Sual: Şükür nedir?
CEVAP
İslam âlimleri şükrü şöyle tarif etmişlerdir:
Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allahü
teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek olur.
İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşat etmek de şükür sayılır.
Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek, günahlardan
kaçınmaktır. İnsan, Rabbin verdiği nimetlerle günah işlerse, nankörlük etmiş
olur.
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel
etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azâlarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet eder.
Dil ile hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği
nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların,
arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış
olmaktır.
Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Onun sevdiği yerlerde kullanmaktır.
Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna
layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de
şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ,
kusurlarımı örtüyor) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin
Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür.
Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, İslamiyet’e uymak demektir.
Şükür, yapılan iyiliği anarak ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de
şükürdür.
Nimeti muhafaza ve artırmak için
Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur:
1- Gelen her nimeti Allah’tan bilip şükretmek.
2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.
3- Nimetlerden istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.
Şükür, hem eldeki nimeti yok olmaktan kurtarır, hem de yeni nimetlere kavuşturur.
Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) (Bekara 152)
(Allah’tan sakının ki şükredebilesiniz.) [Nisa 123]
(Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım.) (İbrahim 7)
Allahü teâlâ, şükredene bol bol nimet verir. (Fâtır 30)
Hazret-i İbrahim, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu doğru yola
iletti. (Nahl 121)
Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi için birçok hayvan
yaratmıştır. Kimine binilir, kiminin etinden, sütünden, yününden, derisinden
vesairesinden istifade edilir. (Yâsin 71-73)
Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Hac 36)
Çoğu bilmez, azı şükreder
Allahü teâlâ, insanlara bol nimet vermiştir; fakat insanların çoğu şükretmez.
(Bekara 243, Yunus 60, Neml 73, Mümin 61)
Allahü teâlâ, çeşitli nimetler verdiğini, fakat şükredenlerin az olduğunu, az
şükredildiğini bildiriyor. (Secde 9, Sebe 13, Araf 10,
Müminun 78, Nahl 78, Mülk 23)
Kıymetli şeyler ekseriya az olur. Mesela altın pek çok olsa, bu kadar kıymeti
olmaz.
Azların kıymetli olduğunu bildiren âyet-i kerimelerden birkaçı şöyle:
Emrimiz gelip, tandırdan sular kaynamaya başlayınca, [Hazret-i Nuha] "Her
cinsten birer çifti ve aleyhine hükmedilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu
ve inananları gemiye bindir" dedik. Pek azı, onunla beraber iman etmişti. (Hud
40)
İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da çok azdır! (Sad
24)
İsrailoğullarından, "Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya,
yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı
kılın, zekatı verin" diye söz almıştık. Sonra pek azınız müstesna, sözünüzden
döndünüz. (Bekara 83)
İnkârlarından dolayı, Hak teâlâ, onları lanetlemiştir. Onların pek azı inanır.
(Bekara 88)
Allah yolunda savaşacaklarını söylemişlerdi ama savaş onlara farz kılınınca, azı
hariç, yüz çevirdiler. (Bekara 246)
Nice az topluluk, çok topluluğa Allah’ın izniyle üstün gelmiştir, Allah
sabredenlerle beraberdir. (Bekara 249)
Allah’ın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana
uyardınız. (Nisa 83)
İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün, yine de sen,
onları affet ve aldırış etme! Allahü teâlâ, iyilik edenleri elbette sever. (Maide
13)
Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar. (Tevbe
82)
Günahlarımızı düşünerek elbette üzülmemiz, ağlamamız gerekir. (Az gülsünler)
demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir. Müslüman her zaman güler yüzlü olur.
Fakat günahlarını düşünerek üzülür ve ağlar.
Namaz, şükür ve kanaat
Namazı doğru kılan, Allahü teâlânın sayılamayacak kadar çok olan bütün
nimetlerine şükretmiş sayılır. Nitekim, (Namaz, şükrün bütün aksamını câmidir)
buyurulmuştur. Demek ki doğru namaz kılan şükretmiş olur. Namaz kılmayan ise,
nankörlük etmiş olur.
Hadis-i kudsilerde buyuruldu ki:
(Beni anan şükretmiş, beni unutan nankörlük etmiş olur.) [Hatib]
(Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin
şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden
bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ.Gazali]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kanaat eden, en çok şükredenlerden sayılır.) [İbni Mace]
(Kıyamette “Şükredenler gelsin!” diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında
Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her hâlükârda Allahü teâlâya
şükredenlerdir.) [İ.Gazali]
(Bir nimet için, Elhamdülillah diyen, daha iyisine kavuşur.) [T.Gafilin]
(Yiyip içtikten sonra Elhamdülillah diyen Cennete girer.) [Hakim]
(Bir nimet için Elhamdülillah diyen, nimetin şükrünü eda etmiş olur.) [Beyheki]
(İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allahü teâlâya şükretmez. Aza şükretmeyen de,
çoğa şükretmez. Allahü teâlânın nimetini söylemek şükürdür, hiç bahsetmemek ise
nankörlüktür.) [Beyheki]
(Nimete şükür, o nimetin gitmesine karşı emandır.) [Deylemi]
(Nimete kavuşunca şükreden, belaya uğrayınca sabreden, haksızlık yapınca af
dileyen, zulme uğrayınca bağışlayan, emniyet ve hidayettedir.) [Taberani]
(İyiliği anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.) [Ebu Davud]
(Bir kimse, kavuştuğu nimeti her hatırlayışta, Allah'a şükrederse, Allahü teâlâ
da, onun her şükrüne karşı yeniden sevab verir. Kim de başına gelen musibeti her
hatırlayışta,
"İnna lillah ve
inna ileyhi raciun" derse, Allahü teâlâ da her seferinde onun sevabını
artırır.) [Tirmizi]
Mümin kabirde doğru cevap verince, hemen o anda kabrin sağ tarafından ay yüzlü
bir kişi çıka gelir. (Ben senin, dünyada, sabrından ve şükründen yaratıldım.
Kıyamete kadar, sana yoldaş olurum) der. Ne mutlu sabredip şükredenlere...
Hâline şükret, haset etme
Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca, Allahü teâlâya şükreder
ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki, milyarlarına
daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü içindedir. Kıskanç insan, başka bir
insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez. Yani onun boyunu
bosunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını kıskanır. Daha kötüsü, onun
başına gelen fenalıklara sevinir.
İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan, Allahü teâlânın
yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olur. İyi kalbli ve herkesin iyiliğini
isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde demektir.
