Sual: Sabrın önemi nedir? Neye sabretmek daha çok sevaptır?
CEVAP
Sabır üç çeşittir. En önemlisi günah işlememeye sabırdır. Bir hadis-i şerif
meali şöyledir:
(Sabır üç çeşittir: 1- Belaya, musibete sabır, 2- Din bilgilerini öğrenirken
ve ibadetlerini yaparken sabır, 3- Günah işlememek için sabır. Belaya sabredene
300, ibadet yapmaya sabredene 600, günah işlememeye sabredene ise, 900 derece
ihsan edilir.) [Ebuşşeyh]
Musa aleyhisselam, Hızır aleyhisselama, (Ledün ilmine nasıl kavuştun?)
diye sorunca, o da, (Günah işlememeye sabretmek sayesinde) diye cevap
verdi.
Kur’an-ı kerimde sabrın önemi çok âyette bildiriliyor. Üç âyet meali şöyledir:
(Sabredenlere, mükafatlar hesapsız verilir.) [Zümer 10]
(Ey iman edenler, Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin. Allahü teâlâ
elbette sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]
(Ey Resulüm, kâfirlerin eziyetlerine, ülülazm Peygamberler gibi sabret!)
[Ahkaf 35]
Sabır hakkında hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(İmanı en üstün olan; sabırlı, cömert ve hoşgörülü olandır.) [Deylemi]
(Hak teâlâ, sevdiği kulu dertlere müptela kılar, o da sabrederse, ondan razı
olur.) [Deylemi]
(Kötü komşunun eziyetlerine ölünceye kadar sabredeni Allahü teâlâ sever.)
[Hakim]
(Allahü teâlâ, sabredeni sever.) [Taberani]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: "Kimin, bedenine, evladına veya malına bir musibet
gelir, o da güzel sabrederse, Kıyamette ona hesap sormaya hayâ ederim.)
[Hakim]
(Hak teâlâ, kendini sabretmeye zorlayanı sabretmeye muvaffak kılar.)
[Buhari]
(Sevmediklerinize sabretmedikçe, sevdiklerinize kavuşamazsınız.) [İ.
Maverdi]
(Acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesi ve kimseye şikayet etmemesi, kişinin
Allahü teâlâyı iyi tanımış olmasındandır.) [İ.Gazali]
(En üstün ibadet sıkıntıya sabretmektir.) [Tirmizi]
(En şiddetli bela sabrın az olmasıdır.) [Deylemi]
(Yeminle söylüyorum, uğradığı zulme sabredenin Allahü teâlâ şerefini arttırır.)
[Taberani]
(Geçim sıkıntısına sabredeni Allahü teâlâ Firdevs Cennetine koyar.)
[Ebuşşeyh]
(Kıt kanaat geçinecek kadar az rızka sabredenlere müjdeler olsun.) [Deylemi]
(İki gözünü kaybeden sabrederse Cennete gider.) [Hatib]
(Müminin silahı sabır ve duadır.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim hükmüme razı olmayan ve verdiğim musibete
sabretmeyen benden başka Rab arasın.) [Taberani]
Resulullah efendimiz, Allah’tan sabır isteyen birine buyurdu ki:
(Allah’tan bela mı istiyorsun, önce afiyet iste.) [Tirmizi]
Sabır hazinedir
Sabretmek, kurtuluşa, başarıya sebep olan güzel huydur. Sabır,
Peygamberlerin hasletlerindendir. Bunun için atalarımız, (Sabır, acı ise de
meyvesi tatlıdır), (Sabır selamettir), (Sabırla koruk helva olur) demişlerdir.
Belalara sabretmek, kurtuluşa sebeptir.
Bir farzı yapmak veya bir günahtan kaçınmak sabırsız ele geçmez. Çünkü, (İman
nedir?) diye sorulduğunda Peygamber efendimiz, (Sabırdır) buyurdu.
(Deylemi)
Sabrın büyüklüğü ve fazileti sebebiyle Kur'an-ı kerimde yetmişten fazla yerde
sabır ve sabredenlere verilecek sevaplar bildiriliyor. Âyet-i kerimelerde mealen
buyuruluyor ki:
(Sabredenlerin mükafatını, yapmakta olduklarının daha güzeliyle vereceğiz.)
