Sual: Bazı kimseleri dini konuda ikna edemiyorum. Ne yapayım?
CEVAP
Ehli olmayan kimselerle, dini sohbet yapmamalı, uygun olanlara kitaptan
okumalı, hiç kimseye din üzerinde, kendi görüşünü söylememeli, münakaşadan da
uzak durmalıdır!
İyi müslüman, her işinde Allah’tan korkar, titrer. Allahü teâlânın sevgisine
kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Sabreder, affeder. Her geçimsizlikte,
her sıkıntıda, kusuru kendisinde görür. Her nefeste Rabbini düşünür. Gaflet ile
yaşamaz. Kimseyle münakaşa etmez. Bir kalbi incitmekten korkar. Kalbleri Allahü
teâlânın evi bilir. Hiç kimseye sert davranmaz. Fitne çıkmasına sebep olmaz.
Dinlerine ve dünyalarına zarar gelecek şeylerden sakınır. Herkese karşı, güler
yüzlü, tatlı dilli olur. Bilir ki, münakaşa etmek, dostluğu giderir. Düşmanların
çoğalmasına sebep olur. Fitne çıkarmaz, dost ile de, düşman ile de tatlı
konuşur, herkesle iyi geçinir. Hafız-ı Şirazinin, dostlara doğru söylemeli,
düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile idare etmelidir sözüne uyar. Af dileyeni
affeder. Kimsenin sözüne karşı gelmez. Herkese yumuşak söyler, sert konuşmaz.
Münakaşa edenlerin yanında oturmaz!
Hatasını kabul etmek fazilettir
Sual: İnsan hatalı da olsa hatasını kabul etmiyor. Hatamı kabul edebilmem
için ne yapmam gerekir?
CEVAP
İnsanın nefsi, daima kendini haklı çıkarmaya çalışır. Bir işte, hatalı olup
olmadığımızı anlamamız belki biraz zordur. Hadis-i şerifte, kendimize
yapılmasını uygun bulmadığımız bir şeyi, başkasına da yapmamamız, kendimize
uygun gördüğümüz şeyi, mümin kardeşimize de uygun görmemiz emredilmektedir. Bir
hadisede hemen kendimizi, karşımızdaki şahsın yerine koymalıyız. (Onun yerine
ben olsaydım, ne yapardım?) diye düşünmeliyiz. Böyle düşünmek, hadisenin üzücü
neticelenmesine mani olur.
Bir genç anlattı:
"Benden yaşlı biri, bir hadiseden dolayı, beni nerede yakalasa dövecekti. Öyle
bir köşeye sıkışmıştım ki, nereye kaçsam yakalayabilirdi. Doğru yanına gittim,
özür dileyecektim. Daha yanına varır varmaz (Kollarımı kırdın. Aman diyene kılıç
çekilmez) dedi. Hatamı kabul ederek yanına gittiğim için bu ağabey, hatamı
affederek büyüklük göstermekten başka çaresi kalmadı. Ben de dayaktan kurtulmuş
oldum."
Özür dileten söz
Bir tanıdık da şunu anlattı:
"Çocuklarım çok yaramaz oldukları için komşuları çok rahatsız ediyorlardı. Bir
gün çocukların gürültüsü komşumun artık boğazına kadar gelmiş, mahkemeye verip
bizi evden çıkarmaya karar vermiş. İşten dönünce hadiseyi öğrenip evine gittim.
Komşu, hâlâ teskin olmamış yüzü asık duruyordu. (Kırdığınız yumurta kırkı geçti)
diyerek bağırmaya çalıştı. Yavaş sesle (Bir dakika komşu) diyerek teskine
çalıştım. Dedim ki:
- Kiralık bir ev buldum. Hemen çıkıyoruz. O kadar suçluyuz ki, özür dilemeye
bile utanıyoruz. Çocuklara bağırmışsınız. Sizin yerinizde ben olsaydım, daha
kötüsünü yapardım. Dillerini koparır, gırtlaklarını sıkardım, durmadan
tepiniyorlar. Sizin yerinizde ben olsaydım bugüne kadar asla sabredemezdim.