Bir hadis-i şerifte, (Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir
müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü,
istemediği halde, o kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun imanı tam
değildir) buyuruldu. Yani, Peygamber efendimiz yalnız kendisini düşünenleri
beğenmiyor. Başka müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını
istiyor. Düşünün bir kere; bütün dünya, Peygamber efendimizin bu emirlerini
yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı?
Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin ondan ayrılarak
kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve nasihatlerini reddeder.
Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde,
ona tekebbür eder. İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün kötülüklerin başı,
kaynağı üçtür: Haset, riya, ucub) buyurdu.
Haset eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına
saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı alınarak ona
verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde geçer. Uykuları
kaçar. Hayır hasenat işleyenlere, on kat sevap verilir. Haset bunların dokuzunu
yok eder, birisi kalır. Haset edenin duası kabul olmaz.
İyiliğe teşekkür edilir
Sual: İyiliğe teşekkürün dindeki yeri nedir?
CEVAP
İyilik edene, mal ile, hizmet ile karşılığı yapılır. Bunu yapamayan, hamd ve
sena, teşekkür ve dua eder. İyiliğe karşı, iyilik yapmak, insanlık vazifesidir.
Böyle olunca, her iyiliği yapan, en büyük iyilik olarak, yok iken var eden, en
güzel şekli veren, lüzumlu uzuvları, kuvvetleri ihsan eden, her birini bir ahenk
ile işleterek sıhhat veren, akıl ve zeka bahşeden, çoluk çocuk, ev, ihtiyaç
eşyası, gıda, içecek, elbiselerimizi yaratan yüce bir sahibe, bu nimetleri
sebepsiz, karşılıksız ihsan eden ve her an yok olmaktan, düşmandan, hastalıktan
muhafaza eden ve bize hiç ihtiyacı olmayan, sonsuz kuvvet, kudret sahibi olan
Allahü teâlâya şükretmemek, kulluk hakkını ödememek ne büyük kabahat, ne çok
zulüm ve ne alçak bir vaziyet olur? Hele, Ona ve nimetlerin Ondan geldiğine
inanmamak veya bunları başkasından bilmek en büyük zulüm, en çirkin yüz karası
olur.
Bir kimseye her ihtiyacı verilse, her ay yetecek para, gıda hediye olunsa, bu
kimse, o ihsan sahibini her yerde, herkese nasıl över. Gece gündüz onun
sevgisini, teveccühünü, onun kalbini kazanmaya uğraşmaz mı? Onu dertlerden,
sıkıntılardan muhafaza etmeye çalışmaz mı? Ona hizmet edebilmek için, kendini
tehlikelere atmaz mı? Bunları yapmasa, o ihsan sahibine hiç kıymet vermese,
herkes onu ayıplamaz mı? Hatta, insanlık vazifesini yapmıyor diye
cezalandırılmaz mı?
İyilik eden bir insanın hakkına böyle riayet ediliyor da, her nimetin, her
iyiliğin hakiki sahibi olan, hepsini yaratan, gönderen, Allahü teâlâya
şükretmek, Onun beğendiği, istediği şeyleri yapmak niçin gerekmesin? Elbette, en
çok Ona şükretmek, ibadet etmek gerekir. Çünkü, Onun nimetleri yanında
başkalarının iyilikleri deniz yanında damla kadar bile değildir. Hatta
diğerlerinden gelen iyilikleri de, yine O göndermektedir.
İnsanlık vazifesi
Sual: Nimete şükür nasıl olur?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:
İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya gücü yettiği kadar şükretmesi
insanlık vazifesidir. Aklın emrettiği bir vazife, bir borçtur. Fakat, Allahü
teâlâya yapılması icap eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir.
Çünkü, insanlar, yok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve
kusurludur. Allahü teâlâ ise, hep var, sonsuz vardır. Ayıplardan, kusurlardan
uzaktır. Bütün üstünlüklerin sahibidir. İnsanların Allahü teâlâya hiçbir
bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Böyle aşağı kullar, öyle bir yüce
Allah’ın şanına yakışacak bir şükür yapabilir mi? Çünkü çok şey vardır ki
insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat Allahü teâlâ, bunları beğenmez.
Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmeyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun
için insanlar, kendi kusurlu akılları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı
şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarayan
vazifeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler,
kötülemek olabilir.
İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb ile ve dil ile ve beden ile
yapmaları ve inanmaları gereken şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ
tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafından ortaya konmuştur.
Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine İslamiyet
denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu
yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibadeti, Allahü teâlâ
kabul etmez, beğenmez. Çünkü, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır
ki, İslamiyet, bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. (c.3
m.17)
Kısacası şükür, İslamiyet’e uymak demektir.
Dil ile şükür
Sual: Dil ile şükrün önemi nedir?
CEVAP
Peygamber efendimiz, bir kimseye (Nasılsın?) buyurdu. O kimse,
(İyiyim) dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse, (Elhamdülillah iyiyim) dedi.
Peygamber efendimiz, (İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun için soruyu
tekrarladım) buyurdu. (Taberani)
Âlimler, salihler, bir kimseyi Allahü teâlâya şükrettirmek için, (Nasılsın?)
derlerdi. İnsan ya şükreder, ya susar veya şikayette bulunur. Allah’tan şikayet
etmek ise çok çirkindir. Kulun Mevlasına zillet göstermesi izzettir. Mevlayı
başkasına şikayet etmesi ise zillettir. Şükür, ihsanını, iyiliğini anmak
suretiyle ihsan edeni övmektir. Yani dil ile teşekkür de şükürdür. Bir grup
kimse, Halife Ömer bin Abdülaziz hazretlerini ziyarete geldiklerinde, içlerinden
gencin birisi, (Üstün faziletinizi adaletinizi duyduk. Size dilimizle teşekkür
etmeye geldik. Teşekkür edip döneceğiz) der.
Allahü teâlâ, Hazret-i Musa’ya buyurdu ki:
(Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse,
nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile
bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur) buyurdu. (İ.
Gazali)
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beni İsrailde bir abid var idi. Beşyüz yıl ibadet etmişti. Kıyamet günü
Allahü teâlâ, "Bu Abidin benim ihsanımla Cennete götürün!" buyurur. Abid, "Ben
ihsan ile değil, yaptığım beşyüz yıllık ibadetle Cennete girmek istiyorum" der.
