Sual: İnsanın başına, büyük küçük bir sıkıntı, bir bela gelince veya
işi ters gidip beklediği neticeye kavuşamayınca, (Hakkımızda hayırlısı böyleymiş.
Vâki olanda hayır vardır) deniyor. Bunun hayırlı olduğu nereden biliniyor da
böyle söyleniyor? Bela için hayırlı oldu denir mi?
CEVAP
Müminin başına gelen her bela faydalı olduğu için öyle söyleniyor. Hadis-i
şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslüman için Allahü teâlânın her hükmü hayırdır. Allahü teâlânın kazası,
herkes için hayır değil, sadece Müslüman için hayırdır.) [Ebu Nuaym]
(Her bela, affedilecek bir günah için gelir.) [Ebu Nuaym]
(Mümine gelen her bela, günahlarına kefaret olur.) [Buhari]
(Müminin günahları affoluncaya kadar bela gelir.) [Hakim]
(Belayı nimet saymayan, kâmil mümin değildir.) [Taberani]
Müslüman Allahü teâlânın dostudur. Dostluğun alameti ise, dostun belalarına,
sıkıntılarına sabretmektir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sabredenlere, mükafatlar hesapsız olarak verilir.) [Zümer 10]
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze
olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
1- Belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgili gönderdiği için tatlı olur.
2- Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için şükrederim.
3- Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Bir
belaya karşılık, ahirette çok nimetler ihsan eder. Dünya belaları az, ahiretin
nimetleri ise, sonsuz olduğundan, gelen belalara sevinirim.
Sonsuz olan Cennet nimetleri ile sonsuz olan Cehennem azapları yanında, dünyada
çekilen birkaç günlük belaların, sıkıntıların ne önemi olur ki? Bela ne kadar
büyük olsa da, geçicidir. Bir insanın, hatta dünyanın ömrü, ahiretin sonsuzluğu
yanında, deniz yanında bir damla kadar bile değildir. Hiç sonu olan bir şey
sonsuz olan ile mukayese edilebilir mi?
İnsan, dünyada birkaç gün dert, bela çekmezse, Cennetin sonsuz lezzetlerinin
kıymetini anlamaz ve ebedi sıhhat ve afiyet nimetlerinin kıymetini bilmezdi.
Açlık çekmeyen, yemeğin kıymetini anlamaz. Acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini
bilmez. Dünyadaki belalar sanki daimi lezzetleri artırmak içindir.) [C.2,
m.99]
Bir hadise, neticesiyle ölçülür. Bir talebe, bütün sınıflarını başarı ile geçse,
son sınıfta çalışmayıp birkaç sene üst üste kalıp, mezun olamasa, önceki
başarılarının hiç kıymeti olmaz ve diploma alamaz. Tembel bir talebe de, bütün
sınıflarda başarısız olmasına rağmen, her ne suretle olursa olsun, diploma
almışsa, muradına kavuşmuş olur.
Doğuştan veya sonradan sakat olan kimse, buna sabrederse günahları affolur;
ayrıca büyük bir sevaba da kavuşur. Eğer sabretmezse, sevap alamasa da,
günahları affolur. Günahları affolan da Cennete gider. Bu durumda sakatlık bir
azap değil, bir nimet olmuş olur.
Bir kimse, dünyanın en zengini, en yakışıklısı, en kuvvetlisi olsa; dünyada
istediği her şeyi yapabilse; fakat neticede imansız ölse, ebedi azaba maruz
kalır. Bir anlık rahatlık için sonsuz felakete düşmek ne kadar kötüdür.
Görüldüğü gibi netice mühimdir. Sonu iyi olacaksa, birkaç günlük sıkıntı mühim
değildir. Sonu felaket olacaksa, birkaç günlük rahatlığın da kıymeti yoktur.
Dünyadaki işler, ibadetler, ahirette, zorlukları nispetinde kıymet kazanır.
Namaz, oruç ve haccını rahat bir şekilde ifa edenle, sıkıntı içinde yapanın
sevabı aynı olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hacca yaya gidene yetmiş, binekle gidene bir hac sevabı verilir.)
[Deylemi]
Cenab-ı Hak, yazları serin, kışı da ılık yaratsaydı, insanlar soğuk ve sıcaktan
sıkılmazlardı. İnsanlar, kışın soğuktan korunmak için odun, kömür alıyorlar.
