Sual: İmam-ı a’zam hazretleri hakkında hadis var mıdır?
CEVAP
İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri hakkında, meşhur ve muteber fıkıh
kitaplarında çeşitli hadis-i şerifler bulunmaktadır. En kıymetli fıkıh
kitaplarından biri olan Dürr-ül-muhtâr’ın önsözündeki hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Âdem aleyhisselam, benimle övündüğü gibi, ben de ümmetimden ismi Numan,
künyesi Ebu Hanife olan bir zât ile övünürüm. O ümmetimin ışığıdır.)
Mevduat-ül-ulum ve Hayrat-ül-hisan’daki hadis-i şeriflerde
buyuruluyor ki:
(Ebu Hanife adında biri gelir. Bu, kıyamet günü ümmetimin ışığı olur.)
(Ebu Hanife denilen biri gelir, Allah’ın dinini ve benim sünnetimi canlandırır.)
(Her asırda, ümmetimden yükselen olur. Ebu Hanife, zamanının en yükseğidir.)
Mirât-ı kâinat’daki birkaç hadis-i şerif:
(Ebu Hanife adında biri gelir. O, bu ümmetin en hayırlısıdır.)
(Ümmetimden biri, dini canlandırır. Bid’ati öldürür. Adı Numan bin Sâbittir.)
(Ebu Hanife’nin iki küreği arasında ben vardır. Allahü teâlâ dinini onun eliyle
canlandırır.)
İbni Âbidin hazretleri, Dürr-ül-muhtar’ın önsözündeki hadis-i
şerifleri açıklarken buyuruyor ki:
[Buhari ve diğer hadis âlimlerinin rivayet ettiği hadis-i şerifte, (İman,
süreyya yıldızına çıksa Fâris oğullarından biri elbette alıp gelir)
buyuruldu. Buhari’nin diğer bir rivayetinde ise, (Allah’a yemin ederim ki,
din, süreyya yıldızında asılı olsa, onu Fâris oğullarından, acemlerden bir zât
alacaktır) buyuruldu. Fâris, İran’ın Fers denilen memleketindeki insanlar
demektir. İmam-ı a’zamın dedesi buradandır. Bu hadis-i şerifin imam-ı a’zamı
gösterdiği açıktır.
İmam-ı Süyuti; “Bu hadiste Ebu Hanife’nin kastedildiği pek âşikârdır. Bunda
şüphe yoktur. Çünkü Acemlerden, ilimde Ebu Hanife derecesine varan tek bir kimse
yoktur” buyurdu.]
İmam-ı a’zam Ebu Hanife Numan bin Sabit, dört mezhep imamları içinde, Eshab-ı
kirama en yakın olanı, en âlim olanı, fıkıhta en derin olanı, vera’ı en çok
olanı idi. İmam-ı Şarani hazretleri Şafii mezhebinde iken, insaf ile, imam-ı
a’zamı şöyle tanıtmaktadır:
(Ona hiç kimse dilini uzatmamalıdır. Çünkü O, dört imamın en büyüğü, mezhebin
ilk kurucusu, senetleri Resulullaha en yakın olanı, Eshab-ı kiramın ve Tâbi’inin
yaşayışlarını en çok göreni idi. Her sözü Kitaba ve Sünnete dayanmaktadır. Kendi
re’yi, düşüncesi ile hiçbir şey söylememiştir.) İmam-ı Şarani gibi büyük bir
âlimin (Rabbani âlim) dediği ve kendi re’yi ile hiçbir şey söylememiştir dediği
bir yüce imam için ve talebeleri için, birkaç hadis âliminin (Eshabı re’y)
demeleri çok haksız bir isnattır.
Şafii mezhebindeki büyük âlimlerden ibni Hacer-i Mekki, imam-ı a’zamı tanıtmak
için ayrı bir kitap yazmıştır. Kitabının ismi (Hayrat-ül-hisan
fi-menakıb-in-Nu’man)dır.
Hanefi âlimlerinden ibni Âbidin, Redd-ül-muhtar kitabının önsözünde diyor
ki:
İmam-ı a’zamın, büyüklüğünün şahidi, diğer mezhep imamları, onun bütün sözlerini
senet olarak almışlardır. Mezhebinin âlimleri, onun zamanından, bu zamana kadar,
her yerde onun sözleri ile fetva verdiler. Evliyadan çoğu, onun mezhebine göre
çalışarak kemale geldiler. Anadolu, Balkan müslümanları, Hind, Sind ve
Türkistan, yalnız onun mezhebini bilirler. Abbasi devleti, her ne kadar,
cedlerinin mezhebinde idi ise de, kadılarının, hakimlerinin, âlimlerinin çoğu
Hanefi mezhebinde idi. Beşyüz seneye yakın bu mezhebe göre amel ettiler. Bu
devletin yerine kurulmuş olan Selçuki ve sonra Harezmi melikleri ve büyük
Osmanlı devleti hep hanefi idi.