[Nahl 96]
(Allah sabredenleri sever.) [Al-i İmran 146]
(Sabır ve namaz, yalnız Allah’tan korkan müminlere kolay gelir.) [Bekara 45]
(Sabredenlere [lütfumu, ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155]
(Eyyubü, [mal ve canına gelen musibetlere] sabredici bulduk. O ne güzel
kuldu, hep Allah’a yönelir, Ona sığınırdı.) [Sad 44]
(Ey iman edenler, sabredin, sabretmekte birbirinizle yarış edin!) [A.İmran
200]
(Güzel sabret!) [Mearic 5]
Sabrın fazileti o kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ, sabrı çok aziz eyledi. Herkes
sabır nimetine kavuşamaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sabır, Cennet hazinelerinden bir hazinedir.) [İ.Gazali]
(Eğer sabır insan olsaydı, çok kerim ve cömert olurdu.) [Taberani]
(Hoşlanılmayan şeye sabretmekte büyük hayır vardır.) [Tirmizi]
(İbadetin başı sabırdır.) [Hakim]
(Sabrın imandaki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Deylemi]
(Hak teâlâ, sabırlı ve ihlaslı olanı, sorguya çekmeden Cennete koyar.)
[Taberani]
(En hayırlı vasıta sabırdır.) [Hakim-i Tirmizi]
(Allahü teâlânın yardımı, kulun sabrı ile beraberdir.) [Ebu Nuaym]
(Bozuk bir işi düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.)
[Beyheki]
(Oruç sabrın, sabır da, imanın yarısıdır.) [Ebu Nuaym]
(Aşkını gizleyip, namusunu koruyarak sabreden, Cennete girer.) [İbni Asakir]
(İmanın yarısı sabır, diğer yarısı ise şükürdür.) [Beyheki]
Kimde şu üç şey varsa
Sual: Başımıza gelen belalara sıkıntılara sabretmek mi lazım, günahlarımıza
kefaret oluyorlar mı?
CEVAP
Şakik-i Belhi hazretleri, (Sıkıntıya sabrın mükafatını bilen, sıkıntılardan
kurtulmaya heves bile etmez) buyuruyor. Sıkıntılara karşılık verilecek nimetleri
hatırlayarak, sıkıntı hafifletilebilir. Nitekim Allahü teâlâyı sevenler, birçok
acılara katlanmışlar, hatta o acıları duymamışlar bile, Sırri-yi Sekati
hazretleri, (Allahü teâlâyı seven, Ondan gelen belaların acısını hiç duymaz. Bir
değil, yetmiş kılıç darbesi alsa yine duymaz) buyuruyor. Nitekim, Mısır halkı
günlerce yemeden içmeden Hazret-i Yusuf’un güzelliğine bakakaldılar. Onun güzel
yüzüne bakmakla açlıklarını unuturlardı. Bundan daha önemlisi de Mısır’ın ileri
gelen kadınları, Hazret-i Yusuf’un güzel cemaline bakarak, ellerini kestiler,
fakat acısını duymadılar. (Yusuf suresi 31)
Bela, musibet, günahlara kefarettir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Size gelen her musibet, kendi ellerinizle işleyip kazandığınız günahlar
yüzündendir. Bununla beraber Allah bir çoğunu da affeder, musibete uğratmaz.)
[Şura 30]
Demek ki işlediğimiz günahların bir kısmına ceza olarak musibet geliyor. Böylece
ahirete kalmadan dünyada günahımızın cezasını ahirete göre çok hafif olarak
çekiyoruz.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(İnsanın karşılaştığı her şey Allahü teâlânın dilemesi ile var olmaktadır. Bunun
için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız. Karşılaştığımız her şeyi
aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz!
Kulluk böyle olur.)
