Başlık | Yazı |
---|---|
Va'd |
Söz verme, söz verilen şey. |
Va'de |
1. Bir iş için önceden tâyin edilen zaman, târih. |
Va'îd |
Allahü teâlânın azâb yapacağına söz vermesi. |
Va'z (Vaaz) |
Öğüt, nasîhat; emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yâni iyiliği emr, kötülükten menetme. |
Vaadinde durmak |
Sual: Sözünden dönmenin dindeki yeri nedir? |
Vâcib |
Kur'ân-ı kerîmde açık olmayarak bildirilmiş veya bir sahâbînin açıkça bildirmesi ile anlaşılmış olan emirler. Şâfiîlere göre vâcib denince farz anlaşılır. Vâcibin terk edilmesi, tahrîmen mekrûhtur. Yâni harama yakın mekr... |
Vacib olan işler |
Sual: Farzlardan sonra gelen vacibler nelerdir? |
Vâcib-ül-Vücûd |
Varlığı mutlaka lâzım olan Allahü teâlâ. |
Vâcid (El-Vâcid) |
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Ma'bûd, Rab, ilâh olan, zâtında bulunması lâzım ve lâyık olan bütün sıfatları kendisinde bulunan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, kendisinden hiçbir şey... |
Vacip kurbanı kesemeyen ne yapar |
Sual: Bayram kurbanını bayramda kesemeyen bayramdan sonra kesse caiz
olur mu? |
Vad'ı Haml |
Doğum yapmak. |
Vade farkı istemek |
Sual: Alış verişte vade farkı istemek caiz mi? |
Vâdi-yi Urene |
Arafât ovasında bulunan bir vâdi. |
Vâfi |
Sözünde duran, sözünün eri. |
Vahdâniyyet |
Allahü teâlânın zâtî sıfatlarından. Allahü teâlânın zâtında, sıfatlarında ve işlerinde tek olup, ortağı olmaması. (Bkz. Sıfat) |
Vahdet-i Vücûd |
Sâlikin (tasavvuf yolunda bulunan kimsenin) muhabbetle zikir yapması esnâsında, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutup, yalnız O'nu bilmesi hâli. |
Vâhid (El-Vâhid) |
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Zâtında benzeri olmamakta tek olan. |
Vâhime Kuvveti |
His organları ile anlaşılamayan, fakat duyulanlardan çıkarılabilen mânâları anlayan iç kuvvet. |
Vahşî |
Yalancı peygamber Müseyleme’yi öldüren sahabî. |
Vahy |
Vahy haber demektir. Deyim olarak da, Allahü teâlânın Cebrail aleyhisselam
vasıtası ile Peygamberlerine gönderdiği haber demektir. |
Vahy (Vahiy) |
Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını, peygamberlerine melek vâsıtasıyla veya vâsıtasız olarak bildirmesi. |
Vahy Kâtibi |
Peygamber efendimize gelen vahyi, O'nun emri ile yazan sahâbîlere verilen isim. |
Vahy-i Gayri Metlûv |
Allahü teâlâ tarafından peygamberlerin kalblerine bildirilen vahyi, peygamberlerin kendilerine âit kelimelerle yanındakilere bildirmesi. Hadîs-i kudsî. (Bkz. Hadîs) |
Vahy-i Metlûv |
Cebrâil aleyhisselâmın, Allahü teâlâdan aldığı haberleri getirerek peygamberlere okuması. |
Vâiz |
Nasihat eden. |
Vaiz olarak ölüm kâfidir |
Hazret-i Ömer’in yüzüğünde Kefa bil-mevt vaızan ya Ömer yazılı idi.
Manası, Ya Ömer, vaiz olarak ölüm kâfidir demektir. Ya Ömer kısmı
hariç, hadis-i şeriftir. (Taberani) |
Vajen |
Kadın cinsel organı. |
Vajınalit |
Erbezini bir kılıf gibi saran seröz zarın iltihabıdır. |
Vajinit |
Dölyolu iltihabı. |
Vakf (Vakıf) |
1. Mükellef (akıllı, müslüman ve ergenlik çağına erişmiş)kimsenin kendi mülkü olan mütekavvim (belli, kıymetli ve dayanıklı)malının menfaatini (faydasını) hiçbir şarta bağlamadan, müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş), bütün... |
Vakfe |
Durma; haccın farzlarından olup, Arefe günü Arafat'ta öğle ve ikindi namazından sonra bir miktar durmak. |
Vâki olanda hayır vardır |
Sual: İnsanın başına, büyük küçük bir sıkıntı, bir bela gelince veya işi ters gidip beklediği neticeye kavuşamayınca, (Hakkımızda hayırlısı böyleymiş. Vâki olanda hayır vardır) deniyor. Bunun hayırlı olduğu... |
Vâkı'ât Haberleri |
Hanefî mezhebinde, üç imâmdan (İmâm-ı a'zam, İmâm-ı Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed'den) bildirilmiş olmayıp, bunların talebelerinin ve talebesi talebelerinin ictihâd ettikleri, bildirdikleri hükümler. Hanefî mezhebinde vâkı'ât... |
Vâkıa Sûresi |
Kur'ân-ı kerîmin elli altıncı sûresi. |
Vâkıf |
1. Mülkü olan belli ve kıymetli malının menfaatini bir şarta bağlamadan müslüman veya zımmî (gayr-i müslim vatandaş) bütün veya belli fakîrlere Allah rızâsı için terkeden kimse. (Bkz. Vakf) |
Vakıf |
Duran, ayakta duran. |