Sual: İbadet ne demektir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İbadet, kulluk etmek, tapınmak, yani kendini aşağılamak, alçaltmak
demektir. Bütün yükseklikler, iyilikler kendisinde bulunan, hiç bir noksanlığı
olmayan ve her şey, var olmak için ve varlıkta kalabilmek için, Ona muhtaç olan
ve kendisi hiçbir şey için, hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herkese fayda ve zarar
yalnız Ondan gelen ve Onun izni ve emri olmadıkça, hiçbir şeyin, hiçbir şeye
zarar ve iyilik yapamayacağı, Ondan başka her şeyin önü ve sonu yokluk olup, hep
var olana ancak ibadet olunur. İbadet, yalnız böyle birinin hakkıdır. Allahü
teâlâdan başka, böyle birisi yoktur ve olamaz.
Bu yüksek sıfatlar başkasında da var denirse, Ona, başkası denilemez. Başka
olmak için, farklı olmak lazımdır. Böyle bir başkasını, Ondan farklı, ayrı
düşünmek, ilahlık ve mabudluk şartları, bu ikincisinde noksan olur. İlahlık ve
mabudluk hakkı olamaz. Çünkü, bunun, birinciden ayrı olması için, mabudluk
sıfatlarından birinin, bunda bulunmaması lazımdır. Bunun için de, noksan olmuş
olur. Bu ikincisinin, kemal sıfatlarını tamam kabul edip de, ayrılık olmak için,
noksan sıfatlardan bir tanesini kendisinde bırakırsak, yine kendisi kusurlu
olmuş olur. Mesela, her şey Ona muhtaç olmasa, muhtaç olmayanların ibadet etmesi
niçin lazım olur? Eğer, bir işte, bir şeye muhtaç olursa, yine noksanlık olur.
Eğer her şeye iyilik ve zarar Ondan olmasa, Ona ne lüzum olur. İbadete neden
layık olur? Eğer, Onun izni, haberi olmadan, bir kimse, bir şeye iyilik ve zarar
yapabilirse, Ona yine lüzum kalmaz. İbadet olunmaya hakkı olmaz. Bütün kâmil
sıfatları kendinde toplayan, ancak bir olmak, ortağı bulunmamak lazımdır.
İbadete hakkı olan, yalnız bir olmak lazımdır. O da bir olan, Allahü teâlâdır.
(3/3)
Şartlarına uygun ibadet
Sual: Namazın, abdestin şartlarına uymayan bazıları, (Ben yapayım da, Allah
kabul eder. Başkaları hiç kılmıyor ya...) diyor. Bu, doğru mu, böyle ibadeti
Allah kabul eder mi?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. Gelişigüzel ibadet olmaz. Keyfimize, aklımıza göre
yahut kolayımıza geldiği gibi ibadet yapamayız. Dinimizin bildirdiği şekilde
ibadet etmeli. Kulun vazifesi, kendi aklına değil, dinin emrine uymaktır.
İbadet, kulluk da, bu demektir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İnsanlar, yok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur.
Allahü teâlâ ise, sonsuz vardır. Ayıplardan, kusurlardan, uzaktır. Bütün
üstünlüklerin sahibidir. İnsanların, Allahü teâlâya, hiçbir bakımdan
benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Böyle aşağı kullar, öyle bir yüce Allah’ın
şanına yakışacak bir şükür yapabilir mi? Çünkü çok şey vardır ki, insanlar
onları, güzel ve kıymetli sanır. Fakat Allahü teâlâ, bunları kötülük bilir ve
beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmeyen, bayağı şeyler
olabilir. Bunun içindir ki, insanlar, kendi kusurlu akılları, kısa görüşleri
ile, Allahü teâlâya karşı şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye,
saygı göstermeye yarayan vazifeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe,
övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir.
İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb, dil ve beden ile yapmaları ve
inanmaları lazım olan şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafından
bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur. Allahü
teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine, (İslamiyet) denir.
Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola
uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibadeti, Allahü teâlâ kabul
etmez, beğenmez. Çünkü insanların iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki,
İslamiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. (3/17)
Her Müslümanın kendisine lazım olan ilmihal bilgilerini, doğru yazılmış, nakli
esas alan bir ilmihal kitabından öğrenmesi gerekir.
Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(İlimden bir mesele öğrenmek, dünyadaki her şeyden kıymetlidir.)
[Taberani]
(Bir kimse amel etmese de, ilimden bir mesele öğrenirse, bin rekât
[nafile] namazdan efdal olur. Eğer öğrendiği ilim ile amel eder veya bunu
başkasına öğretirse hem bunun sevabını alır, hem de kıyamete kadar onunla amel
edenlerin sevabını alır.) [Hatib]
(Bilerek yapılan az bir ibadet, bilmeyerek yapılan çok ibadetten daha
iyidir.) [Şir’a]
Allah’a kulluk nedir?