Gelen bela ve sıkıntılara sabrederek göğüs germek büyük nimettir. Sabredemeyen
felakete düçar olur. Bir hastalık, bir bela gelince bağırıp çağırmak fayda
vermez. Aksine zararlı olur. Bunun tek çaresi Allahü teâlânın takdirine razı
olmaktır. Sabırlı olmayan muvaffak olamaz. Bir kimse başına gelen felaketlere
sabretmezse devamlı huzursuz olur, doğru dürüst ibadet edemez. Kim Allah’tan
korkarak sabrederse sıkıntılardan kurtulur. Sabreden muradına erer. Her hayra
sabırla ulaşılır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kimde şu üç şey varsa, dünya ve ahiretin hayrına kavuşmuş demektir: Kazaya
rıza, belaya sabır, rahatlıkta dua.) [Deylemi]
Demek ki, belaların nimet olması, o belaya sabretmeye ve Allahü teâlânın
gönderdiği kazaya razı olmaya bağlıdır. Bela gelince feryat eden, önüne gelene
Rabbini şikayet eden, nimetten mahrum kalır, azaba layık olur. Belaya sabır,
Peygamberlerin hasletlerindendir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah’ın sevdikleri, belaya uğrar. Sabreden mükafata nail olur, sızlanan da
cezaya.) [İ. Ahmed]
(Derdini açıklayan sabretmiş olmaz.) [İ.Maverdi]
(Uğradığı belayı gizleyenin günahları affolur.) [Taberani]
Dostluk alameti, dostun [Allah’ın] belasına sabretmektedir. Sabredildiği
takdirde belanın nimet olduğu bilinince, belanın daha iyi olacağı
zannedilmemelidir. Asla bela istenmez.
Her Peygamber beladan Cenab-ı Hakka sığınmış, dünya ahiret güzelliği
istemişlerdir. Allahü teâlâ, (İman eder, salih amel işlerseniz, size
dert-bela ve korku vermem, mahzun etmem) buyuruyor.
O halde, bir kimsede iman, salih amel ve sıhhat varsa, en büyük saadet ve
sultanlıktır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Duanın efdali, dünya ve ahirette Rabbinden af ve afiyet istemektir. Affa ve
afiyete kavuşan, dünya ve ahirette kurtuluşa ermiştir.) [Tirmizi]
(İhlastan sonra, afiyetten iyisi yoktur. O halde Allah’tan afiyet isteyin!)
[Nesai]
(Sıhhat, müttekiye, zenginlikten hayırlıdır.) [Müslim]
(Sıkıntılı iken on defa "Hasbiyallahü
la ilahe illahü, aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül-arşil-azim" okuyanın
Allahü teâlâ sıkıntısını giderir.) [Şir’a]
Hoşlanmadığımız şey belki bizim için hayırlıdır
Sual: Bir yakınımız ölüyor, başımıza kaza geliyor. Sabretmemek günah mıdır?
CEVAP
Dünya mihnet ve sıkıntı üzerine kurulmuştur. Sabretmekten başka çaresi
yoktur. Üç sabır çok sevgilidir: Taate sabır, günah işlememeye sabır, bela ve
mihnete sabır.
Çocuğunun ölmesi, malının elden çıkması ve göz, kulak gibi uzuvlarının görmemesi
ve işitmemesi gibi insanın isteği ile ilgisi olmayan musibetlere sabretmekten
daha faziletli sabır yoktur. Belalara sabır, sıddıkların derecesidir. Bunun için
Peygamber efendimiz şöyle dua ederdi:
(Ya Rabbi, bana öyle yakîn ver ki, musibetler bana kolay, hafif gelsin!)
[Tirmizi]
Biri, "Ey Allah’ın Resulü, malım gitti, param gitti, vücudum hasta oldu" dedi.
Ona buyurdu ki:
(Malı gitmeyen, parası bitmeyen ve hasta olmayanda hayır yoktur. Çünkü Allahü
teâlânın sevdiği kul, belaya maruz kalır.) [Ebu Davud]
İbni Mübarek hazretleri buyurdu ki:
Musibet birdir. Musibetin geldiği kişi, feryat eder, ağlar, sızlarsa, iki olur.
Birisi musibetin kendisidir, diğeri sevabın gitmesi. İkincisi öncekinden daha
büyüktür. Sabredenlere verilen sevabın miktarını Allahü teâlâdan başkası bilmez.
