Sual: Tartışmanın zararları nelerdir?
CEVAP
Hakkı açıklamak niyetiyle de olsa, başkalarını mağlup etmek için yapılan
tartışmalar zararlıdır. Bir kimsede tartışmada galip gelme sevgisi, hakkı
karşısındakinin ağzından duymaktan daha sevimli gelirse, her kötülüğün içine
girmiş demektir. Tartışmayı kazanma arzusu, diğer kötülüklere sebebiyet verir.
Tartışmanın on zararı vardır:
1- Hasede yol açar:
Haset ise, ateşin odunu yediği gibi, iyilikleri yer. Tartışmada galip gelen de,
mağlup olan da zararlıdır. Mağlup olana, (Falanca senden daha ileri görüşlüdür)
denince, galip gelene haset etmeye başlar. Tartışmada galip gelen kimse, kendini
üstün görmeye başlar. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, kibredeni alçaltır,
tevazu edeni yükseltir) buyuruldu. (Taberani)
2- Hakkı küçük gösterir:
Tartışmacı, kendini üstün görme hastalığından kurtulamaz. Her zaman kendisinin
hakim olmasını ister. (Niye hep kendin konuşuyorsun) diyenlere, (Biz böyle
davranmakla ilmin izzetini koruyoruz) der. Hasmının bildirdiklerine önem vermez,
onun delillerini küçük görür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hakkı küçük görmek kibirdendir.) [İ.Gazali]
3- Kin tutmaya yol açar:
Fikrinin kabul edilmediğini gören tartışmacı, hasmına kin besler, bazen ömür
boyu onu affetmez. Kin felakettir. Hadis-i şerifte, (Mümin kinci olmaz)
buyuruldu. (İ.Gazali)
4- Gıybete sebep olur:
Tartışmacı, hasmının sözlerini naklederek, (O şöyle dedi, ben şöyle cevap
verdim) diyerek kendini gıybetten kurtaramaz. Halbuki gıybet etmek, ölü eti
yemek gibidir.
5- Övünmeye sebep olur:
Tartışmacı, galip gelirse, kendini övmekten kurtaramaz. (Şu delilleri
getirerek susturdum) diye kendini över. Halbuki, (Çirkin olan doğru, kişinin
kendini övmesidir). Bir âyet meali:
(Allahü teâlâ, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.) [Lokman18]
Arkadaşını mağlup etmekle övünen bir cemiyette, kardeşliğin tesisi mümkün olur
mu? Övünmek, başkasını hakir, aşağı görmekten ileri gelir. Halbuki hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Din kardeşini hakir görmek, kötülük olarak yeter.) [Müslim]
6- Kusur araştırıcı olur:
Tartışmacı, hasmını yenmek için onun gizli kusurlarını araştırmaktan kendini
alamaz. Halbuki başkalarının kusurlarını araştırmak günahtır. Tartışmacı,
hasmının bedeni kusurlarını ima ile de olsa söyler. Mesela; hasmı gözlüklü ise,
(Bu gerçekler gözlükle görülmez) diyerek hasmının, gözündeki, bedeni kusurunu
ilmi noksanlığı için bir özür sayar.
7- Zarara sevindirir:
Tartışmacı, hasmının kötü duruma düşmesine sevinir. Halbuki hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Kendisi için sevdiğini, din kardeşi için sevmeyen kâmil mümin olamaz.)
[Buhari]
8- Riyaya yol açar:
Tartışmacı, zahiren hasmına sevgi gösterir ise de, bunun yalan olduğunu
bilir. Bu ise münafıklık alametidir. Tartışmacı halkın gözüne girmeye çalışır.
Bu ise riyadır. Hadis-i şerifte, (Riya küçük şirktir) buyuruldu.