Büyük âlim Muhammed Tahir sıddıki, (Mecmaul-bihar fi-garaib-it-tenzil ve
letaif-il-ahbar) kitabında diyor ki:
(İmam-ı a’zamdan Allahü teâlânın razı olduğuna alamet, mezhebinin her yere
yayılmasını kolaylaştırmasıdır. Bu işte bir sırrı ilahi olmasaydı, yeryüzündeki
müslümanların çoğu onun mezhebinde olmazdı.)
İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri, Mektubat ismindeki
kitabının 2. cildinin 55. mektubunda buyuruyor ki:
İmam-ı a’zam Ebu Hanife, İsa aleyhisselama benzemektedir. Vera ve takva nimetine
kavuştuğu için ve Sünnet-i seniyyeye uyduğu için, nasslardan ahkam çıkarmakta ve
ictihad yapmakta, çok yüksek dereceye ulaşmıştır. Bazı âlimler, onun bu
derecesini anlayamadılar. Onun ictihad ile bulduğu şeyler, çok ince bilgiler
oldukları için, Kitaba ve Sünnete uymuyor sandılar. Bu yüce imama, re’y sahibi
dediler. Onun ilminin hakikatine yetişemedikleri, onun anladığını
anlayamadıkları için, böyle yanıldılar. Halbuki, imam-ı Şafi’i, onun anladığı
bilgilerden, az bir şey sezerek, (Fıkıh âlimlerinin hepsi, fıkıh ilminde, Ebu
Hanife’nin talebesidir) dedi.
Buhara’nın büyük âlim ve velilerinden Muhammed Parisa hazretleri, Füsuli
sitte kitabında, (Hazret-i İsa gökten [Şam’a] inince ictihad ve ameli imam-ı
Ebu Hanife’nin mezhebine uygun düşecektir) buyurdu. Bu söz, belki yüce imamın
İsa aleyhisselama benzerliğini göstermektedir.
Bu ümmetin Âlimlerinin, Salihlerinin çoğu Hanefi mezhebinde idiler.
Mezhepsizlerin böyle bir âlime ve ilmi ile amile dil uzatmaları ve mezhep taklit
edenlere kâfir sözleri, hatta (Fıkıh kitaplarını okuyan kâfir olur) gibi
küstahça konuşmaları, (El-cerh-u a’la Ebi Hanife) ve başka kitaplarda açıkca
yazılıdır. Bu nasipsizlerin, bu büyük ve mübarek imama böyle saldırmalarının
sebebi acaba nedir? Bilmiyorlar ki, ona düşmanlık, bu ümmeti merhumeye
düşmanlıktır. (Üsuli Erbe’a, Kitap-ül-mecid fi-vücub-it-taklit)
Allahü teâlâ, bütün müslümanları sapık ve bozuk yola kaymaktan muhafaza
buyursun! Hepimize dört mezhep âlimlerinin hak olan ictihadlarına uygun iman ve
ameller nasip eylesin! Kıyamet günü, onların mezhebinde olarak, Peygamberlerle,
sıddıklarla ve şehidlerle ve salihlerle birlikte haşr eylesin! Amin.
Netice:
Peygamber efendimiz, imam-ı a’zam hazretlerinin geleceğini haber
vermiştir. Diyâ-i manevi, Mevduat-ül-ulum, Hayrat-ül-hisân,
Mirât-i kâinat ve Dürr-ül-muhtar’da yazılı olan hadis-i şerifte,
(Ebu Hanife ümmetimin ışığı olacaktır) buyuruldu. Hadis ilminde de
icazeti bulunan büyük fıkıh âlimi seyyid İbni Âbidin hazretleri,
bu hadis-i şerifin sahih olduğunu bildirmektedir.
Bu hadis-i şerif, büyük âlim Ebülleys-i Semerkandi hazretlerinin
Mukaddime kitabında ve bunun şerhi Tekaddüme kitabında da
yazılmıştır. Gaznevi’nin Mukaddime adındaki fıkıh kitabının
önsözünde imam-ı a'zamı öven hadis-i şerifler yazılıdır. Bunun şerhi olan
Diyâ-i manevi kitabında kâdı Ebülbekâ hazretleri, (İbni cevzi,
bu hadise mevdu demiş ise de, bu sözü taassuptur. Çünkü bu hadis, çeşitli
yollardan gelmiştir) buyuruyor.
Hayrat-ül-hisan kitabını müellifi İbni Hacer-i Mekki hazretleri,
Şâfii fukahasının büyüklerindendir. Şafii olmasına rağmen, mezhepsizlerin dediği
gibi, mezhep taassubu olsaydı, Hanefi mezhebinin kurucusu hakkındaki hadis-i
şerifleri kitabına almazdı.