Şakik-i Belhi hazretleri buyuruyor ki:
"Musibete sabretmeyip feryat eden, Allahü teâlâya isyan etmiş olur. Ağlamak,
sızlamak, bela ve musibeti geri çevirmez."
Kul, her anda nefsinin hoşuna giden veya gitmeyen bir işten ayrı değildir. Her
iki halde de sabra muhtaçtır. Mal, nimet, makam, sıhhat ve buna benzer şeylerde
kendini tutmayıp, bu nimetlere dalar ve kalbini bunlara bağlarsa ve bu halde
durursa, onda nimetlere aşırı derecede dalmak ve haddi aşmak meydana gelir.
(Herkes mihnete katlanır, ama sıddıklar hariç, afiyette sabreden pek azdır)
demişlerdir. Eshab-ı kiram, "Mihnet ve sıkıntı içerisinde bulunduğumuz zamanlar
sabretmek, bugün içerisinde bulunduğumuz nimet ve zenginliklere sabretmekten
kolay idi" dediler. Bunun için Allahü teâlâ, (Mal ve çocuklarınız ancak
imtihan içindir) buyurdu. Nimete sabır, kalbi ona bağlamamak, ona
sevinmemektir.
İyi ameller işlemek gibi, kendi isteği ile olan şeylerde de sabra ihtiyaç
vardır. Çünkü ibadetlerin namaz gibi bir kısmı tembellikten, zekat gibi bazısı
cimrilikten, hac gibi bazısı da her ikisinden dolayı zor gelir ve sabırsız
yapılamaz. Her iyi amelin başında, ortasında ve sonunda sabra ihtiyaç vardır.
Başında olan, niyeti ihlasla yapmak, riyayı kalbinden çıkarmaktır. Bunlar ise
zordur. Taat esnasında sabretmek ise, şart ve edeplerini hiçbir şeyle
karıştırmamaktır. Mesela namazda ise, hiçbir tarafına bakmamalı, hiçbir şey
düşünmemelidir. İbadetten sonraki sabır da, yaptığını izhar etmekten,
söylemekten kaçınmak ve bununla ucubdan sabreylemektir.
Günahlara gelince, sabretmeksizin el çekmek imkansızdır. Şehvet ne kadar
kuvvetli ve günah işlemek ne kadar kolay olursa, o günahı işlememeye sabretmek o
kadar zor olur. Bunun için dil ile işlenen günahlara sabretmek daha zordur.
Çünkü dilin hareketi kolaydır. Hele çok konuşursa, âdet haline gelir. Dil ucuna
gelip, kendini başkalarına beğendirecek bir kelimeye sabretmek zor olur.
İnsanların eliyle veya diliyle eziyet etmeleri gibi, kendi isteğiyle olmayan,
fakat karşılık vermesi isteğiyle olan şeylerde, karşılık vermemek için veya
karşılık verirken haddi aşmamakta da sabretmeye ihtiyaç vardır.
Eshab-ı kiram, "Biz insanların sıkıntısına katlanmadığımız imanı, iman
saymazdık" buyuruyor. Allahü teâlâ Peygamber efendimize, (Onların
eziyetlerine aldırma ve tevekkül et) buyuruyor. (Ahzab 48)
Mukadder olan şey başa gelir, eğer sabredilirse ecri görülür. Sabredilmez,
bağırılırsa, günaha girilir ve huzursuz olunur. Sıkıntı her ne kadar çok acı ise
de, sabredilir ise, nimet olacağı bildirilmiştir. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze
olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Mümin, rüzgarla sallanan buğday başağı gibi düşüp kalkar. Doğru durmak
isteyince yıkılır. Facir ise, çam ağacı gibi, kesilene kadar, hep başı dik
durur.) [Buhari]
(Üç gün hasta yatan mümin, yeni doğmuş gibi günahtan temiz olur.) [Ebuşşeyh]
(Vahşi hayvan gibi hastalanmamak ve üzülmemek mi istiyorsunuz?) [Beyheki]
(40 gün içinde, mümine, bir üzüntü, bir hastalık veya korku yahut malına zarar
gelir) ve (Müminde 3 şeyden biri bulunur: Kıllet, illet ve zillet.)