(Taberani)
9- Hakkı inkâra yol açar:
Hakkın hasmının ağzından çıkmasına nefret eder. Bu ise felakettir. Hadis-i
şerifte, (Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat
edendir) buyuruldu. (Buhari)
10- İnada sebep olur:
İnat da, nefrete, düşmanlığa yol açar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Din kardeşine itiraz etme, boş konuşma, [üzücü] şaka yapma ve
verdiğin sözden cayma!) [Tirmizi]
Münakaşanın zararları
İtiraz etmeyi âdet haline getirmek, “Hayır öyle değildir” demek, çok
çirkindir. Mesela, biri, (Havanın sıcaklığı 25 derece) dese, buna, (Hayır 30 dan
aşağı değil) demek, onun sözüne itirazdır. Çünkü böyle söylemek, (Sen
bilmiyorsun, bu işten sen anlamazsın, sen ahmaksın, ben akıllı ve bilgiliyim)
demektir. Bu ise, kendini büyük görüp, başkalarına hücum etmektir. Lüzum yokken,
karşımızdaki şahsın kusurlarını bulup kendisine göstermek günahtır. Çünkü onun
hatasını söylemekle üzmüş ve kalbini kırmış oluruz. Zaruretsiz incitmek
haramdır. Böyle hususlarda başkasının hatasını söylemek gerekmez. Susmak ise
imanın kemalini gösterir. Malik bin Enes hazretleri, (Tartışmanın dinde yeri
yoktur. Tartışma kalbleri katılaştırır, kin ve nefret doğurur) buyurdu. (Çok
sevdiğin sadık bir dostunu, tartışarak bir defacık kızdır, ondan sonra başına
gelecek felaketi gör) demişlerdir.
Bir insanın hiç günahı olmasa, insanları doğru yola davet ediyorum diye
tartışmaya girse, bu hareketi günah olarak ona yeter. İtirazı, tartışmayı huy
edinen kimse mürüvvetsiz olur.
İmam-ı Gazali hazretleri, (Ancak şöhret için uğraşan, tartışmayı sever. Şöhret
ise afettir) buyurdu. Münakaşa, dostun dostluğunu azaltır, düşmanın düşmanlığını
artırır. Salih mümin kibirli olmaz, vakar sahibidir, dünya işlerinde kolaylık
gösterir. Din işlerinde sağlam olur. Hiç münakaşa etmez!
Kötü ile münakaşa etme, seni üzer.
Halim ile münakaşa etme, sana küser.
Enes bin Malik hazretleri bildiriyor: Biz bir gün dini bir konuda tartışırken,
Resulullah efendimiz yanımıza geldi. Bize öyle öfkelenmişti ki, hiç böylesini
görmemiştik. Buyurdu ki:
(Bırakın tartışmayı! Sizden öncekiler sırf bunun yüzünden helak oldu.
Tartışmanın faydası yoktur, tartışma zararlıdır. Mümin münakaşa etmez. Münakaşa
edene şefaat etmem.) [Taberani]
Haklı olduğu halde tartışmayı terk etmek, haksız olduğu halde, tartışmayı terk
etmekten daha zordur. Bu bakımdan haklı olduğu halde münakaşayı terk etmek daha
çok sevaptır.
Dostlar arasındaki kin ateşini körükleyen münakaşadır. Münakaşa, karşıdaki
insanı cahil yerine koymak, sen bilmezsin, ben bilirim demektir. Cahillikle
suçlanan herkes az veya çok kızar. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlânın en çok
buğzettiği kul, tartışmada ileri gidendir) buyurulmaktadır. Münakaşa,
dostların azalmasına, hasımların çoğalmasına sebep olur. Hasan-ı Basri
hazretleri buyurdu ki:
(Bin kişinin dostluğuna, bir kişinin düşmanlığını satın alma!)
Münakaşa, kendisinin akıl, fazilet ve ilimde üstünlüğünü ispata çalışmaktır. Bu
ise karşıdakini cehalet ve ahmaklıkla itham etmektir. Bu da düpedüz
düşmanlıktır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Münakaşa etmeyen, kimseyi incitmeyen kimse Cennete girer.) [Tirmizi]
(Konuşurken itiraz etmeyene veya haklı olduğu halde, münakaşayı terk edene,
Cennette bir köşk verilir.) [Taberani]
(Haklı da olsa, münakaşayı terk etmeyen, hakiki imana kavuşamaz.) [İbni
Ebiddünya]
(Mücadelede ısrar edeni Allahü teâlâ sevmez.) [Buhari]
(Fitnesinden emin olunmayan mücadeleyi terk ediniz.) [Taberani]
Dört grup insan vardır
Bilgi yönünden insanlar dört gruba ayrılır:
1- Bildiğini bilen,
2- Bildiğini bilmeyen,
3- Bilmediğini bilen,
4- Bilmediğini bilmeyen.
Bildiğini bilen: Böyle kimseler makbuldür. Kendinden emindir. Cesurdur, bir
çok işi başarır. Bir arkadaş var. Bilgisayar dahil, “Her aleti çalıştırabilirim,
çünkü bunu da benim gibi bir insan yapmıştır” diyor ve kendinden emin olduğu
için de başarabiliyor.