Mevduat-ül-ulum kitabının sahibi Taşköprü Zade, Ahmed bin Mustafâ,
Osmanlı âlimlerindendir. Şakâik-i Numâniyye tarih kitabı ile
Miftah-üs-seâde kitabı meşhurdur. Oğlu Kemaleddin Muhammed, Miftâh-üs-seâde
kitabını Türkçeye tercüme ederek Mevduat-ül ulum ismini vermiştir.
Mirât kâinat kitabının sahibi Nişancı Zade, Muhammed bin Ahmed bin
Muhammed bin Ramazan, Edirne kadısı idi. Mirât kâinat kitabı meşhurdur.
Dürr-ül-muhtar kitabının sahibi Alaüddin Haskefi, Şam müftisi idi.
Bunun Dürr-ül-muhtar kitabına İbni Âbidin, Burhaneddin İbrahim bin
Mustafa Halebi ve Ahmed Tahtâvi kıymetli hâşiyeler yapmışlardır.
Bu âlimlerin doğruluğunu tasdik ettiği hadis-i şeriflere uydurma demek büyük bir
insafsızlıktır. Hanefilere göre, deniz haşaratı yenmez, diğer üç mezhebe göre
yenir. Hanefi, diğer üç mezhebe sizin ictihadınız yanlış diyemediği gibi, üç
mezhep de, Hanefi’ye sizinki yanlış diyemez. Bir hadise bir âlim mevdu derken,
öteki sahih diyebilir. Bu âlimler, birbirine dil uzatmaz.
Hadis ilminde müctehid bir âlim, bazı âlimlerin sahih dediği bir hadise mevdu
diyebilir. Müctehidin böyle demesi; “bu hadis, Peygamber efendimizin sözü
değildir" anlamında değildir. Bu hadis benim usulüme göre hadis değildir
demektir. Farklı ictihadlar da böyledir. Bana göre doğrusu bu der, fakat farklı
ictihadda bulunan müctehide dil uzatmaz. Bazı kimseler, âlimin birisi, bir
hadise mevdu dese, sanki bütün âlimlerce o hadis mevdu imiş gibi, o hadise hemen
uydurma damgasını vuruyorlar. Halbuki hiçbir Ehl-i sünnet âliminin kitabında
uydurma hadis olmaz. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına dil uzatmamalı ve
onların kitaplarında uydurma hadis var sanmamalıdır.
İslam âlimleri, hadis uydurmanın ve uydurulmuş hadisi nakletmenin vebalinin
büyüklüğünü bildikleri için, kitaplarına uydurma hadis almazlar. Çünkü hadis-i
şerifte, (Benden duyduğunuz âyet ve hadisi tebliğ edin! Beni İsrailden
bildirdiklerimi de söyleyin! Yalnız bana bilerek yalan isnat eden, Cehennemdeki
yerine hazırlansın!) buyuruluyor. (Buhari)
İmam-ı a'zama övgü
Sual: Bazı kimseler, (Ebu Hanife, rüyasında Resulullahı görüyor.
Resulullahın, niye ilk teşehhüdde bana salevat getirene, secde-i sehv
gerektiğini söyledin) diye imam-ı a'zamı azarladığını söylüyorlar. Buna rağmen
imam-ı a’zam nasıl olur da, ilk teşehhüdde salevat getirmek secde-i sehvi
gerektirir diye ısrar etmiştir?
CEVAP
Bu İbni Sebecilerin bir iftirasıdır. Doğrusu İbni Abidin’de şöyle
anlatılıyor:
İmam-ı a'zam hazretleri rüyasında Resulullah efendimizi görüyor. Efendimiz ona;
“Sen bana salevat getiren kimseye nasıl secde-i sehiv vacibdir diyorsun”
buyuruyor. Hazret-i imam da, “O kimse, salevat getirdiği için değil,
dalgınlıkla yanlışlık yapıp yerinde okumadığı için o kimseye secde-i sehv
gerekir” diyorum. Resulullah efendimiz bu cevabı beğenerek devam etmesini
bildiriyor. (Secde-i sehv bahsi)
Resulullah efendimiz, hâşâ imam-ı a'zamı azarlamıyor, onun vârisi olduğunu,
ümmetinin ışığı olduğunu, onun ictihadlarının doğru olduğunu ve bunlardan razı
olduğunu çeşitli hadis-i şeriflerde bildiriyor. Burada da, bütün ümmetinin
bilmesi, anlaması için öyle soruyor.
Dürr-ül-Muhtar kitabının ön sözündeki imam-ı a’zam hazretlerini öven
hadis-i şeriflerden bir tanesi şu mealdedir:
(Peygamberler benimle iftihar ettikleri gibi, ben de Ebu Hanife ile iftihar
ederim. Onu seven, beni sevmiş olur. Onu sevmeyen, beni sevmemiş olur.)