(K.Saadet) [Kıllet; fakirlik, İllet; hastalık, Zillet; itibarsızlık]
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Firavun 400 yıl yaşamıştı. Bir kere başı ağrımamış, ateşi olmamıştı. Bir kere
başı ağrısaydı, herkesin kendine tapınmasını istemesi hatırına gelmezdi.)
[K.Saadet]
Sıkıntıya katlanmak
Sual: Geçim darlığı ve huzursuzluk gibi maddi ve manevi sıkıntılar,
günahların çokluğundan mı ileri gelir?
CEVAP
Günahlardan tevbe etmeli ve her zaman iyilik etmeye çalışmalıdır. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Nerede ve ne halde olursan ol, Allah’tan kork ve her kötülüğün akabinde bir
iyilik et ki, onu yok etsin!) [Tirmizi]
Günahları yok etmek için tevbe etmek ve her zaman iyilik etmek gerekir. Kur'an-ı
kerimde mealen, (Şüphesiz iyilikler, kötülükleri yok eder)
buyurulmaktadır. (Hud,114)
Her hastalık zıddı ile tedavi edilir. Günah sebebi ile kararan kalb, iyilik nuru
ile temizlenir. Dünyalıktan gelen her sıkıntı, müslümanın kalbini dünyadan
soğutur ve nefret ettirir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle günahlar vardır ki, onları ancak geçim hususunda çekilen sıkıntılar yok
eder.) [Hatib]
Gerek geçim sıkıntısı, gerekse başka sıkıntılar için güzelce sabretmelidir.
Sabretmemek bir şeyi halletmediği gibi, kızıp sağı solu kırıp geçirmek daha
büyük zararlara sebep olur. Bir müminin ayağına bir diken batsa veya bir çay
bardağı kırılsa, günahlarına kefaret olur. Onun için bütün sıkıntılara,
üzüntülere katlanmak büyük nimet olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kulun günahı çoğalır da, onu yok edecek güzel ameli bulunmazsa, ona
sıkıntılar gelir ve günahlarına kefaret olur.) [İ. Ahmed]
Malınızın kaybolması, evladınıza bir zarar gelmesi de günahlarınıza kefaret
olur.
Yusuf aleyhisselam, zindanda iken, kendisini ziyarete gelen Cebrail
aleyhisselama, babasının halini sordu. Cebrail aleyhisselam, (Baban senin
hasretinden, yüz çocuk kaybeden annenin üzüntüsü gibi acı çekmektedir) dedi.
Babasının bu acıya katlanmasının mükafatını sordu. (Baban yüz şehid sevabı
almıştır) dedi.
Kötü huylara sabretmeli
Sual: Huysuz bir kocaya da dinin emrettiği şekilde mi davranmalıdır?
CEVAP
Zalime de, mazluma da dinin emrettiği şekilde hareket edilir. İyilik eden,
hanımını üzmeyen kocanın nesine sabredilir? Kadın huysuz olursa, kocası
sabreder, kocası huysuz olursa hanımı sabreder. Bu imtihanda sabreden çok sevap
alır. Kötülük eden, kendine eder.
Mazlumların, sabredenlerin yardımcısı Allah’tır. Allahü teâlâ, kimsenin hakkını
kimsede koymaz. Sabredenlere sayısız mükafat verir.
Karı-koca birbirinin kötü huylarına sabretmelidir! Hadis-i şerifte, (Hanımın
kötü huyuna sabreden erkek, Eyyube sabrından dolayı verilen sevap gibi ecre,
kocasının kötü huylarına sabreden kadın da, Âsiyeye verilen sevaba kavuşur)
buyuruldu. [İ.Gazali]
Kur'an-ı kerimde de, Allahü teâlânın sabredenlerle beraber olacağı ve
sabredenlerin mükafatlarının hesapsız verileceği bildirilmiştir. (Enfal
46, Zümer 10)
İyi insan, yalnız başkalarına kötülük etmeyen kimse demek değildir.
Başkalarından gelen kötülüklere de güzel sabreden kimsedir.