Bildiğini bilmeyen: Böyle kimseler ikaza muhtaçtır. Çekingendir. Ben bu işi
başaramam diye korkar. Gerekli ikaz yapıldığında o işi rahat başarır. Mesela
yine bir arkadaşım var. Bilgisayardan anlamam, o bana konuşmaz dedi. Yanına bir
otur dedim, patlar, çatlar diye cesaret edemedi. Israr ettim, “Bunun bilgi ile,
kültür ile ilgisi yok. Azıcık cesaret yeter” dedim. Şimdi bilgisayarı rahat
kullanıyor.
Bilmediğini bilen: Böyle kimseler haddini bilir. Her şeye burnunu sokmaz.
Kendi işi ile meşgul olur. Böyle kimseler her zaman takdir görür.
Bilmediğini bilmeyen: Böyle kimseler hem kendine, hem topluma zarar verir.
Hem bilmez, hem de bilmediğini bilmez. Yani hem kel, hem foduldur. Her şeye
burnunu sokar. Burnu da pislikten kurtulmaz.
Kendileri ile ilişki kurmak yönünden insanlar dörde ayrılır:
1- Tavşan pisliği gibi olanlar.
2- Gıda [besin] gibi olanlar.
3- İlaç gibi olanlar
4- Hastalık gibi olanlar.
Tavşan pisliği gibi olanlar: Ne kokar, ne bulaşır. Hiç kimseye yararı ve
zararı dokunmaz. Varlıkları ile yoklukları arasında fark olmayan kimselerdir.
Gıda gibi olanlar: Herkesin her zaman ihtiyaç duyduğu kimselerdir. Böyle
kimseleri arayıp bulmalı, bulunca da, kaybetmemek için gerekli tedbirleri
almalıdır.
İlaç gibi olanlar: Ancak ihtiyaç zamanında işe yararlar. Böyle kimseleri de
ihmal etmemelidir.
Hastalık gibi olanlar: Bu tip insanlara hiç ihtiyaç olmaz. Fakat, kendileri
insanlara musallat olurlar, bulaşırlar. Bunlardan kurtulmak için, müdara etmek
gerekir.
Münakaşa etmek dostluğu giderir
Sual: Bazı kimseleri dini konuda ikna edemiyorum. Ne yapayım?
CEVAP
Ehil olmayan kimselerle, dini sohbet yapmamalı, uygun olanlara kitaptan
okumalı, hiç kimseye din üzerinde, kendi görüşünü söylememeli, münakaşadan da
uzak durmalıdır! Uygun insanlara, ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli
kitaplarından vermeli, kendini aradan çekmelidir. Hakikat Kitabevi’nin yayınları
bu kıymetli eserlerden derlenerek hazırlanmıştır. www.hakikatkitabevi.com
adresinden okunabilir, temin edilebilir.
Hatasını kabul etmek fazilettir
Sual: İnsan hatalı da olsa hatasını kabul etmiyor. Hatamı kabul edebilmem
için ne yapmam gerekir?
CEVAP
İnsanın nefsi, daima kendini haklı çıkarmaya çalışır. Bir işte, hatalı olup
olmadığımızı anlamamız belki biraz zordur. Hadis-i şerifte, kendimize
yapılmasını uygun bulmadığımız bir şeyi, başkasına da yapmamamız, kendimize
uygun gördüğümüz şeyi, mümin kardeşimize de uygun görmemiz emredilmektedir. Bir
hadisede hemen kendimizi, karşımızdaki şahsın yerine koymalıyız. (Onun yerine
ben olsaydım, ne yapardım?) diye düşünmeliyiz. Böyle düşünmek, hadisenin üzücü
neticelenmesine mani olur.
Bir genç anlattı:
"Benden yaşlı biri, bir hadiseden dolayı, beni nerede yakalasa dövecekti. Öyle
bir köşeye sıkışmıştım ki, nereye kaçsam yakalayabilirdi. Doğru yanına gittim,
özür dileyecektim. Daha yanına varır varmaz (Kollarımı kırdın. Aman diyene kılıç
çekilmez) dedi. Hatamı kabul ederek yanına gittiğim için onun hatamı affederek
büyüklük göstermekten başka çaresi kalmadı. Ben de dayaktan kurtulmuş oldum."
Özür dileten söz
Bir tanıdık da şunu anlattı:
"Çocuklarım çok yaramaz oldukları için komşuları çok rahatsız ediyorlardı. Bir
gün çocukların gürültüsü komşumun artık boğazına kadar gelmiş, mahkemeye verip
bizi evden çıkarmaya karar vermiş. İşten dönünce hadiseyi öğrenip evine gittim.
