Sual: Kur’an-ı kerimi herkes anlayabilir mi, yoksa Resulullah
efendimizin açıklaması şart mıdır? Bir de, meal okumakla anlaşılabilir mi?
CEVAP
Kur’an-ı kerimi tam olarak yalnız Resulullah anlamıştır. Çünkü muhatabı Odur.
Kur’an Ona gelmiştir. Ondan başkası tam anlayamaz. Onun için Allahü teâlâ
buyuruyor ki:
(İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]
Açıklamak, âyet-i kerimeleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak
demektir. Bırakın bizleri, ümmetin âlimleri de, âyetleri anlayabilselerdi ve
kapalı olanları açıklayabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahy
olunanları tebliğ et der, açıklamasını emretmezdi. Bu ve benzeri âyetlere
rağmen, (Resulullah Kur’anı getirmekle işi bitmiştir, o bir postacı idi) diyen
mezhepsiz türediler vardır. Eshab-ı kiram, ana dilleri Arapça olduğu halde, bazı
âyetleri anlayamayıp, Peygamber efendimize sorarlardı. Resulullah, Kur’an-ı
kerimin tefsirini Eshabına bildirmiştir. Eshab-ı kiramın bildirdiğinden başka
türlü söyleyenler, dalalete, hatta küfre düşer. Tefsir, yoruma değil, nakle
dayanır.
M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Bir gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir’e ince marifetleri, onun
seviyesine göre anlatıyordu. Yanlarına Hazret-i Ömer gelince, konuşma üslubunu
onun da anlayacağı şekilde değiştirdi. Hazret-i Osman gelince, yine konuşma
tarzını değiştirdi. Hazret-i Ali de gelince konuşmasını, hepsinin anlayacağı
tarzda değiştirdi. Resulullahın her defasında konuşma üslubunu değiştirmesi,
oradaki zatların istidatlarının farklı oluşlarından meydana gelmiştir. (1/59)
Hadis-i şeriflerde, (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer olurdu),
(Osman’ın şefaati ile Cehennemlik 70 bin kişi sorgusuz Cennete girecek) ve
(Ben ilmin şehriyim Ali de kapısıdır) buyuruldu. Her üçü de bu derece
yüksek olduğu ve Arabiyi çok iyi bildiği halde, Hazret-i Ebu Bekir’e anlatılan
tefsiri bile anlayamadılar. Çünkü Peygamber efendimiz herkese derecesine göre
anlatıyordu.
İki hadis-i şerif meali:
(İnsanlara akıllarına, anlayışlarına göre söyleyin, inkârcı olmasınlar,
Allah’ı ve Resulünü yalanlamasınlar.) [Buhari]
(Aklın alamayacağı şeyi söylemek, fitneye sebep olabilir.) [İbni Asakir]
Şahsi görüşe göre tefsir yapmanın büyük zararını iyi bilen Hazret-i Ebu Bekir,
(Kur’an-ı kerimi kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi
gök gölgeler) buyurmuştur. (Şir’a)
Kur’an-ı kerimi, Arapça bilen de tam anlayamaz. Dil bilmek ayrı, ilim bilmek
ayrıdır. Türkçe bilen, tıp, hukuk, fen bilgisini anlayabilir mi? Hadis-i
şerifte, (Kur’an, Allah’ın metin ipidir. Manalarının hepsi anlaşılmaz)
buyuruldu. Kur’an-ı kerim çok veciz olup, bitmez tükenmez manalarının bulunduğu,
bütün manaları bildirilse bile, yazmak için kağıt ve mürekkep bulunamayacağı
şöyle bildirilmektedir:
(De ki, Rabbimin [hikmetli] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o
kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.)
[Kehf 109]
Mevduat-ül-ulum’da deniyor ki:
(Kur’an ilmi, içinde şaşılacak, akıllara durgunluk verecek, sayısız acayip
haller bulunan engin bir denizdir. Ondaki her ilmi öğrenmek, sırrına erişmek
imkansızdır.)
İnsanların yazdığı anayasayı bile anlamak için hukukçulara gidiliyor. Bir
kanundan bile herkes aynı şeyi anlamazken, Allah’ın kelamını nasıl anlayabilir?