Evdeki eşyaları sokağa atardım. Siz yine çok iyi bir kimseymişsiniz ki
efendiliğinizi bozmadınız.
Komşunun sakin sakin dinlediğini görünce devam ettim:
- Sizdeki komşuluk anlayışı, tam İslam ahlakına uygundur.
Malik bin Dinar hazretlerinin Yahudi komşusunun evine sızan lağım kokusuna nasıl
sabrettiğini anlattıktan sonra dedim ki:
- Gerçekten siz evliya gibi adamsınız. Bugüne kadar sabretmeniz, sizin
büyüklüğünüzden, iyiliğinizden, müslümanlığınızdan geliyor.
Bunları anlattıktan sonra komşu, adeta kendini suçlu hissetmeye başladı.
(Sinirliydim. Çocuklara bağırdım. Özür dilerim) dedi. Çocukların daha küçük
olduğunu, bu kadar gürültülerine katlanmak gerektiğini bildirdikten sonra
(Beterin beteri vardır. Siz gidince iyisi mi gelecek? Sizin gitmenize razı
değiliz. Buradan taşınmayın!) dedi."
Arkadaşın hatasını kabul etmesi ve bunu güzellikle anlatması kötülükle
neticelenecek bir hadiseyi önlemiş oldu. Eğer arkadaş, çocukların kusurunu
söylemeseydi. Komşusu söyleyecekti. Komşusu söylemeden arkadaşın söylemesi
vaziyeti değiştirmiştir.
O halde başkasının bizim için yapacağı suçlamaları, ona fırsat vermeden kendimiz
söylemeliyiz. Hatamızı kabul etmek, karşımızdakine saygı duymak bir şey
kaybettirmez. Aksine çok şey kazandırır. Atalarımız (El öpmekle dudak aşınmaz)
buyurmuşlardır. Hatada ısrar etmemek büyük fazilettir. Peygamber efendimiz
aleyhisselam haklı olduğu halde, ev içindeki ve ev dışındaki eziyetlere
katlanmıştır. Hanımlarına (Siz haklısınız) diyerek onları üzmemiştir.
İslam ahlakını örnek alarak hatamızı kabul etmek faziletini göstermeliyiz!.
Faydalı nasihat
Bir âlimin bildirdiği aşağıdaki nasihate uymaya çalışmalıdır!
Fırsat ganimettir. Ömrü faydasız işlerle geçirmemeli, Hak teâlânın rızasına
uygun şeylere sarf etmelidir! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile
eda etmelidir! Teheccüd namazlarını elden çıkarmamalı, seher vakitlerini
istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü ve ahireti düşünmeli,
haram olan dünya işlerinden yüz çevirip, ahiret işlerine yönelmelidir! Zaruri
olan, dünya kazancı ile meşgul olup, diğer vakitleri, ahireti imar etmekle
meşgul olmalıdır! Sözün kısası, masiva sevgisinden korunmalı ve dinin emrine
uymakla meşgul olmalıdır! İş budur, bundan gayrisi hiçtir.
Hakkı kabul etmekte inat etmemeli
Sual: Münakaşa ettiğim arkadaşın haklı olduğunu anlıyorum. Fakat yenilgiyi
kabul etmemek için, hayır öyle değildir diyorum. Bunun mahzuru nedir?
CEVAP
Doğru olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini aşağı
görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset etmek gibi sebeplerden
meydana gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz. Hakkı kabul
edememek kibirdendir. Kibir ise büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.)
[Buhari]
(Hakkı küçük görmek kibirdendir.) [İ.Gazali]
Mümin kibirli olmaz; fakat vakar sahibi olur. Vakarlı kimse, dünya işlerinde
kolaylık gösterir. Din işlerinde sağlam olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin vakarlı ve yumuşak olur.) [Beyheki]
Hiç kimse ile münakaşa etmemeliyiz!