Odun, kömür parası kazanmak için çeşitli sıkıntılara katlanıyorlar. Sıkıntının
neticesi de nimet olduğuna göre, kışın soğuğu, yazın sıcağı müminlere nimettir.
Bir kölenin ibadeti ile bir efendinin ibadetinin değeri aynı olmaz. Sıkıntı
çekenin, alacağı sevap daha büyük olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, Cennette, kölesini kendi derecesinden çok yüksekte görünce,
"Ya Rabbi, bu benim kölem iken, benden çok yüksek dereceye kavuşmuş. Hikmeti
nedir?" diyecek, Cenab-ı Hak, "Her ikiniz de amellerinize göre dereceye
kavuştunuz" buyuracaktır.) [Deylemi]
Bir insan dünyada âmir olunca, ahirette memurlarından yüksek dereceye kavuşacak
diye bir şey yoktur. Bir kimse, bütün hizmetleri, hizmetçisine yaptırsa, elini
sıcak sudan soğuk suya sokmasa, hiç zahmet çekmeden bütün nimetler ayağına
gelse, elbette ahiretteki derecesi hizmetçi ile aynı olmaz. Bu bakımdan işlerin
güçlüğü, sıkıntısı bir nimettir.
Elbisemiz eskimeseydi, bir kere yemek yiyince, bir daha acıkmasaydık çalışmaya
lüzum kalmazdı. Çalışmayıp yatınca da sıkıntı olmazdı. Dünya imtihan yeri olduğu
için, mümine dünyada rahat olmaz. Hadis-i şerifte, (Dünya müminin zindanıdır)
buyuruldu. (Müslim)
Mümin ölmedikçe rahata kavuşamaz. Bu gerçeği bilen mümin şikayet etmez.
Sıkıntılara sabredilmezse, nimet olmaktan çıkar. Sıhhat hastalıktan, nimet
beladan üstündür. Peygamber efendimiz duasında, dünya ve ahiret sıkıntısından
Allah’a sığınmıştır. Her Peygamber şöyle dua ederdi:
(Ey Rabbimiz, bize dünyada ve ahirette de hasene ver!) [Bekara 201]
[Hasene, iyilik, güzellik, sıhhat ve afiyet içinde mutlu yaşamaktır.]
Sual: Sebeplere yapıştığım halde başımdan sıkıntı eksik olmuyor, acaba bu
hayırlı bir şey mi? Allahü teâlâyı sevmenin alameti nedir?
CEVAP
1- Müslümanın başına gelen sıkıntılar onun hayrınadır. Çünkü hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Mümin başına gelen işten, hoşlansa da, hoşlanmasa
da, o iş, onun için hayırlıdır.) [İbni Şahin]
2- Hazret-i Sehl’e, Allahü teâlâyı sevmenin alametini sorduklarında buyurur
ki:
(Allahü teâlâyı sevmenin alameti, Kur'an-ı kerimi sevmektir. Kur'an-ı kerimi
sevmenin alameti Peygamber efendimizi sevmektir. Peygamber efendimizi sevmenin
alameti, sünnete uymaktır. Sünnete uymanın alameti, ahireti sevmektir.
Ahireti sevmenin alameti, dünya sevgisini kalbden çıkarmak, dünyaya
buğzetmektir. Dünyaya buğzetmenin alameti de, kendisini ahirete götürecek kadar
mal ile yetinmek ve ahirete hazırlanmaktır.)
Sual: Bir belaya veya malımızın telef olması gibi bir musibete maruz
kalınca da mı, (Vaki olanda hayır vardır) denebilir mi?
CEVAP
İnsan, bir işin sonucunun iyi mi, kötü mü olacağını bilemez. Hayır
zannettiği çok şey, şerle sonuçlanabilir. Şer zannettiği çok şey de, hayırla
neticelenebilir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze
olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Müslüman bilir ki, her hayır ve şer Allah’tandır. Her işi yaptıran Allahü
teâlâdır. Bu iş Allah’tan geldiğine göre, bir Müslüman olarak bu işe rıza
göstermek gerekir. Çünkü müminin başına gelen her iş, müminin hayrınadır. Onun
için (Vaki olanda hayır vardır) buyurulmuştur. Vaki olan bir işle karşı
karşıya olan, ne kadar zor, ne kadar acı olursa olsun buna rıza göstermesi,
imtihanı kazanmak için sabretmesi gerekir. Sabreden büyük nimetlere
kavuşacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ sabredeni sever.) [Taberani]