Komşu, hâlâ teskin olmamış yüzü asık duruyordu. (Kırdığınız yumurta kırkı geçti)
diyerek bağırmaya çalıştı. Yavaş sesle (Bir dakika komşu) diyerek teskine
çalıştım. Dedim ki:
- Kiralık bir ev buldum. Hemen çıkıyoruz. O kadar suçluyuz ki, özür dilemeye
bile utanıyoruz. Çocuklara bağırmışsınız. Sizin yerinizde ben olsaydım, daha
kötüsünü yapardım. Dillerini koparır, gırtlaklarını sıkardım, durmadan
tepiniyorlar. Sizin yerinizde ben olsaydım bugüne kadar asla sabredemezdim.
Evdeki eşyaları sokağa atardım. Siz yine çok iyi bir kimseymişsiniz ki
efendiliğinizi bozmadınız.
Komşunun sakin sakin dinlediğini görünce devam ettim:
- Sizdeki komşuluk anlayışı, tam İslam ahlakına uygundur.
Malik bin Dinar hazretlerinin Yahudi komşusunun evine sızan lağım kokusuna nasıl
sabrettiğini anlattıktan sonra dedim ki:
- Gerçekten siz evliya gibi adamsınız. Bugüne kadar sabretmeniz, sizin
büyüklüğünüzden, iyiliğinizden, Müslümanlığınızdan geliyor.
Bunları anlattıktan sonra komşu, adeta kendini suçlu hissetmeye başladı.
(Sinirliydim. Çocuklara bağırdım. Özür dilerim) dedi. Çocukların daha küçük
olduğunu, bu kadar gürültülerine katlanmak gerektiğini bildirdikten sonra
(Beterin beteri vardır. Siz gidince iyisi mi gelecek? Sizin gitmenize razı
değiliz. Buradan taşınmayın!) dedi."
Arkadaşın hatasını kabul etmesi ve bunu güzellikle anlatması kötülükle
neticelenecek bir hadiseyi önlemiş oldu. Eğer arkadaş, çocukların kusurunu
söylemeseydi. Komşusu söyleyecekti. Komşusu söylemeden arkadaşın söylemesi
vaziyeti değiştirmiştir.
O halde başkasının bizim için yapacağı suçlamaları, ona fırsat vermeden kendimiz
söylemeliyiz. Hatamızı kabul etmek, karşımızdakine saygı duymak bir şey
kaybettirmez. Aksine çok şey kazandırır. Atalarımız (El öpmekle dudak aşınmaz)
buyurmuşlardır. Hatada ısrar etmemek büyük fazilettir. Peygamber efendimiz haklı
olduğu halde, ev içindeki ve ev dışındaki eziyetlere katlanmıştır. Hanımlarına
(Siz haklısınız) diyerek onları üzmemiştir. İslam ahlakını örnek alarak
hatamızı kabul etmek faziletini göstermeliyiz!.
Hakkı kabul etmekte inat etmemeli
Sual: Münakaşa ettiğim arkadaşın haklı olduğunu anlıyorum. Fakat yenilgiyi
kabul etmemek için, hayır öyle değildir diyorum. Bunun mahzuru nedir?
CEVAP
Doğru olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini aşağı
görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset etmek gibi sebeplerden
meydana gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz. Hakkı kabul
edememek kibirdendir. Kibir ise büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.)
[Buhari]
(Hakkı küçük görmek kibirdendir.) [İ.Gazali]
Mümin kibirli olmaz; fakat vakar sahibi olur. Vakarlı kimse, dünya işlerinde
kolaylık gösterir. Din işlerinde sağlam olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin vakarlı ve yumuşak olur.) [Beyheki]
Hiç kimse ile münakaşa etmemeliyiz!
(Allahü teâlâ, mücadelede ısrar edeni sevmez.) [Buhari]
(Haklı iken, münakaşayı terk edene, Cennetin ortasında bir köşk verilir.)
[Taberani]
(Mücadelede ısrar edenler hariç, hiç kimse, hidayete kavuştuktan sonra
sapıtmaz.) [Beyheki]
(Haklı da olsa, münakaşayı terk etmeyen, hakiki imana kavuşamaz.) [İbni
Ebiddünya]
Münakaşa, dostların azalmasına, hasımların çoğalmasına sebep olur. Hasan-ı Basri
hazretleri buyurdu ki:
(Bin kişinin dostluğuna, bir kişinin düşmanlığını satın alma!)