Allahü teâlâ emreder, hesabı görülür. Yalnız göz nimeti beşyüz yıllık ibadetten
fazla gelir. Melekler abidi Cehenneme götürürler. Abid, "Ya Rabbi beni
rahmetinle, ihsanınla Cennete koy" diye dua eder. Allahü teâlâ buyurur ki:
"Ey kulum, seni yoktan kim yarattı? [Abid, sen yarattın, der.] Seni
yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim rahmetimle mi
oldu? [Abid, senin rahmetinle oldu, der.] Allahü teâlâ verdiği bazı
nimetleri de sayar. Abid, "Hepsi senin rahmetinle, ihsanınla oldu" der.) [T.
Gafilin]
Nimet umumi olunca, herkese gelince insan bu nimetin kıymetini bilemez. Görmek
büyük nimet iken, herkeste göz olduğu için göz nimetine her zaman şükretmeyiz.
Gençler, yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini
anlar. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler
anlar. Şu halde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden önce de
hayatın kıymetini bilip şükretmelidir.
Nimetlerle övünmek
Sual: Allah’ın verdiği nimetleri, başkalarına bildirerek övünmek uygun
mudur?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın verdiği nimetleri bildirmek, bunlara şükretmek olur.)
[Beyheki]
Övünmek haramdır. Kendindeki iyilikleri, nimetleri, kendinden bilirse, Allahü
teâlânın verdiğini düşünmezse, övünmek olur. Yani (Tezkiye-i nefs) olur. Bu
nimetlerini Allahü teâlâdan geldiğini bilir, kendinin kusurlu olduğunu
düşünürse, (Şükür) olur.
Hamd ve şükür
Sual: Hamd ve şükür arasında fark var mıdır?
CEVAP
Hamd, bütün nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanmak ve
söylemek demektir. Şükür, bütün nimetleri İslamiyet'e uygun olarak kullanmak
demektir.
Herhangi bir kimse, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir
kimseye, herhangi bir şeyden dolayı, herhangi bir suretle hamd ederse, bu hamd
ve övgülerin hepsi, Allahü teâlânın hakkıdır. Her şeyi yaratan, terbiye eden,
yetiştiren, her iyiliği yaptıran, gönderen hep Odur. Kuvvet ve kudret sahibi
yalnız Odur. O hatırlatmazsa, kimse, iyilik ve kötülük yapmayı irade, arzu
edemez. Kulun iradesinden sonra, O da istemedikçe, kuvvet ve fırsat vermedikçe,
hiçbir kimse, hiçbir kimseye, zerre kadar, iyilik ve kötülük yapamaz. Kulun
istediği her şeyi, O da irade ederse, dilerse yaratır. Yalnız Onun dilediği
olur. İyilik ve kötülük yapmayı, çeşitli sebeplerle hatırlatmaktadır.
Sual: Çok şükür mü demek iyidir, yoksa Elhamdülillah demek mi?
CEVAP
İkisi de aynı ise de, Elhamdülillah demek daha faziletlidir. İmam-ı Rabbani
hazretleri buyuruyor ki:
(Sevilenin her şeyi, sevenin gözünde her zaman sevgilidir. İncitirse de, iyilik
ederse de sevilir. Sevmek nimeti ile şereflenenlerin, sevmenin tadını alanların
çoğu, sevdiğinin iyiliklerine kavuşunca sevgileri artar. Yahut incitmesinde de,
iyiliğinde de, sevgileri değişmez. Sevdiğinin hiçbir hareketi ona çirkin gelmez.
Sıkıntılı ve neşeli zamanlarında hep hamd eder. Hamd etmek, şükretmekten daha
kıymetlidir. Çünkü şükretmekte nimetleri göz önündedir.
Hamd ederken nimetleri de, elemleri de sevilmektedir. Çünkü Allahü teâlânın
verdiği elemler, nimetler gibi güzeldir. Hamd devamlıdır. Nimet zamanında da,
sıkıntılı hâllerde de hamd edilir. Şükür ise nimet zamanlarında olur, nimet
kalmayınca, ihsan bitince şükür de kalmaz.) [c.2, m.33]
İyilik eden bir insanın hakkına riayet ediliyor da, her nimetin, her iyiliğin
hakiki sahibi olan, hepsini yaratan, gönderen Allahü teâlâya şükretmek, Onun
beğendiği, istediği şeyleri yapmak, niçin lazım olmasın? Elbette, en çok Ona
şükretmek, ibadet etmek lazımdır. Çünkü, Onun nimetleri yanında başkalarının
iyilikleri, deniz yanında damla kadar bile değildir. Hatta onlardan gelen
iyilikleri de, yine O göndermektedir. O halde, hamd ve şükre devam etmek
gerekir.
Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Biz şükreden kimseleri mükafatlandırırız.) [A.İmran 145]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Cennetin bedeli La ilahe illallah, nimetin bedeli Elhamdülillah’tır.)
[Deylemi]
(Müminin her işi, hayırdır. Nimete şükreder, hayra kavuşur. Belaya uğrayınca da,
sabreder, yine hayra kavuşur.) [Müslim]
Hamd etmek
Sual: Hamd etmek vacib mi, sünnet mi?
CEVAP
Hamd, yani elhamdülillah demek, namazda vacib, her duadan önce ve yiyip
içtikten sonra sünnettir. Her hatırladıkça söylemek mubahtır. Pis yerlerde
söylemek mekruh, haram yedikten, içtikten sonra söylemek, haramdır ve hatta
küfre sebep olur. (Redd-ül Muhtar 1/6)
Hâline şükretmenin yolu
Sual: Hâline şükretmenin yolu nedir?
CEVAP
Ahiret işinde, salih kimselere bakıp, onlar gibi olmaya çalışmak gerekirken,
dünya işlerinde, kendimizden daha aşağıda olan fakirlere bakmak gerekir.
Kendimizden daha çok zengin olanlarla sık sık görüşmemek iyi olur. Peygamber
efendimiz, (Zenginlerdeki mal ve nimetleri görüp, hâlinizden şikâyet etmemek
ve sahip olduğunuz nimetleri küçümsememek için onların yanına seyrek gidin)
buyuruyor. (Hakim)
Zengin de, fakir de olsak, dilencilere değil, fakirlere yakın olmak çok iyidir.
Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fakirlerin kıyamette saltanatı vardır. Onlara “Allah rızası için sana bir
şey vereni, bir lokma veya bir yudum su vereni Cennete götür” denir. Onlar da
alıp götürürler.) [İ.Asakir]
(Fakirlerle dostluk kurun. Zira kıyamette devlet onlarındır.) [Ebu Nuaym]
(Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise
kendinden aşağısına bakıp Allahü teâlâya hamd eden şükretmiş olur.)
