Başlık![]() |
Yazı |
---|---|
Hoşgörülü olmak |
Hoşgörülü rumuzlu biri, hoşgörüsüz dediklerini şöyle sorguya çekiyor: |
Hoşkadem |
Güzel ayaklı, uğurlu. |
Hoşneva |
Güzel sesli. |
Hoşnigar |
Tatlı, güzel bakışlı. |
Hoyratlar |
Git işine, işine! |
HPV |
Makat ve vajen etrafında siğiller şeklinde kendini gösterir. Tedavi lokal ya da siğillerin cerrahi girişimiyle alınması ile mümkündür. |
Huban |
Güzeller. Güzel olan. |
Hubb-ı Dünyâ |
Dünyâ sevgisi. Ölümden sonra işe yaramayacak olan şeylere düşkün olmak. Dünyâ; haramlar, mekruhlar ve Allahü teâlâyı unutturan her şeydir. (Bkz. Dünyâ) |
Hubb-i fillah ve buğd-i fillah |
Sual: Hubb-i fillah buğd-i fillah ne demektir? |
Hubb-ı Fillâh ve Buğd-ı Fillâh |
Allahü teâlâ için sevmek ve Allahü teâlâ için düşmanlık etmek. |
Hubb-ı Riyâset |
Makam ve mevki sevgisi. |
Hubb-ı Sivâ |
Allahü teâlâdan başka şeylerin sevgisi. ( Bkz. Mâsivâ) Olup nâdim elim çektim hevâdan, Pâk ettim kalbimi hubb-ı sivâdan. Yüzüm dergâhına döndüm ilâhî, Kapundan etme red, bu pür günâhı. |
Hubeyb Bin Adiy |
Darağacında ilk namaz kılan sahâbî. |
Hübeyret-ül-Basrî |
Çeştiyye yolunun büyüklerinden. Zâhirî ve bâtınî ilimler sâhibi bir velî idi. Huzeyfetü'l-Mer'âşî hazretlerinin halîfelerinin ileri gelenlerindendir. Künyesi Emîrüddîn olup, hakkındaki... |
Huccet |
1. Senet, vesîka, delîl, burhân. (Bkz. Delîl) |
Hüccet |
Senet, vesika, delil. |
Huccet-ül-İslâm |
1. Üç yüz bin hadîs-i şerîfi, senetleri (rivâyet edenleri) ile birlikte ezberden bilen büyük İslâm âlimi. |
Hücre |
|
Hücre-i Seâdet |
Medîne-i münevverede Mescid-i Nebevî içinde Peygamber efendimizin mübârek kabirlerinin bulunduğu oda. Peygamber efendimizin sağlığında burası, hanımlarından hazret-i Âişe vâlidemizin odasıydı. Peygamberimiz burada vefât etti. "Peygamberler vefât ettikleri yere... |
Hucurât Sûresi |
Kur'ân-ı kerîmin kırk dokuzuncu sûresi. |
Hucvîrî |
Büyük velîlerden. İsmi Ali olup, babasınınki ise Osman'dır. El-Cullâbî, El-Hucvîrî, El-Gaznevî nisbeleri vardır. Künyesi Ebü'l-Hasan'dır. Seyyid olup hazret-i Ali'nin onuncu batından torunudur. Dafâ Genc-i Bahş diye de anılır.... |
Hud |
Büyük, çok hürmet eden. |
Hud Aleyhisselam |
Yemen’de bulunan Âd kavmine gönderilen peygamber. Nûh aleyhisselamın oğlu
Sâm’ın neslindendir. Bir ismi de Âbir olup, lakabı Nebiyyullahtır. Kur’ân-ı
kerîmde ismi bildirilen peygamberlerdendir. |
Hûd Aleyhisselâm |
Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden. |
Hûd Sûresi |
Kur'ân-ı kerîmin on birinci sûresi. Mekke-i mükerremede indi. Yüz yirmi üç âyet-i kerîmedir. |
Hudâ |
Varlığı kendinden olup, başkasına muhtâc olmayan Allahü teâlâ. Niçin küfrân eder insan, Hudâ nîmet verir iken, Utanmayıp eder isyân, kâmûyu ol görür iken, Beher an hamd ü şükretmez, dahi insanı fikretmez, Her gün hakkı zikretmez,... |
Hudâ Rabbim |
Hudâ Rabbim, nebim hakkâ Muhammeddir Resulullah |
Hüdâvendigâr |
Hükümdâr, sultan, âmir, hâkim. |
Hüdayi |
Hüdânın kulu. |
Hudû |
Boyun eğmek, alçak gönüllülük. Kalbde devamlı olan Allah korkusu. Allahü teâlâya itâat etmek. |
Hudûd |
Miktârı, dinde kesin ve açıkça bildirilmiş cezâlar. (Bkz. Had) |
Hudûr |
Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyin kalbde bulunmaması. Allahü teâlâ ile berâber olmak, O'nu unutmamak. (Bkz. Huzûr) |
Hukemâ |
Din bilgilerini, fen bilgileri ile isbat eden mü'minler. (Bkz. Hakîm) |
Hükm (Hüküm) |
Bir dâvâ, bir mes'ele, bir kişi hakkında verilen karar, emir. |
Hükm-i Küllî |
Allahü teâlâya âit hüküm, emir. |
Hükm-i Müleffak |
Helâl ve haram, emir ve yasak, ibâdet ve tâatte, belli bir mezhebin hükümlerine uymayıp, birkaç mezhebin hükümlerini karıştırarak kolayına geleni seçtiği hüküm. (Bkz. Telfîk) |