Sual: (Sıkıntılarını başka insanlara şikayet eden bir kimse sabretmiş
olmaz) buyuruluyor. Peki şikayet maksadıyla değil de paylaşmak ve rahatlamak
maksadıyla yakınlarına anlatmak sabra aykırı mıdır?
CEVAP
Maksat şikayet değilse caiz olur, fakat bu paylaşmaktan maksat acıklı hâlini
anlatmaktır, şikayettir, bak başıma neler geldi diyorsun ve Allah’ı kula şikayet
ediyorsun. Ama, bizzat şikayet gibi olmaz tabii.
Sual: Başa gelen sıkıntıları anlatmak günah mıdır?
CEVAP
Allah’tan şikayet maksadı yoksa, kaderde bu da varmış diyerek başa gelen
sıkıntıları anlatmak günah değildir.
Sual: Sigarasızlığa sabreden cihad sevabına kavuşur mu?
CEVAP
Nefsiyle mücadele eden, cihad-ı ekber sevabı kazanır.
Sual: Kızım felçli. Bakmaya gücümüz kalmadı. Ne yapalım?
CEVAP
Her şey Allah’tandır. Sabretmekten başka çare yoktur. Allahü teâlâ
sabredenle beraberdir. Sabredenlerin gideceği yer Cennettir.
Sual: Nezleye sabredilse sevap alınmaz mı?
CEVAP
Her zahmete sabreden sevap kazanır.
Sual: Silsile-i aliyyeden büyük zatların fakirlik ve sıkıntı içinde
yaşayanları olduğunu okuyoruz. Allah sevdiği zatlara niye nimet vermiyor da,
bela ve sıkıntı gönderiyor?
CEVAP
Kâfirler, (Allah, dostlarına niçin bela gönderiyor da, nimet vermiyor)
dediler. Resulullah için de şöyle demişlerdi:
(Bu ne biçim Peygamber; [bizim gibi] yiyip içiyor, çarşıda, sokakta
geziyor! Kendisiyle birlikte [cehennemden korkutan] ikaz eden bir melek
de indirilmeli, yahut kendisine bir hazine veya yiyeceği [geçimini rahatça
sağlayacağı] bir bahçe [çiftlik] verilmeliydi.) [Furkan 7-8]
Bela gelmesi onların şanına leke getirmez. Aksine derecelerinin yükselmelerine
sebep olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (En şiddetli bela, enbiya,
evliya ve benzerlerine gelir.) [Tirmizi]
Sual: Eş dost, konu komşu sıkıntı veriyor. Onlardan uzaklaşıp kenara
çekilmek iyi değil midir?
CEVAP
Toplumda görevlerimiz vardır. Kenara çekilmek vazifeden kaçmak gibi olur.
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsanların arasına karışıp da onların sıkıntılarına sabreden mümin,
insanların arasına karışmayıp sıkıntılarına sabretmeyen müminden daha üstündür.)
[Tirmizi, İbni Mace, İ. Ahmed]
Dertler günahları siler
Sual: Bir kimsenin başına dert bela gelse, hastalansa, fakat sabretmese,
yine günahları affolur mu?
CEVAP
Evet günahları affolur. Musibetlere, elemlere, belalara sevap olmaz. Bunlara
sabretmeye sevap verilir. Fakat, bunlara sabr edilmese de, günahların affına
sebep olurlar. (S. Ebediyye)
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Mümin hastalanıp iyileşince, hastalığı günahlarına kefaret olur.)
[Taberani]
(Allah yolundaki mümine isabet eden her yorgunluk, hastalık, sıkıntı, üzüntü,
keder, hatta ayağına batan diken, günahlarına kefaret olur.) [Buhari]
(Her musibet, affedilecek bir günah için gelir.) [Ebu Nuaym]
(Müminin günahları affoluncaya kadar bela ve hastalık gelir.) [Hakim]
(Baş ağrısı veya herhangi bir hastalığı sebebiyle, müminin Uhud dağı kadar
günahı olsa da, hepsi affolur.) [Taberani]
(Kişi, hep sıhhat ve selamette olsa idi, bu ikisi onun helaki için kâfi
gelirdi.) [İ.Asakir]
Belanın gelişi
Sual: Başımıza gelen belayı nasıl karşılamak gerekir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dostlara dünya sıkıntılarının ve belaların gelmesi, bunların günahlarının
affolması için kefârettir. Yalvararak, ağlayarak ve sığınarak, kırık kalb ile
Allahü teâlâdan af ve afiyet dilemelidir. Duanın kabul olunduğu anlaşılıncaya ve
fitneler kalmayıncaya kadar, böyle dua etmelidir. Dostlarınız ve iyiliğinizi
isteyen sevenleriniz de, sizin için dua etmekte iseler de, dertlinin kendisinin
yalvarması daha yerinde olur. İlaç almak ve perhiz yapmak, hastaya lâzımdır.