[T.Gafilin]
İnsan, içinde bulunduğu duruma isyan etmemelidir. Belki o durumu kendisi için
daha iyidir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: “Öyle kimse vardır ki, onun imanı ancak zenginlikle
salah bulur. Eğer o fakir olsaydı, küfre girerdi. Kimi de, ancak fakirlikle
salah bulur, [doğru, iyi yolda olur], eğer zengin olsaydı, küfre düşerdi.
Kiminin imanı da, ancak sıhhatte olması ile tamam olur. Eğer hastalansa, küfre
girerdi. Kiminin imanı hastalık içinde bulunmakla olgunlaşır. Eğer sıhhatte
olsaydı küfre sürüklenirdi.”) [Hatib]
Kanaat
Aza kanaat etmek, çoğu istememek değildir. Bulunduğu duruma razı olmak
demektir. Hadis-i şerifte, (Kim Allahü teâlânın verdiği az rızka razı olursa,
Allahü teâlâ da onun az ameline razı olur) buyuruldu.
Nimete şükredince
Sual: Fakir bir kimsenin de şükretmesi gerekir mi?
CEVAP
Elbette gerekir. Cenab-ı Hak, göz, kulak gibi uzuvların yanında akıl ve iman
gibi nimetler vermiş, insanlar için çeşitli gıdalar yaratmıştır. Bunlara
şükretmek gerekir. İmam-ı Rabbani hazretleri, şükrün İslam’a uymak olduğunu,
Cenab-ı Hakkın, (Şükrederseniz nimetimi artırırım) buyurduğunu
bildirmektedir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kul, Allahü teâlânın verdiği nimet için Elhamdülillah derse, nimetin
şükrünü eda etmiş olur. İki defa söylerse sevabı artar. Üç defa söylerse
günahları mağfiret olur.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, yiyip içtiğinde Elhamdülillah diyeni, bu sözü için Cennete
koyar.) [İbni Asakir]
İmam-ı Mücahid hazretleri Nahl suresinin, (Onlar, Allah’ın nimetini bilip
itiraf ederler. Sonra da onu inkâr ederler) mealindeki 83. âyet-i
kerimesini, (Onlar, nimetlerin Allah’tan olduğunu bilirler. Fakat, "Bu nimetleri
biz kazandık veya bize miras kaldı" diyerek nankörlük eder) diye tefsir
etmiştir. İnsan, bir hasta veya sakat görünce, kendisinin böyle bir derde
müptela olmadığı için şükretmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahü teâlâya hamdolsun ki
beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı" derse,
nimetin şükrü olur.) [Beyheki]
Nimete şükredince, hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur, hem de yeni
nimetlerin ele geçmesine sebep olur. Hadis-i şerifte, (Az veya çok bir nimete
kavuşan, "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu nimetten daha
iyisini verir) buyuruldu. Şükredenden Allahü teâlâ razı olur. Hadis-i
şerifte, (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden Allahü teâlâ
razı olur) buyuruldu.
Allahü teâlânın başta iman nimeti olmak üzere verdiği sayısız nimetlere her
zaman şükretmek, hamd etmek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanların en efdali, çok hamd edenlerdir.) [Taberani]
Âyet-i kerimelerde de buyuruluyor ki:
(Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) [Bekara 152]
[Nankörlük, şükretmemek, nimetleri Allahü teâlâdan bilmemek
demektir.]
(Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç
şüphesiz azabım çok şiddetlidir.) [İbrahim 7]
İyilik edene dua
Sual: İyilik eden arkadaşa, teşekkür etmeyip, gıyabında dua etsek uygun olur
mu?
CEVAP
Yüzüne karşı teşekkür etmeli, gıyabında da dua etmelidir! Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(İyilik gördüğüne, Cezakellahü hayran kesira [Allah, seni çok hayırla
mükafatlandırsın] diyen, ona en büyük duayı etmiş olur.) [İ. Asakir]
(Bir müslüman, arkadaşının gıyabında dua edince, bir melek de ona, “Aynen
bir mislini de Allahü teâlâ sana versin” diye dua eder.) [Müslim]
Meleğin duası ise elbette kabul olur.
Şükür secdesi
Sual: Şükür secdesi nedir, nasıl yapılır?
CEVAP
Kendisine nimet gelen veya bir dertten kurtulan kimsenin, Allahü teâlâ için
şükür secdesi yapması müstehaptır. Şükür secdesi, tilavet secdesi gibidir. Şükür
secdesi yapacak olan, niyet edip, secdeye gidince, önce Elhamdülillah der. Sonra
secde tesbihini okur. Sonra Allahü ekber der ve ayağa kalkar. (Tahtavi)
Sual: Şükür secdesi, abdestsiz yapılabilir mi?
CEVAP
Tilavet secdesi gibidir, abdestsiz yapılmaz.
Şükür duası
Sual: Sıkıntılı bir halimizden kurtulduk. Acaba böyle bir durumda en güzel
şükür nasıl olur? Dua, secde vb...nasıl hareket etmeliyiz?
CEVAP
1- Her gün sabah ve akşam aşağıdaki duayı okuyunuz:
("Allahümme
ma esbaha bi min nimetin ev bi ehadin min halkıke, fe minke vahdeke la şerike
leke, felekel hamdü ve lekeşşükür" duasını, gündüz okuyan o günün, akşam
okuyan o gecenin şükrünü ifa etmiş olur.) [Akşam okurken esbaha yerine
emsâ
denir.]
[Bu dua çok kıymetlidir, ezberleyip gündüz ve akşam okumayı ihmal etmemeli.]
2- Şükür secdesi yapınız.
3- İki rekat şükür namazı kılınız.
4- Mali durumunuz iyi ise hayatınızın şükrü için hayvan kesin ve fakirlere
dağıtın.
5- Şükür İslam’a uymak demektir. Dinin her emrine uymaya çalışınız.
Herkes, içinde bulunduğu nimetin kıymetini bilmelidir! Nimetin kıymeti
bilinirse, artar, bilinmezse elden gider. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir kimseye nimet verir ve insanların ihtiyaçlarını ona
düşürür de, o da onların ihtiyaçlarını gidermezse, nimeti yok olmaya mahkumdur.)