(Allahü teâlâ, mücadelede ısrar edeni sevmez.) [Buhari]
(Haklı iken, münakaşayı terk edene, Cennetin ortasında bir köşk verilir.)
[Taberani]
(Mücadelede ısrar eden hariç, hiç kimse, hidayete kavuştuktan sonra sapıtmaz.)
[Beyheki]
(Haklı da olsa, münakaşayı terk etmeyen, hakiki imana kavuşamaz.) [İbni
Ebiddünya]
Münakaşa, dostların azalmasına, hasımların çoğalmasına sebep olur. Hasan-ı
Basri hazretleri buyurdu ki: (Bin kişinin dostluğuna, bir kişinin
düşmanlığını satın alma!)
Münakaşa, kendisinin akıl, fazilet ve ilimde üstünlüğünü ispata çalışmaktır. Bu
ise karşıdakini cehalet ve ahmaklıkla itham etmek demektir. Bu düpedüz
düşmanlıktır. Kendini karşısındakinden üstün görmek ise kibirdir. Mahzurludur.
Münakaşa her yönden mahzurludur. Münakaşa güzel ahlakın zıddıdır. Halbuki
müslüman güzel ahlaklı olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel
ahlakla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]
İyi, kötü, herkese, güler yüz göstermeli, fitne çıkarmamalı, düşman
kazanmamalıdır! Hafız-ı Şirazinin, (Dostlara doğru söylemeli,
düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile idare etmelidir) sözüne uymalıdır.
Af dileyeni affetmelidir! Herkese karşı iyi huylu olmalıdır! Kimsenin sözüne
karşı gelmemelidir! Herkese yumuşak söylemeli, sert söylememelidir!
Özür beyan etmek üç türlü olur
Sual: Özür dileyenlerin özürlerine kabul etmek gerekir mi?
CEVAP
Yaptığı bir iş için özür dileyip bir daha yapmayacağını söyleyen kimsenin
özrünü kabul etmek gerekir. Özür beyan etmek üç türlü olur:
1- Şunun için yaptım demek. Mesela Ali bey, arkadaşı Veli beye, (Pazar
günü saat onda geleceğine söz vermiştin, fakat niçin gelmedin) diye sorunca, o
da, (Hastaydım, gelemedim) gibi bir özür beyan etmek. Böyle bir özrü, yalan mı
diye düşünmeden, doğru olup olmadığını araştırmadan kabul etmek gerekir. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(Müslüman kardeşinin özrünü kabul etmemek günahtır.) [Ebu Davud]
(Din kardeşinin özrünü kabul etmeyen, Kevser havzından içemez.) [Hakim]
(Özrü kabul etmeyen, özür dileyenin günahını yüklenmiş olur.) [İbni Mace]
(Bir kimse Rabbinden özür dilerse, Allahü teâlâ onun özrünü kabul eder)
[E.Ya’la]
2- Yaptım ama bir daha yapmam, keşke yapmasaydım demek. Bu, suçunu kabul
edip özür dilemektir. Böyle özrü de kabul etmeyen kimseye, Allahü teâlâ azap ve
gazap eder. (Yaptım ama, bir daha yapmam) demek, özür olur.
3- Yapmadım diyerek inkâr etmek. Yalan söylediğini bilerek özrünü kabul
etmek, o kimseyi affetmek olur. Yalan söyleyerek özür dileyen böyle bir kimseyi
affetmek vacip değil, müstehaptır. Affetmek çok faziletlidir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Allah rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir.) [Müslim]
(Affedin ki affedilesiniz!) [İ. Ahmed]
(Kaba davranana nazik olur, zulmedeni affeder, sizi mahrum edene ihsan eder,
sizden uzaklaşana yaklaşırsanız yüksek derecelere kavuşursunuz.) [Bezzar]