Sual: Kâfirler ibadetle mükellef değildir. Ahirette onlara niye namaz
kılmadınız, niye oruç tutmadınız diye sorulmayacaktır. Onlara niye inanmadınız
diye sorulacaktır. Durum böyle iken ne diye Bekara suresinin 21. âyetinde (Ey
insanlar Allah’a ibadet ediniz) buyuruluyor da, ey müminler denmiyor?
CEVAP
O âyetin meali şöyledir:
(Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki,
Allah’ın azabından korunmuş olabilesiniz.) [Bekara 21]
Tibyan'da (Allah’ın varlığına, birliğine, inanmak suretiyle kulluk edin)
diye açıklanıyor. Deliler ve çocuklar hariç, mükellef olan herkes bu emre
muhatap deniyor. Âyetin sonundaki tettekun = Şirkten, küfürden ve
günahlardan korunasınız diye açıklanıyor. Bu açıklamalar kâfirleri de, müminleri
de kapsamaktadır. Yani (Allah’a kulluk ederseniz kurtulursunuz)
buyuruluyor. Elbette buna kâfirler de müminler de dahildir. Kulluk için önce
iman, sonra da ibadet gelir.
Kur’an-ı kerimdeki (Ey iman edenler iman edin) demek, (Beni tanıyın)
demektir. (Beni tanıyın) demek ise, (Emir ve yasaklarıma uyun)
demektir.
Cahillerin imanına İman-ı mecazi denir. Bu iman, bozulabilir ve yok
olabilir. Hakikat ehlinin imanları bozulmaktan mahfuzdur. (Ey iman edenler
iman edin) demek, (Ey, imanın suretini edinenler, ibadet ederek, hakiki
imana kavuşun) demektir. Demek ki haramlardan kaçmayan, ibadetlerini
yapmayan kimse Allah’ı tanımış olamaz ve hakiki imana kavuşamaz.
Başka bir âyet-i kerimede de mealen buyuruluyor ki:
(Ben cin ve insanları, ancak bana kulluk etmeleri [beni tanımaları] için
yarattım.) [Zariyat 56]
Bu âyet-i kerimedeki (Kulluk etmeleri, ibadet etmeleri için) ifadesi,
âlimler tarafından (beni tanımaları için) diye açıklanmıştır.
Yani, Allahü teâlâyı tanımak, için yaratıldık. Allah’ı tanımak ise, emir ve
yasaklarına uymak demektir.
Hadis-i kudside, (Tanınmak için her şeyi yarattım) buyuruyor. Yani
(Onların beni tanımakla şereflenmesi için yarattım) buyuruyor. Yoksa,
(Tanınayım da meşhur olayım) demek değildir.
Peygamber efendimiz, ilmin inceliklerini soran bedeviye buyurdu ki:
- Sen ilmin başını öğrendin mi?
- İlmin başı nedir ya Resulallah?
- İlmin başı, Allah’ı tanımaktır. Bu da Onun; misli, benzeri, zıddı, dengi,
eşi olmadığını, vâhid, evvel, ahir, zâhir ve bâtın olduğunu bilmektir.
Tapmak ne demek?
Sual: Tapmak, tapınmak ne demektir? Allah’a tapmak ifadesi yanlış mıdır?
CEVAP
Yanlış değildir. Tapmak, tapınmak; ibadet etmek demektir. Tapmak ifadesi,
Allaha da, putlara da, ibadet etmek anlamında da kullanılır. Mesela kimi puta
tapar, kimi Allaha dendiği gibi, kimi Allaha ibadet eder kimi de puta denebilir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İster elimizle yapmış olalım, ister aklımız ve hayalimizle meydana getirelim,
yaptığımız şeylerin hepsi, yaratıktır, yani Allahü teâlânın mahlûklarıdır.
Hiçbirinin tapınmak için değerleri yoktur. Tapılmaya hakkı olan, yalnız Allahü
teâlâdır. (2/9)
Üçüncü cild, 44. mektuptaki beyit ise şöyledir:
Allaha kulluk ederim, taptığım dergah bir,
Bir lahza ayrılmadım tevhidden, Allah bir!
Yaratana karşı vazifemiz
Sual: Yaratana karşı vazifemiz nedir?
CEVAP
Allahü teâlâya karşı vazifelerimiz şunlardır:
1- Bedenle yapacağımız işler: Namaz, oruç gibi ibadetleri yapmaktır
2- Ruhla yapacağımız vazife: Doğru itikad etmek etmektir.
3- Adaletle iş yapmak: Bu da, emaneti muhafaza, insanlara nasihat etmek
ve İslâmiyet’i öğretmekle olur.