[İbni Neccar]
Her müslüman, sahip olduğu imkanları, başarıları, nimetleri kendinden
bilmemelidir! "Bunu ben yaptım" dememelidir! Her nimeti Allahü teâlâdan
bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir kimseye nimet verir, o da nimetin Allah’tan olduğunu
bilirse, henüz hamd etmeden, Allahü teâlâ onu şükretmişlerden yazar. Bir kimse
de, işlediği günaha pişman olursa, henüz tevbe etmeden, Allahü teâlâ onu
affeder.) [Hakim]
Şükür ve sabırla ilgili küçük bir kıssa da bildirelim:
Hifa Hatun
Medine’de güzelliği diller destan olan bir kadın vardı. Adı Hifa olan
bu hatun, Resulullah efendimizden Cennete götürecek ibadetin ne olduğunu sordu.
(Önce evlenmek gerekir. Evlenen dinin yarısını korur) cevabını alınca,
Hifa Hatun, (Kendime denk olan hiç kimse göremedim. Ancak siz, kimi uygun
görürseniz, ona razıyım) dedi. Resulullah efendimiz, (Yarın mescide ilkönce
gelen zat ile evlendireyim) buyurdu. Hifa hatun da razı oldu.
Sabah oldu. Mescide gelen zat, hem fakirdi, hem de fiziki yönden de güzel
değildi. Siyaha yakın, zayıf biri olan Süheyb idi. Hifa ise, güzel
olduğu kadar da zengin ve her bakımdan mükemmel idi. Allahü teâlânın takdirine
razı oldu. Nikahları kıyıldı. Süheybin düğün yemeği verecek parası olmadığı
gibi, gelini götürecek bir yeri de yoktu. Hifa hatun, ona mal ve ev verdi.
Hifa, Süheyb için bir nimet, Süheyb de Hifa için bir mihnet
demekti.
Gerdek gecesi, (Cennete öyle yüksek dereceler var ki buraya ancak sabreden ve
şükredenler girer) hadis-i şerifindeki müjdeye kavuşmak için ikisi de,
(Nimete şükür ve mihnete sabır için geceyi ibadetle geçirmeye) karar verdi.
Cebrail aleyhisselam gelip durumu Resulullah efendimize bildirdi. Peygamber
efendimiz, Cebrail aleyhisselamın bildirdiklerini anlatınca, Hazret-i Süheyb,
sevincinden başını secdeye koyup, (Ya Rabbi eğer beni affetmişsen, yeni bir
günaha girmeden, canımı al) diye dua etti. O anda vefat etti. Peygamber
efendimiz, (Şu anda Hifa hatun da vefat etti) buyurdu. İkisinin kabrini
yanyana kazdılar. Biri nimete şükretmişti, diğeri de mihnete sabretmişti.
Allah’a şükrün lüzumu
Sual: Kendi isteğimizle yaratılmadığımıza göre, Allah’a şükretmemiz gerekir
mi?
CEVAP
Hiç yoktan yaratıldığımız için şükür gerektiği gibi, şu hususlardan dolayı
da şükür gerekir:
1- Allahü teâlâ, bizi bir taş, bir bitki veya bir hayvan olarak değil de,
insan olarak yarattığı için,
2- Müslüman bir ülkede doğduğumuz için, [Gayrimüslim bir ülkede dünyaya
gelseydik, araştırıp iman etmemiz çok zor olurdu. Müslüman ülkede doğmamız,
Allahü teâlânın bir ihsanıdır.]
3- Müslüman ülkede doğduğu hâlde, dinsiz olan birçok kişi gibi
olmadığımız için,
4- Müslüman aileden dünyaya gelip, onlar bizi Müslüman olarak
yetiştirdiği için,
5- Bozuk çevrenin etkisinde kalmadan, imanımızı muhafaza ettiğimiz için,
6- Musa aleyhisselam gibi büyük bir peygamber, bu ümmetten olmak için dua
etmiştir. Bir peygamberin bile isteyip de kavuşamadığı nimete, biz kavuştuğumuz
için,
7- Ülkemizde ve dünyada, insanların çoğu, namaz kılmaktan mahrumdur.
Namaz kılmak, Allahü teâlânın kulunu kendisine muhatap seçmesi, huzuruna kabul
etmesi demektir. Milyonlarca, milyarlarca insan arasından, bizi muhatap kabul
ettiği, bize yap, yapma diye emirler verdiği ve her gün beş sefer, huzuruna
kabul ettiği için,
8- Her ülkede bid’at ehli gruplar var. Bid’atler ibadet gibi işleniyor.
Bid’at ehli olmadığımız için,
9- Cehennemden kurtulacağı bildirilen, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasında
olduğumuz için,
10- İslam âlimlerini tanımayı, sevmeyi, kitaplarını okuyup dinimizi
öğrenmeyi ve yaymayı bize nasip ettiği için de çok şükretmek gerekir. Ne kadar
çok şükretsek, yine layıkıyla şükretmiş olamayız. Çünkü Allahü teâlânın
nimetleri, ihsanları saymakla bitmez. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, bitiremezsiniz.) [Nahl 18]
Bir beyit:
Vücudun her zerresi, gelse de dile,
Şükrün binde birini, yapamaz bile.
Bunca nimetlere şükrediyor muyuz? Nimet içinde yüzen, şükrü kolay hatırlayamaz.
Bir âyet-i kerime meali de, şöyledir:
(Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.) [Sebe 13]
Şükretmemek nankörlüktür. Allahü teâlâ, (Şükrederseniz, nimetlerimi
artırırım. Nankörlük ederseniz, azabım çok şiddetlidir) buyuruyor. (İbrahim
7)
Şükretmek için İslam’a uymak gerekir. İslam’ın emir ve yasaklarına uyan
şükretmiş olur.
Cennetin bedeli
Sual: Deylemi’de bildirilen bir hadiste, (Cennetin bedeli Lâ ilâhe
illallah, nimetin bedeli de, Elhamdülillahtır) buyuruluyor. Gayrimüslim de
olsa, Lâ ilâhe illallah diyen cennetin bedelini ödeyip, onu satın almış olmaz
mı?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin bazı ayetleri, diğerlerini açıkladığı gibi, hadis-i
şeriflerin bir kısmı da diğerlerini açıklar. (Şartsız bildirilen haberler,
şartlı olarak anlaşılır) ifadesi dinimizde bir kuraldır. Müslüman olmayan
kimse, kesinlikle Cennete giremez. Bir gayrimüslim, lâ ilâhe illallah dese de
Cennete giremez. İmanın altı şartına inanma mecburiyeti vardır. İnanmak da
yetmez, ayrıca beğenerek söylemesi gerekir. Dil ile söylemesi de yetmez, kalble
tasdik etmesi de şarttır. İmanın alameti, farzları yapıp haramlardan
sakınmaktır. Eğer haramdan sakınmaya önem vermiyorsa, yine iman sahibi olamaz.