Başkalarının yapacağı, olsa olsa, ona yardımcı olmaktır.
Sözün doğrusu şudur ki, sevgiliden [Allahü teâlâdan] gelen her şeyi, gülerek,
sevinerek karşılamak lazımdır. Ondan gelenlerin hepsi tatlı gelmelidir.
Sevgilinin sert davranması, aşağılaması, ikram, ihsan ve yükseltmek gibi
olmalıdır. Hatta, kendi nefsinin böyle isteklerinden daha tatlı olmalıdır. Seven
böyle olmazsa, sevgisi tam olmaz. Hatta, seviyorum demesi, yalancılık olur.
(c. 2, m. 75 )
Kalıtsal hastalıklar
Sual: Bazı hastalıklar kalıtsaldır. Neden günahsız bir çocuk, babasının
cezasını çekiyor?
CEVAP
İrsî [kalıtsal] olan hastalıkların bulaşacağı, yüzde yüz kesin değildir. Bir
babanın üç çocuğu olur, birine geçer, ötekine geçmeyebilir.
Adamın birisi, komşusunun devesinden kendi devesine hastalık geçti diye
şikayette bulunur. Peygamber efendimiz, (Komşunun devesine hastalık kimden
bulaştı?) diye sorar. Yani, hastalık muhakkak bulaşacak diye bir şey yoktur,
komşu deveden geçebileceği gibi, kendiliğinden veya başka sebeple de hasta olmuş
olabilir.
Mutlaka, çocuğa hastalık babasından geçiyor denirse, peki babaya bu hastalık
nereden geldi? Ona da babasından ona da onun babasından diyemezsiniz. O zaman bu
Hazret-i Âdem’e kadar gider. Bu irsî hastalıkların hepsinin Hazret-i Âdem’den
geldiğini kabul etmiş olursunuz. Bu ilmi olmadığı gibi tam hurafe olur. Herkes
Hazret-i Âdem’den geldiğine göre, hastalığı olmayan insanlar da vardır.
İkinci ve en önemli husus da, Peygamber efendimiz, (Her hastalığın bir ilacı
mutlaka vardır. Allahü teâlâ devasız dert yaratmadı) buyuruyor; ama tıp
bunun devasını bulamadıysa, suçu babanıza veya başkalarına yüklemeye hakkınız
olamaz. Allahü teâlânın, bildirdiği kurallara uyan kolay kolay hasta olmaz.
Hasta olursa, onun da çaresini yaratmıştır.
Ana babanın günahını da, çocuğu çekmez. Bir âyet-i kerime meali:
(Kimse kimsenin günahının cezasını çekmez.) [İsra 15]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Veled-i zina, babasının günahını çekmez. Hiç kimse, diğerinin günahını
çekmez.) [Hakim]
Her şeyi sebeplerle yaratmak Allahü teâlânın âdetidir. Hastalık, kimine bir
başkasından, kimine de kalıtım yoluyla geçer. Kimi kendi ihmalinden dolayı hasta
olur, kimi anadan sakat olarak doğar, bir başkası da, deprem veya trafik kazası
sonucu sakat kalabilir. Bunların hepsi birer sebeptir. Böyle olmasında bir çok
hikmetler vardır. Birkaçı şöyledir:
1- Bir insanın hastalıklı dünyaya gelmesi, belki onun hakkında daha
iyidir. Bir âyet-i kerime meali:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze
olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]
Allahü teâlâ, kudsi hadislerde buyuruyor ki:
(Mümin başına gelen işten, hoşlansa da, hoşlanmasa da, o iş, onun için
iyidir.) [İbni Şahin]
(Kiminin imanı ancak zenginlikle salah bulur. Eğer o fakir olsaydı, küfre
girerdi. Kimi de, ancak fakirlikle salah bulur, [doğru, iyi yolda olur],
eğer zengin olsaydı, küfre düşerdi. Kiminin imanı da, ancak sıhhatte olması ile
tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi. Kiminin imanı hastalıkla olgunlaşır.
