Sual: Emr-i maruf ve nehy-i münkeri kimler, nasıl yapabilirler?
Kimlere yapabilir? Ne zaman farz olur, ne zaman caiz olmaz?
CEVAP
Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker, farz-ı kifayedir. Maruf, dinimizin
emrettiği hususlardır. Münker ise, dinimizin yasakladığı, yani Allahü teâlânın
razı olmadığı işlerdir.
Emr-i maruf çok mühimdir. Emr-i maruf yapılmazsa, ilim yok olur. Cehalet ve
sapıklık yayılır. Fitne her tarafı kaplar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın yeryüzünde şehitlerden üstün mücahidleri vardır. Bunlar,
emr-i maruf ve nehy-i münker yapanlardır.) [İ. Gazali]
Böyle mühim olan emr-i marufun bazı şartları vardır. Mesela emr-i maruf yapan,
aynı kötülükleri kendisi işlememelidir. İşlerse sözü tesirli olmaz. Kur'an-ı
kerimde mealen, (İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?)
buyuruluyor. [Bekara 44]
O halde emr-i maruf yapan, ilmi ile amil olmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(İsra gecesinde, ateşten makaslarla dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim
olduklarını sordum. Onlar da "İyilikle emreder kendimiz yapmazdık. Kötülükten
nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık" diye cevap verdiler.) [İbni Hibban]
(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri, rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.)
[İ.Gazali]
Emr-i maruf çok mühim olduğu için, insan, kendisi her iyiliği yapamazsa ve her
kötülükten kaçamazsa da, gücü yetiyorsa, emr-i marufta bulunması gerekir.
Hazret-i Enes, (Ya Resulallah, tamamen yapamadığımız bir şeyi emretmeyelim mi?
Kendimiz tamamen sakınamadığımız bir şeyi nehy etmeyelim mi?) diye sual edince,
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Her ne kadar iyiliğin hepsini yapamasanız ve her ne kadar kötülükten
sakınamasanız da, emr-i maruf ve nehy-i münker yapınız!) [İ. Gazali]
Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
(Söz ve yazı ile emr-i maruf âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, dua ederek günah
işleyene mani olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise
devletin vazifesidir.) [Hadika]
Faydası olmayacağı ve zarar geleceği bilindiği halde, her günah işleyene emr-i
maruf yapmaya kalkmak doğru değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, kıyamet günü, bir kuluna, günah işleyeni gördüğü zaman niçin
engel olmadığını soracak, o kimse de, "Onun zararından, düşmanlığından korktum,
senin af ve mağfiretine güvendim" diyecek [ve mazur görülecek]tir.)
[İbni Mace]
Emr-i maruf farzdır
Sual: İmam-ı Rabbani, (Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker Peygamber
efendimizin sünnetinden, belki İslamiyet'in vaciblerinden ve farzlarındandır)
diyor. Emr-i maruf sünnet mi, vacib mi, farz mı?
CEVAP
Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker farzdır. Farz-ı ayn değil, farz-ı
kifayedir. Yani, herkese farz değil, gücü yetene farzdır. Her gücü yetene de
farz değildir. Bir yerde, bu işi yapanlar varsa, diğerlerine farz olmaz. Çünkü
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İçinizde, hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir topluluk
bulunsun. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.) [Âl-i İmran 104]
Maruf, dinimizin emrettiği hususlardır. Münker ise, dinimizin
yasakladığı, yani Allahü teâlânın razı olmadığı işlerdir.
Belki kelimesi her zaman ihtimal manasında değildir. Bazen elbette öyle
demektir, kesinlik ifade eder.
Vacib de, yalnız kullanıldığı zaman genelde farzdır, şarttır
anlamındadır. Mesela bu işi yapmak vacibdir demek şarttır, farzdır demektir.
Farz ve vacib denilince, o zaman farz ile sünnet arasındaki hüküm anlaşılır.
Mesela namazın farzları ve vacibleri var denince burada vacib, herkesin bildiği
vacibdir.
Yukarıda vaciblerinden ve farzlarından deniyor. Bu, şartlarından ve farzlarından
demek oluyor. Birbirini kuvvetlendirmek için söylenmiştir.
Sünnet de, tek başına kullanılınca İslamiyet anlamına gelir. Mesela
(Sünnetimi terk edene şefaat etmem) demek, Müslüman olmayana şefaat etmem
demektir. Yoksa büyük günah işleyenlere de şefaat vardır. Yukarıda emr-i maruf
farzı için, Peygamber efendimizin sünnetinden demek, Peygamber efendimizin
yaptığı farzlardan biridir demektir.
Kelimenin tek manası ile hareket edilirse yanlış neticeye varılır.