Bir hadis-i şerifte, (Ancak ihlâsla, Lâ ilâhe illallah diyen Cennete girer)
buyuruluyor. Demek ki, ihlâssız söylenince değeri olmuyor. Peki, ihlâs
nedir? Bunu da peygamber efendimiz açıklıyor, (İhlâs, haramlardan sizi men
etmesidir) buyuruyor. (Bezzar, Hatib)
Şu halde, haramlardan kaçılmıyorsa, ihlâs yok demektir. Sadece ihlâs da
yetmiyor, bir de, kalb ile tasdik de gerekiyor. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Kalb ile tasdik edip, ihlâsla kelime-i şehadeti söyleyen Cennete girer.)
[Taberani]
Bir de bunları beğenmek şartı vardır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnanarak, beğenerek ihlâsla Lâ ilâhe illallah diyene Cennet vardır.) [İbni
Hibban]
Kalble tasdik, ihlâs, haramlardan kaçmak ve beğenmek de yetmiyor. Cennete gitmek
için başka şeyler de gerekiyor. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İhlâsla, “Rabbimin Allah, dinimin İslam ve Peygamberimin Muhammed
aleyhisselam olduğuna razıyım” diyen Cennete girer.) [İ.Ahmed]
Demek ki gayrimüslim, İslamiyet’i kendi dini olarak kabul etmezse, Muhammed
aleyhisselamı kendi peygamberi olarak kabul etmezse, Cennete giremez.
Cennete gitmek için bu kadar şartlar da yetmez. Amentü’de bildirilen
imanın altı esasına da inanmak şarttır. Biri noksan olursa, ötekilerinin kıymeti
kalmaz. Mesela Kitaplara iman şartındandır ki, Kur’an-ı kerimi kabul etmeyenin
imanı sahih olmaz. Yahut melekleri kız bilenin imanı sahih değildir. Onun için,
İslam âlimlerinin açıklaması olmadan, hadis-i şeriflere mana vermek çok yanlış
olur.
Sualde bildirilen hadis-i şerifte, (Nimetin bedeli Elhamdülillah)
buyuruluyor. Peki, sadece Elhamdülillah demekle nimetin bedelini vermiş
olur muyuz? Yani şükretmiş olur muyuz? Bir kimsenin eline bir miktar para geçse,
onunla şarap alıp içse, (Elhamdülillah, elime para geçti şarabımı alabildim)
dese, nimetin şükrünü eda etmiş olamaz. O nimeti dinin yasaklamadığı yerde,
hatta emrettiği yerlerde kullanırsa ancak o zaman şükretmiş olur. Elhamdülillah
demenin, yani şükrün kısa tarifi, İslamiyet’in emir ve yasaklarına uymaktır.
Hamd etmek
Sual: Nefsimize uyup günah işlediğimiz zamanlar da oluyor, bu zamanlar da
dahil, her halimize hamdolsun demek caiz midir?
CEVAP
Günahlar kast edilmeden, Elhamdülillahi alâ külli hâl yani her halimize
hamd olsun demek caiz olur. Küfre düşmek veya sapıtmak gibi haller de
düşünülünce, o zaman şöyle demelidir:
(Elhamdülillahi alâ külli hâl, sivel küfri ved-dalâl.)
Küfür ve dalalet hariç, her halden dolayı Allah’a hamd olsun demektir.
Şöyle demek de uygun olur:
(Elhamdülillahi alâ külli hâl. Ve eûzü billahi min hâli ehlinnâr.)
Bu da, (Her halden dolayı Allah’a hamd olsun. Cehennem ehlinin halinden Allah’a
sığınırım) demektir.
Hazret-i Ebu Bekre şükretmek
Sual: (Ebu Bekir’i sevmek ve ona şükretmek her mümine şarttır)
anlamında bir hadis var. Şükür sadece Allah’a olmaz mı?
CEVAP
Şükür, teşekkür etmek demektir. Bir iyilik edene memnuniyetini, minnetini
bildirmek demektir. İyilik edene bu hissi göstermek ve onu övmektir. Araplar
şükran derler. Teşekkür ederim demektir. İnsanlara da şükredilir. İki hadis-i
şerif meali şöyledir:
(İnsanlara şükretmeyen, Allahü teâlâya şükretmemiş olur.) [Tirmizi, İ.
Ahmed]
(Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür olur. İyiliği
gizleyen nankörlük etmiş olur.) [Ebu Davud]
Elhamdülillah demek
Sual: Her nimet için elhamdülillah demek gerekir mi?
CEVAP
Evet gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir nimet için "Elhamdülillah" diyen, nimetin şükrünü eda etmiş olur.
İki defa derse sevabı tazelenir. Üç defa derse, günahları affolur.) [Hakim]
(Bir Müslüman dünyadaki her şeye sahip olsa, "Elhamdülillah" dese, bu
"Elhamdülillah" sözü, o her şeyden daha kıymetlidir.) [Deylemi]
(Yiyip içince bir defa "Elhamdülillah" diyeni Allahü teâlâ Cennete
koyar.) [İbni Asakir]
(Yeni gömlek giyerken, "Hamd olsun O Allah’a ki, bedenimi örtecek ve
hayatımı güzel edecek şeyi bana nasip etti" diyen ve eskisini de birisine
veren, hayatında da, ölümünde de Allah’ın himayesinde olur.) [İ.Ahmed]
Hamd olsun demek
Sual: Nasılsın diyene, hamd olsun iyiyiz veya çok şükür iyiyiz demek kâfi
midir yoksa Allah’a hamd olsun, Allah’a şükürler olsun demek şart mıdır?
CEVAP
Allah’a hamd olsun, Allah’a şükürler olsun demek çok iyidir.
Bununla beraber İslam âlimleri, hamd olsun, şükürler olsun, çok şükür
gibi ifadeler kullanmışlardır.
Mesela İmam-ı Rabbani hazretleri, bazı mektuplarında Allah
kelimesini kullanmadan da hamd olsun diyor.
Hamd gibi, dua da Allah için yapılır. Allah’a dua ediyorum demek şart
değildir. Dua ediyorum demekle Allah adı kasten kaldırılmış olmaz.
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Allah’ın seçtiği, sevdiği kullarına selam olsun)
buyuruyor. Allah’ın selamı olsun demiyor.
Hamd gibi selam da Allah için olduğundan dolayı, Allah ismi kullanılmamıştır. Bu
bakımdan vesselam demek kâfi görülmektedir.