Eğer sıhhatte olsaydı küfre sürüklenirdi.) [Hatib]
2- Bela ve sıkıntılar, günahların affına sebep olur. Bir hadis-i şerif
meali:
(Allah yolundaki mümine isabet eden her yorgunluk, hastalık, sıkıntı, üzüntü,
keder, hatta ayağına batan diken bile, günahlarına kefaret olur.) [Buhari]
3- Günahlarımızın cezasını bu dünyada çekmek, büyük bir nimettir. Dünya
azapları, ahiret azapları yanında hiç kalır. Ahiret azaplarından bir kıvılcım
dünyaya gelse, her şeyi yakar, yok eder. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, bir kuluna hayır murat edince, günahlarının cezasını dünyada
verir. Şer murat edince, günahlarının cezasını kıyamete bırakır.) [Tirmizi]
4- Üç beş günlük dünyada çekilen sıkıntılar, ahirette büyük ve sonsuz
nimetler verilmesine sebep olur. Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
Birincisi, belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgilinin gönderdiği her
şey tatlı olur.
İkincisi, Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için
şükrederim.
Üçüncüsü, Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez.
Belaya karşılık, ahirette nimetler ihsan eder. Dünya belaları az, ahiretin
nimetleri ise sonsuz olduğu için, gelen belalara sevinirim. (H.S.Vesikaları)
Sonsuz Cennet nimetleri yanında, bu dünyada birkaç senelik sıkıntının hiç
lafı olmaz. Bin sene de olsa, sonsuz yanında, denizde damla bile değildir.
İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün dünya, gökyüzü dahil, buğday tanesi dolu olsa,
bir serçeye deseler ki, her sene bir tane yiyeceksin, o buğdaylar biter,
sonsuzun yanında hesabı bile olmaz) buyuruyor.
5- Bu dünya imtihan yeridir. Allahü teâlâ, çeşitli nimetler vererek
kullarını imtihan ettiği gibi, bela ve musibetlerle de imtihan eder. Bir âyet-i
kerime meali:
(And olsun, sizi biraz korku, biraz açlık, mal, can ve mahsulün eksilmesiyle
imtihan edeceğiz. Ey Habibim, sabredenlere [ihsanımı] müjdele!)
[Bekara 155]
6- Bu dünyada sıkıntı çekmeyen, Cennet nimetlerinin kıymetini bilemez.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dünyada, birkaç gün dert, bela çekmeselerdi, Cennetin lezzetlerinin kıymetini
anlamazlardı ve ebedi nimetlerin kıymetini bilmezlerdi. Açlık çekmeyen, yemeğin
lezzetini anlamaz. Acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini bilmez. Dünyada bunlara
elem vermek, sanki daimi lezzetleri arttırmak içindir.
7- Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve
yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine
uydurmalıyız. Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve
bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz. Kulluk böyle olur. Kul isek, böyle
olmalıyız. Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur.
Allahü teâlâ, hadis-i kudside buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara
sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!)
[Taberani]
Sabr-ı cemil
Sual: Sabr-ı cemil ne demektir?
CEVAP
Sabr-ı cemil, en güzel şekilde, feryat etmeden, insanlara şikayet etmeden
sabretmek demektir. İsmail Hakkı Bursevi hazretleri, (Sabır, kazaya rıza
göstermekten dolayı değil de, başka maksatlarla olursa, buna sabr-ı cemil
denmez) buyuruyor. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: “Kimin, bedenine, evladına veya malına bir musibet
gelir de, o da sabr-ı cemil gösterirse, Kıyamette ona hesap sormaya haya
ederim.”) [Hakim]