Meal okumakla anlaşılamaz
Meal okuduğunu söyleyen bir okuyucu, (Yalnız senden yardım dileriz.
Fatiha 5, Yalnız Allah’a güvenin, Maide 23, Yalnız benden korkun
Bekara 40, âyetleri pek açıktır. Herkes anlar. Neresi açıklansın?) diye
sordu.
(Yalnız senden yardım dileriz) dedikten sonra, birinden bir bardak su
istesek bu âyete aykırı mıdır, değil midir? Hangi hususta başkasından yardım
istemeyeceğiz? Bunlar açık değildir.
(Yalnız Allah’a güvenin) buyuruluyor. Ne hususta Allah’a güveneceğiz? Bir
doktora muayene olsak, ilaç verse, güvensek, bu âyete aykırı olur mu?
Topkapı’dan Sirkeci’ye giden tramvaya binsek, (Bu tramvay, bizi Sirkeci’ye
götürür) desek, Allah’tan başkasına mı güvenmiş olacağız? Demek ki güvenmenin
izahı gerekir.
(Yalnız benden korkun) buyuruluyor. Başka bir âyet-i kerimede,
(İnsanlardan korkmayın, benden korkun) buyuruluyor. (Maide 44)
Hırsızdan, hainlerden ve yılandan korksak bu âyete aykırı olur mu? Demek ki
açıklaması gerekli.
(Namaz kılın, zekat verin) buyuruluyor. (Hac 78, Nur 56) Namazın
nasıl, kaç rekat kılınacağı, zekatın nasıl, hangi mallardan verileceği açık
değildir. Bütün bunlar, hadis-i şeriflerle ve âlimlerin açıklaması ile
anlaşılmıştır.
Fetih suresinin, (Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir) mealindeki
10. ve Bekara suresinin, (Doğu da, batı da Allah’ındır, nereye dönerseniz
Allah’ın yüzü oradadır) mealindeki 115. âyet-i kerimesinin tevile ihtiyacı
vardır.
Yine mealen buyuruluyor ki:
(Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir.) [Araf 155,
İbrahim 4]
Bu âyetleri okuyan bir dinsiz, (Doğru yola getiren ve sapıttıran Allah olduğuna
göre, beni de dinsiz yapan Odur. Benim bunda ne suçum var) diyebilir. Bu
bakımdan hadis-i şeriflere ve âlimlerin açıklamasına ihtiyaç vardır.
Nitekim, âyetlerden anladığına uyup, (Hayır ve şer Allah’tan olduğuna göre, bize
günah işleten de Allah’tır. Biz günahlardan mesul değiliz) diyenler çıkmıştır.
İşte bu tehlikeyi önlemek için Peygamber efendimiz, gerekli açıklamayı
yapmıştır. Âlimler de bunları açıklamış, artık, bahane kalmamıştır. Kur’an-ı
kerimi anlamak için açıklamaya ihtiyaç olduğunu bizzat Hak teâlâ bildiriyor:
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]
(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]
(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Araf 158, Nur 54]
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.)
[Muhammed 33]
(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa
13,14]
(Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat
etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler.) [Ahzab 66]
Tefsirler ve Diyanet
Diyanetin hazırladığı (Kur’an-ı kerim ve Türkçe Anlamı) isimli
tercümenin önsüzünde deniyor ki:
(Kur’an-ı kerim, Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Kur’an-ı
kerimde muhtelif manalara gelen lafızlar vardır. Böyle bir lafzı tercüme etmek,
çeşitli manalarını bire indirmek olur ki, verilen tek mananın murad-ı ilahi
olduğu bilinemez.)
Prof. Dr. M.Sait Yazıcıoğlu da, Diyanet İşleri Başkanı iken, 8 Ocak 1989
gün ve 01/924/008 sayılı açıklamasında, (Sadece Başkanlığımızca yayınlanmış olan
Kur’an-ı kerim mealinde değil, diğer meallerde de, bazı hatalar bulunmaktadır)
demişti.