Kur'an-ı kerimde de, Allah’a şükür yerine, sadece şükür kelimesi kullanılmıştır:
(İnsanların çoğu şükretmez.) [Bekara 243, Yunus 60, Yusuf 38, Müminun 61]
(Az şükrediyorsunuz.) [Araf 10, Müminun 78, Secde 9, Mülk 23]
(Şükreden kimseleri mükafatlandıracağız.) [Âl-i İmran 145]
(İman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin?) [Nisa 147]
(Nuh, çok şükreden bir kul idi.) [İsra 3]
(Eğer şükrederseniz, nimetimi artırırım.) [İbrahim 7)
Şükretmek nasıl olur?
Sual: Şükür nedir? Allahü teâlâya nasıl layıkıyla şükredebiliriz?
CEVAP
Şükür, her nimetin Allah’tan geldiğini bilip yerinde sarf etmek ve dille de
hamd etmektir. Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, nimeti değil,
nimeti vereni görmektir. Nimet sahibinin emirlerine uyup yasakladıklarından
sakınmaktır. Bu da, kalb, dil ve diğer azalarla olur. Kalble iyiliğe niyet eder.
Dille hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükürse, Allahü teâlânın verdiği
nimetleri, onun sevdiği ve istediği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâya
layıkıyla şükretmek mümkün değilse de, şunlar yapılırsa, şükredilmiş kabul
edilir:
1- Bütün nimetlerin Allahü teâlâdan geldiğini bilmek. Allahü teâlâ, Musa
aleyhisselama buyurdu ki:
(Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse,
nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışmasıyla
bilip, benden bilmezse, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ. Gazali]
2- Nimetleri Allahü teâlânın istediği şekilde kullanmak. Mesela gözün
şükrü, ibretle bakmak, harama bakmamak ve Müslümanların, arkadaşların kusurunu
görmemektir. Kulağın şükrü, iyi şeyler dinlemek, kötü şeyleri, söylenilen
ayıpları dinlememektir.
3- Kendimiz dinin emir ve yasaklarına uyarken, diğer insanların da bu
nimetten istifade etmesini, hidayete ermelerini sağlamak için çalışmak.
4- Allahü teâlâ bir kula çeşitli nimetler verince, kulun buna layık
olmadığını düşünüp utanması şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür
olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ,
kusurlarımı örtüyor) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin
Allahü teâlânın bir lütfu olduğunu düşünmek de şükürdür.
5- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.
6- Nimetlerden istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.
7- Yapılan iyiliği anıp ihsan edeni övmek, yani dille de Elhamdülillah
demek.
8- Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(“Allahümme mâ esbaha bî min ni’metin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke
vahdeke, lâ şerîke leke, fe lekel hamdü ve lekeşşükr” duasını, gündüz okuyan o
günün, akşam okuyan o gecenin şükrünü ifa etmiş olur.) [M. Rabbani 3/17]
(Akşam okurken, esbaha yerine emsâ denir.)
9- Vasıtalara da şükretmek. Allahü teala nimetlerini, rızkımızı birileri
vasıtasıyla gönderiyor. Onlara teşekkür etmekle de, Allahü tealaya şükretmiş
oluruz. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanlara teşekkür etmeyen Allahü teâlâya şükretmemiş olur.) [İ. Ahmed]
Hamd etmek
Sual: Allah’a hamd etmenin, yani Elhamdülillah demenin hükmü nedir?
CEVAP
Yerine göre hamd etmenin hükmü değişir. Birkaç örnek verelim:
Vacib olduğu yerler:
Namazda hamd etmek vacibdir. Fatiha suresi okumakla hamd edilmiş olur.
Sünnet olduğu yerler:
Duaya başlarken, hutbede ve yiyip içtikten sonra hamd etmek sünnettir.
Müstehab olduğu yerler:
Duaların sonunda hamd etmek müstehabdır.
Mubah olduğu yerler:
Her hatırladıkça hamd etmek mubahdır.
Haram olduğu yerler:
Haram bir şeyi yiyip içtikten sonra hamd etmek haramdır.
Küfür olduğu yerler:
Domuz eti, şarap gibi kesin haram olan bir şeyi yiyip içtikten sonra hamd
etmek haramdır, hatta haramlığına önem verilmezse küfür olur.
Sayılmayan nimetler
Sual: Çok sıkıntıları olan bir Müslümanın, yine de şükretmesi gerekir mi?
CEVAP
Müslüman olmak en büyük nimete sahip olmak demektir. Bu nimete ne kadar
şükretsek azdır. Müslüman olan, nimetler içindedir. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruldu ki:
(Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, bitiremezsiniz.) [Nahl 18]
Allahü teâlâ, (Rahmetim gazabımı aştı) buyuruyor. (Deylemi)
Bu bakımdan, her işte müminin kârı çok olur. Birkaç örnek verelim:
1- Günahlar bire bir yazılırken, sevablar en az bire on yazılır. Bire
700’e kadar çıkar, hatta daha da fazla karşılık verilir. Bir âyet-i kerime
meali:
(Bir iyilik yapana on katı sevab verilir; bir kötülük ise ancak misli ile
[bire bir] cezalandırılır; kimseye haksızlık yapılmaz) [Enam 160]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Kim bir iyilik yapmayı düşünür de yapamazsa Allahü teâlâ, ona tam iyilik
etmiş gibi sevab yazar. Eğer o iyiliği yaparsa; 10, 700 ve çok daha fazla sevab
yazar. Eğer kötülüğü düşünür de yapmazsa, tam bir sevab yazar. Eğer o kötülüğü
yaparsa, sadece bir günah yazar.) [Buhari, Müslim]
2- İyilik yapmaya imkânı olmayan bir mümin, samimi olarak, (Şu dağ
altın olsa da, herkese dağıtsam) diye düşünse, sanki dağıtmış gibi sevaba
kavuşur; ama imkânım olsa şöyle hırsızlık ederdim, şöyle günah işlerdim diye
düşünse, o günahları işlemedikçe günah yazılmaz. Hatta günah işlemeye karar
verip, sonra Allah rızası için vazgeçse, sevab da alır.
3- Mümin hastalanıp ibadet edemez hale gelince, ona yine lütuflar yağmaya
başlar. Hastayken doğru dürüst yapamadığı amellere daha çok sevab kazanır. Bir
hadis-i şerif meali şöyledir:
(Mümin, hastalanıp ibadet edemeyince, Allahü teâlâ, günahları yazan soldaki
meleğe, “Onun günahlarını yazma” emri verir. Sevabları yazan sağdaki
meleğe de, “Ona sıhhatliyken yaptığı amellere verilen sevabların en güzelini
yaz, ben onun durumunu bilirim ve onu ben bu hale getirdim” buyurur.)
