine gaye edinmiş kimseler) diyor. Fıkıh imamlarının
kültürleri ilahiyat fakültelerinin dışında mı oluyor? Yoksa ilahiyat
fakülteleri, fıkıh imamlarını kabul etmiyor mu? Her ikisi de değilse, nedir bu
emeklinin sıkıntısı? Mezhepsizleri savunma hırsı, emekliyi böyle ne dediğini
bilmez hâle getirmiş.
İmam-ı a’zam hakkındaki âlimlerin sözlerini alaya almış, imam-ı a’zamın mükrehin
[ölümle tehdit edilenin] talakının geçerli olmasını kabul edemiyor. (Hanefi’ye
göre boş olur, üç mezhebe göre boş olmaz. Hanefi olan ne yapacak?) diyor.
Mezhebin hükmü ne ise onu uygular. Mezhepsiz emekli, bir mezhebe uymayı taassup
olarak görüyor ve bin yıldan beri bir mezhebe bağlanan Müslümanlara, (Bin yıl
önceki mezheplere hayran olanlar) diyerek alay ediyor ve hakaretler savuruyor.
(Utanmadıktan sonra istediğini yap) hadis-i şerifine uygun hareketler
sergiliyor. Mason Efgani, çömezi mason Abduh ve diğer mezhepsiz bid’at ehli
kimselere övgüler yağdırıyor.
İyi bilinmeli ki, İslami ilimler, nakli ve akli ilimler olmak üzere ikiye
ayrılır. Nakli ilimler, yani din bilgileri zamanla değişmez, kıyamete kadar hep
aynıdır. Zamanla değişen, âdetler ve fen bilgileridir. Nakli ilimlerin saf,
berrak, bid’atsiz şekli geridedir. Akli ilimlerin ise en gelişmiş şekli
ileridedir. Zamanla gelişirler. Nakli ilimleri yani din bilgilerini fen
bilgileri ile karıştırmak, cahillik değilse, nedir?
Sen övgüler düzdüğün mason Efganilerin yolundan git, biz de bin yıl önceki
imam-ı a’zamların yolundan gidelim. Senin yolun sana, bizim yolumuz bize.