Hiç hata olmasa bile, meale “Allah kelamı” denmez. Kur’an-ı kerimin başka
dillere yapılan çevirmelerine Kur’an denmez. Bunlara, Kur’an-ı kerimin meali
denir. Bunlar, Kur’an diye okunamaz. Bunları, Kur’an diye okumak sevap olmaz,
günah olur. İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
(Kur’an-ı kerim tercümesini, Kur’an-ı kerim yerine okumak haramdır.)
[Fetava-i fıkhiyye s. 37]
Dinde reformcuların, (Allah’ın muradı şudur) demeleri cehaletlerini gösterir.
Eğer murad-ı ilahi tek olarak anlaşılsaydı, birbirinden farklı mezhepler meydana
gelmezdi. Farz Allah’ın emridir. Her çağa göre yazılacak tefsirde abdestin
farzları kaç olarak bildirilecektir? Bir hak mezhebe göre açıklansa yenilik
olmaz. Farklı açıklansa dini değiştirmek olur. Böyle, içinde şahsi düşünce
bulunan tefsirler okunmaz.
Kur’an-ı kerim hiçbir dile, hatta Arapça’ya bile tercüme edilemez. Herhangi bir
şiirin bile, tam tercümesine imkan yoktur. Ancak izah edilebilir. Kur’an-ı
kerimin manası tercümeden anlaşılmaz. Bir âyetin manasını anlamak demek, Allahü
teâlânın, bu âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Bu âyetin herhangi bir
tercümesini okuyan, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin, bilgi derecesine
göre anlamış olduğunu öğrenir.
Hangi tercüme olursa olsun, hiçbir Kur’an tercümesinden din öğrenilemez. Dinini
öğrenmesi için bir kimsenin eline, en uygun tercümeyi vermek, okyanus ortasında
bulunan insana bir tahta parçası vermekten daha kötüdür. Çünkü bu tahta parçası
ile insan sahile çıkamayacağı için ölür, imanlı ise Cennete gider. Fakat tercüme
ile din öğrenmeye kalkışan, imanını kaybedip Cehenneme düşebilir.
Kendi görüşüne göre tefsir
Bir kimse, bir âyet-i kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, daha önceki
müfessirlerden işitilmeyen şekilde, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre
açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, Peygamberler hariç,
insanların en üstünü olmasına rağmen, Hazret-i Ebu Bekri Sıddık, (Kur’an-ı
kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır,
hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a)
Bizim gibilerin, tefsirden din öğrenmesi mümkün değildir. Tefsirden abdestin
farzını bile öğrenmemiz mümkün değilken, itikadi konuları öğrenmemiz nasıl
mümkün olur? İslam âlimleri yıllarca çalışarak, Kur’an-ı kerimden çıkardıkları
hükümleri, kitaplara yazmışlardır. Bir müslüman, hangi mezhepte ise, mezhebine
ait kitapları okur, dinini öğrenir. Zaten her müslümanın, bir ilmihal kitabı
okumakla, dinine ait lüzumlu bütün bilgileri öğrenmesi mümkündür. Tıp kitabı
okuyarak hastalıklara teşhis koymak, tedavi ve ameliyatlara girişmek milyonda
bir ihtimal de olsa belki mümkün olabilir, fakat Kur’andan din öğrenmek mümkün
olmaz. Her işi ehlinden öğrenmek gerekir. Fıkıh kitaplarını “Tabu” olarak
gösterenler, “Dini Kur’andan, tefsirden öğrenin” diyenler, eğer cahil
değilseler, din anarşisi meydana çıkarmak için çalışan hain ve sapık
kimselerdir.
Tefsirler ve fıkhın önemi
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Namaz kılacak kadar sure ezberlemek farzdır. Bundan sonra, fıkıh bilgilerinden
farz-ı ayn olanları öğrenmek, Kur’an-ı kerimin fazlasını ezberlemekten daha
iyidir. Çünkü, Kur’an-ı kerimi ezberlemek [hafız olmak] farz-ı kifayedir.
İbadetler ve muamelat için gereken fıkıh bilgilerini öğrenmek ise farz-ı ayndır.
Helalden, haramdan ikiyüzbin meseleyi ezberlemek gerekir. Bunların bir kısmı
farz-ı ayndır. Bir kısmı da farz-ı kifayedir. Herkese, işine göre, lüzumlu olan
farz-ı ayn olur. Fakat hepsini öğrenmek, hafızlıktan daha iyidir.