[İbni Asakir]
4- İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah akşam değişir.
Eğer kul sabah ve günün sonunda iyi iş işlemişse, aradaki günahlara bakılmadan
affedilir. Bu ne büyük bir ihsandır! Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Melekler, insanların amel defterlerini götürdükleri zaman, başında ve
sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar.) [Ebu
Ya’la]
5- Sevab veya günah yazılırken de melekler mümine lütufta bulunur. Mümin,
birkaç günah işler, sağdaki âmir olan melek soldakine günahları yazdırmaz, biraz
bekle, belki bir iyilik işler der. Kul, bir iyilik işleyince, şimdi yazalım der.
Bir iyiliğe on sevab verilir, o kişi üç günah işlemişse, ondan üçü çıkar, geriye
7 sevab yazılır. Bir hadis-i şerif meali:
(Sağdaki melek, soldaki meleğin âmiridir. Kul, bir iyilik yapınca, on sevab
yazar. Kötülük yapınca, sağdaki melek, soldaki meleğe (Bekle) der; o da, 6 saat
bekler. Eğer kul, istiğfar ederse, hiç günah yazmaz. İstiğfar etmezse, tek bir
günah yazar.) [Taberani, Beyheki]
6- Dört rekâtlık namazda yanılıp üç mü, dört mü kıldım diye şüphelenince,
üç kabul eder, bir rekât daha kılar. Secde-i sehv eder. Peygamber efendimiz,
böyle yapan kimse için, (Eğer beş rekât kılmışsa, melekler, bir rekât daha
ekleyip o namazı altı rekât olarak yazarlar) buyuruyor. (Müslim)
Bir rekât fazla kıldığı namaz boşa gitmiyor, yanına bir daha eklenerek iki rekât
namaz olarak takdim ediliyor. Hep böyle, müminin lehine hareket edilmektedir.
Bir kimse Allah’a bir adım yaklaşırsa Allahü teâlâ ona on adım yaklaşıyor. Hep
nimet içindeyiz.
7- Allah dostlarını sadece seven bile kurtulur. Silsile-i aliyye
büyüklerinden, Kâbe-yi muazzamayı görünce, (Ya Rabbi, bizi seveni dostun yap)
diye dua edenler oldu ve bu duaları kabul oldu. Demek ki, bu büyükleri seven
kurtulur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Dini sual sormakla dört kişi sevabda ortaktır:
a- Sual soranlar,
b- Cevap verenler,
c- Dinleyenler,
d- Bunları sevenler.) [Ebu Nuaym]
Gazetede, maillerde bunları okuyanlar, radyoda ise dinleyenler de, sevaba ortak
olur. Bir de, bir kimse gazete alamıyordur yahut bilgisayarı, maili yoktur,
okuyamıyordur. Radyoyu o saatte dinleyemiyordur. Fakat gazete alsaydım veya
bilgisayarım olsaydı da, bu sual ve cevapları okusaydım yahut radyoda
konuşulurken o saatte müsait olsaydım da dinleseydim diyordur. Böyle diyenler
de, diğerleri gibi sevaba kavuşur. Mesela, Osman Ünlü hoca konuşuyor, bir
mazeretle dinleyemeyen biri, (Ne iyi, nakle uygun suallere cevap veriliyor,
Osman hocadan ve ona bu imkânı verenlerden Allah razı olsun) derse, yine
sevaba ortak olur.
8- Ramazana kavuşmak büyük nimettir. Bir hadis-i şerif meali
şöyledir:
(Allahü teâlâ, Ramazanın ilk gecesi, müminlere rahmet eder. Rahmetle baktığı
kuluna da artık hiç azap etmez. Ramazanın son günü, oruç tutan müminlerin
hepsini affeder) [Beyheki] (Allahü teâlânın sıfatları da ebedi olduğu için,
razı olması, affetmesi de ebedidir. Bir defa rahmetle bakarsa, bir defa
affederse artık ona hiç azap etmez.)
9- Yatağa abdestli giren ölürse, şehit olur. Namaza kalkmak yahut yarın
faydalı işler yapmak niyetiyle uyuyanın uykusu ibadet olur. İki hadis-i şerif
meali:
(Âlimlerin uykusu ibadettir.) [İ. Gazali]
(Oruçlunun uykusu ibadettir.) [Deylemi]
10- Camiye giren bile nimete kavuşuyor. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Camiye giren, o andan itibaren namazda sayılır.) [İbni Ebi Şeybe]
11- Cuma günü ölen mümin bile kurtulur. Bir hadis-i şerif meali de
şöyledir:
(Cuma günü ölen mümin, şehit olur ve kabir azabından kurtulur.) [Ebu
Nuaym]
12- Ömründe bir kere günahtan sakınan, sonunda cennete gider. Bir hadis-i
şerif meali:
(Ömründe bir defa Allahü teâlâyı anan veya Ondan korkan Müslüman, Cehennemden
çıkar.) [Tirmizi]
13- İman eden kâfirin, kâfirken yaptığı iyilikler boşa gitmediği gibi,
yaptığı bütün günahları da affolur, hatta sevaba çevrilir. Bir âyet-i kerime
meali:
(Allahü teâlâ, kâfirken tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin
seyyiatını hasenata [günahlarını sevablara] çevirir. Allah çok affedici
ve çok merhamet sahibidir.) [Furkan 70] (Allahü teâlâ, (Affettiğim
kimseyi artık asla kınamam) buyuruyor.)
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]
14- Allahü teâlânın affetmediği günah yoktur. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah bütün günahları affeder.) [Zümer 53]
15- Allahü teâlâ, ahirette bile, yapılan cömertlikten veya başka
iyilikten dolayı kulunu affeder. Mahşer günü bir tek sevabı kalan mümin, tek
sevaba ihtiyacı olan başka mümine bağışlayınca Allahü teâlâ, ikisini de cennete
koymuştur. Cehennemden sorgu için çıkarılan bir kimseye, (Haydi tekrar
cehenneme) dendiği zaman, o mümin, ayağındaki zincirlerle koşarak cehenneme
gider. Cehenneme gidilirken koşulur mu diye sorulduğu zaman, (Dünyada ne
başımıza gelmişse, söz dinlememekten ileri gelmiştir, bari burada söz dinleyeyim
diye koşuyorum) demiş. Bu söz Allahü teâlânın hoşuna gider ve onu Cennete
götürün buyurur.