Başlık | Yazı |
---|---|
Salpengografi |
Dölyatağı borusunun (fallop borusu) bir bölümün alınmasına ve yeniden kanlanmasına sağlanmasından sonra, ağızların birleştirilmesine dayana girişim. |
Salpenjit |
Dölyatağı borularının (fallop borusu) birinde ya da her ikisinde görülen akut ya da kronik iltihap. |
Salpenks |
Fallop boruları. |
Salsâl |
Pişmemiş kuru çamur... Pişmiş gibi kurumuş çamur. |
Salvele |
Allahümme salli alâ Muhammed ve benzeri salât u selâm denilen ve Peygamber efendimize okunan hayır duâ. |
Salvele |
Allahümme salli alâ Muhammed ve benzeri salât u selâm denilen ve Peygamber efendimize okunan hayır duâ. |
Sâm |
Nûh aleyhisselâmın üç oğlundan büyüğü. |
Sâman |
Servet sahibi, zengin, rahat, dinç, düzenli. |
Saman Nezlesi |
Çeşitli bitkilerin çiçek tozlarınına bağlı olarak çeşitli organ ve sistemde, özellikle de üst solunum yollarında ortaya çıkan alerjik belirtileri anlatan genel terim. |
Saman Nezlesi |
Çocukluk döneminde başlayan, tekrar eden (mükerrer) ataklarla giden allerjik bir hastalık. Mevsimlik veya her zaman olmak üzere iki tipi vardır. Çiçek tozları, otlar, çimen ve küfler, mevsimlik; ev tozları ve yün ise parennial saman nezlesine sebep olur. Genellikle... |
Şâmânîler |
İyi ve kötü ruhların bütün âlemi te'siri altında tuttuğu inancına dayanan sapık bir yolun mensupları. |
Şamanizm |
Nuh aleyhisselamın üçüncü oğlu Yafes, yüzlerce torunları ile Asya’nın ortalarına yerleşti. Orada çoğalarak, doğu Asya’ya ve o zaman mevcut olan kara yolları ile, Okyanus adalarına yayıldılar. Yafes öldükten nice yıllar sonra, insanlar azmaya, Nuh... |
Samed (Es-Samed) |
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hiçbir kimseye, hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan, bütün mahlûkâtın (yaratılmışların) kendisine muhtaç olduğu yüce Allah. |
Şân |
1. Hâl, durum. |
San'at |
Ustalıkla, hünerle yapılan iş. |
Sana acımasam helal etmezdim |
Hazret-i Ömer bir gün, mübarek başını koyup, tam yatacaktı. O sırada bir köle seslenip: Kalk, ya Emir-el müminin. Önce bana insaf eyle! Rabbil âlemin kıyamet günü benim hakkımı senden alır dedi. Hazret-i Ömer acele kalkıp, ne iş yaparsın, yardım edeyim dedi. O köle, ben düşkün bir kişiyim. Elbisemi yıkayasın ve... |
Sana azab-ı ilahi gelir |
Adamın biri tek başına yolculuk yaparken, şeytan insan kılığında yanına gelip, arkadaş oldu. Adam öğle namazını, ikindi namazını, akşam namazını ve yatsı namazını kılmadı. Şeytan hayretler içinde kal... |
Sanatoryum |
Veremle avaşta, yasaların belirlediği koşullarda hazırlanmış ve gerekli biçimde donatılmış uzman hastane. |
Sanâyi Şirketi |
İki veya daha fazla san'at sâhibinin başkasından iş kabûl ederek ücretini paylaşmak üzere veya fabrika kurup îmâlât kârını paylaşmak üzere kurdukları şirket, ortaklık. Şirket-i A'mâl. |
Sandalyede namaz |
Sual: Birçok camilere sandalyeler konmuş. Sandalyede namaz kılanlar, (Dinde
kolaylık olduğu, güçlük olmadığı için sandalyede namaz kılıyoruz) diyorlar.
Doğru mu? |
Sanem |
Put, odundan, altından ve gümüşten yapılan insan heykeli. (Bkz. Put) |
Saniye |
İkinci. |
Şans kelimesi |
Sual: Şans kelimesi, rast gele kullanılıyor. Şans ne anlama geliyor?
Kullanılması mahzurlu olanlar var mıdır? |
Sapık |
Doğru yoldan ayrılan, îtikâdında (îmân bilgilerinde) ve ibâdetleri yapmasında veya yaşayışında Ehl-i sünnet vel-cemâat mezhebinden (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolundan) ayrılan, yanlış yollara sapan kimse. |
Saplantı |
Kişinin bilincini saran kurtulması olanaksız yineleyici düşünce. |
Sara |
Genellikle şuur kaybı ile birlikte olan ve nöbetlerle giden bir sinir sistemi hastalığı. Bir sara nöbeti beyin foksiyonunda kısa süreli bir bozukluk olarak târiflenebilir. Bir grup beyin hücresi âni olarak elektrik deşarjı göstermekte ve nöbet ortaya çıkmaktadır. Nöbeti... |
Sara |
Halis, katkısız, saf. |
Şarani |
Sacı gür. |
Şarapçıya üzüm satmak |
Sual: İslamiyet ile idare edilmeyen bir ülkede yaşıyorum. Kilise tamir
etmek, şarap fabrikasına üzüm satmak caiz olur mu? Yahut şarap fabrikasına üzüm
taşımam caiz midir? Bazı hocalara sordum, kesinlikle haramdır diyorlar. |
Sare |
Sıççrayan, atlayan. |
Sarf Satışı |
Nakd hâlindeki veya işlenmiş altını ve gümüşü birbirleri karşılığında satmaktır. |
Sarf ve Nahv İlmi |
Arabî dilbilgisi. Sarf; kelime bilgisi; kelimelerde meydana gelen değişikliklerden ve birbirlerinden türemelerinden bahseden ilim. Nahv; cümle bilgisi; kelimelerin cümle içinde fiil, fâil (özne), mef'ûl (nesne, tümleç) olma gibi durumlarından ve buna g... |
Sarhoşluk |
(Bkz. Alkolizm) |
Şârî |
Kullarının dünyâ ve âhiret seâdetine (mutluluğuna) kavuşmaları için Peygamberleri aleyhimüsselâm vâsıtasıyla emir ve yasaklarını bildiren Allahü teâlâ. Şâri-i mübîn de denir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını... |
Sarîh |
Belli, açık, meydanda olan. Kendisinden kasd edilen mânânın açıkça anlaşıldığı lafız (söz). |
Sarık |
Kavuk, fes, takke gibi başlıkların üzerine sarılan tülbent veya şal. (Bkz. İmâme) |