Münakaşa, kendisinin akıl, fazilet ve ilimde üstünlüğünü ispata çalışmaktır. Bu
ise karşıdakini cehalet ve ahmaklıkla itham etmek demektir. Bu düpedüz
düşmanlıktır. Kendini karşısındakinden üstün görmek ise kibirdir. Mahzurludur.
Münakaşa her yönden mahzurludur. Münakaşa güzel ahlakın zıddıdır. Halbuki
müslüman güzel ahlaklı olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel
ahlakla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]
İyi insanın vasıfları
İyi insan, kimseyle münakaşaya girmeyen, herkesle iyi geçinen kimsedir. İyi
insan, yani müslüman, her işinde Allah’tan korkar, titrer. Allahü teâlânın
sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Sabreder, affeder. Her
geçimsizlikte, her sıkıntıda, kusuru kendisinde görür. Her nefeste Rabbini
düşünür. Gaflet ile yaşamaz. Bir kalbi incitmekten korkar. Kalbleri Allahü
teâlânın evi bilir. Hafız-ı Şirazinin, (Dostlara doğru söylemeli, düşmanları
güler yüzle ve tatlı dil ile idare etmelidir) sözüne uyar. Dinlerine ve
dünyalarına zarar gelecek şeylerden sakınır. Herkese karşı, güler yüzlü, tatlı
dilli olur. Af dileyeni affeder. Hiç kimse ile münakaşa etmez. Bilir ki,
münakaşa etmek, dostluğu giderir, düşmanların çoğalmasına sebep olur. Fitne
çıkarmaz, dost ile de, düşman ile de tatlı konuşur, herkesle iyi geçinir.
Kimsenin sözüne karşı gelmez. Herkese yumuşak söyler, sert konuşmaz. Hadis-i
şerifte, (Mümin vakarlı ve yumuşak olur) buyuruldu. Münakaşa edenlerin
yanında oturmaz!
İyi huylu olmak için ve iyi ahlakını muhafaza edebilmek için, salih kimselerle,
iyi huylularla arkadaşlık etmelidir. Hadis-i şerifte, (Kişinin dini,
arkadaşının dini gibi olur) buyuruldu. Ahlakı bozan kitap, gazete, radyo ve
TV’den sakınmalıdır.
Malı, mevkii hayır için arayan ve hayır işlerde kullanan, rahata, huzura
kavuşmuştur. Hadis-i şerifte, (Dünyada, yolcu gibi yaşa, öleceğini unutma)
buyuruldu. Vaktin kıymetini bilip gece-gündüz ilim öğrenmelidir! İlim, ibadet
içindir. Kıyamette işten, ibadetten sorulur, çok ilim öğrendin mi diye sorulmaz.
İş ve ibadet de ihlas elde etmek içindir. Evliyadan bir zat, (Bir kimsenin veli
olduğu; tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, cömertliği, münakaşa etmemesi,
özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesi ile anlaşılır) buyurmuştur.
İbni Abbas hazretleri buyurdu ki:
(Aklın başı, kendisine zulmedeni affetmek, kendinden aşağıda görünene tevazu
göstermek, düşündükten sonra konuşmaktır. Akılsızlığın başı ise, kendini
beğenmek, lüzumsuz yere konuşmak ve kendisinin yaptığı şeylerde insanları
ayıplamaktır. Hadis-i şerifte, (Akıllı şu kimsedir ki, açıkta yapınca
utanacağı işi gizli yerde de yapmaz) buyuruldu. Hikmet ehli, ibadetlerini
ihlasla yapan, insanlarla iyi geçinen, onlara iyilik eden ve belalara sabredenin
akıllı olduğunu bildirmiştir.
Hakkı kabul etmek
Sual: Bazen bir hususta çocuğumla konuşurken, yanıldığımı anladığımda hatamı
kabul edemiyorum. Uygun mu?
CEVAP
Hakkı söyleyen kim olursa olsun kabul etmelidir.! Çocuğumuz da söylese,
cahil biri de söylese, itiraz etmeden kabul etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
(Hakkı söyleyen kimse, küçük-büyük ve hoşlanılmayan bir kimse de olsa kabul
et, bâtılı da reddet!) [Deylemi]
Bir hususta körü körüne inat etmek çok kötüdür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bilmediği bir hususta inat edene, inadından vazgeçene kadar Allahü teâlâ
gadap eder.) [İ.Ebiddünya]