Mezhep imamlarımız, (Âlimlerden sorup öğrenin) mealindeki âyet-i kerime
mucibince, Kur’an-ı kerimin manasını, Tâbiinden ve Eshab-ı kiramdan öğrenerek,
kitaplarına yazmışlardır. Diğer âlimlerimiz de, bunların kitaplarından,
tefsirden, hadisten anladıklarını, bizim gibilere açık, kolay öğretmek için,
binlerce Fıkıh ve İlmihal kitabı hazırlamışlardır. (Birgivi)
Ehl-i sünnet itikadını ve farzları, haramları öğrenmek farzdır. Bunlar, ancak
fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkhı, âlimler, âyet-i kerimelerden ve hadis-i
şeriflerden çıkarmışlardır. (Hadika s. 324)
İmam-ı Şarani hazretleri de buyuruyor ki:
Hadis-i şerifler, Kur’an-ı kerimi açıklar. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri
açıkladı. Diğer âlimler de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladı. Namazların
kaç rekat olduğunu rüku ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze
namazlarının nasıl kılınacağını, zekat nisabını, orucun ve haccın farzlarını,
hukuk bilgilerini, Peygamber efendimizin açıklaması olmadan Kur’an-ı kerimden
anlamak mümkün değildir.
İmran bin Husayn hazretleri, (Bize yalnız Kur’andan söyle!) diyene, (Ey
ahmak, Kur’an-ı kerimden her şeyi anlamak mümkün mü? Mesela namazların kaç rekat
olduğunu bulabilir miyiz?) buyurdu. Hazret-i Ömer’e de, (Farzlar seferde kaç
rekat kılınır? Kur’anda bulamadık) dediler. Cevaben, (Allahü teâlâ bize Muhammed
aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’an-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resulullahtan
gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekatlık farzları, iki rekat olarak
kılardı. Biz de öyle yaparız) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)
Kur’an-ı kerimde, Resulullaha ve âlimlere uymamız emrediliyor. (Al-i İmran
31, Haşr 7, Nahl 43)
Peygamber efendimiz de, (Âlimlere tâbi olun) buyuruyor. (Deylemi)
O halde, Allahü teâlânın emrine uyarak, âlimlere tâbi olmamız, uymamız şarttır.
Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Çünkü dinin temeli fıkıhtır. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
(İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.) [İbni
Abdilberr]
(Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir.)
[Beyheki]
(Âlimlerin en hayırlısı fıkıh âlimleridir.) [Maverdi]
(Allah, iyilik vermek istediği kimseyi fıkıh âlimi yapar.) [Buhari]
(İbadet için fıkıh kâfidir.) [Beyheki]
(Fıkhı bilmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana
benzer.) [Deylemi]
Din nereden öğrenilir?
Dinimizi doğru olarak öğrenmek için Ehl-i sünnet âlimlerinin sözbirliği ile
kabul ettikleri fıkıh kitaplarını okumak gerekir. Ehl-i sünnet âlimi olan hakiki
din adamlarının kabul ve tasdik etmediği kitaplardan ve sözlerden din bilgisi
öğrenmeye kalkışmamalıdır! Her din kitabına yahut âlim görünen ve din adamı
denilen herkesin sözüne veya kitabına uyarak ibadet yapmak caiz değildir. Ehl-i
sünnet olmayan din adamlarının kitaplarına ve sözlerine uymamalıdır! Muteber
kitaplardan toplanmış, tercüme edilmiş İlmihali okumalıdır! Böyle tercüme
edilmemiş, kafadan yazılmış ilmihal kitaplarını ve uydurma tefsirleri okumak
insanı dünya ve ahiret felaketlerine sürükler. (İslam Ahlakı)
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabı kelam, fıkıh ve ahlak bilgilerini içine
alan çok kıymetli bir eserdir. İçindeki bilgilerin hepsi, muteber eserlerden
derlenmiştir. Bu kitabı okuyan, dinimizin bütün hükümlerini öğrenir. Bu eseri
herkes okuyup, çoluk çocuğuna da okutmalıdır. En güzel hediye, en güzel
mirastır.