Sual: Kur’an-ı kerimde, birçok yerde (Akıl etmez misiniz)
ifadesi geçmektedir. Bid’at ehli ile felsefeciler, bu âyetleri istismar edip,
(Allah akıl edin, düşünün, derken, bizi düşünmekten, akıl etmekten, akılla
Kur’anı anlamaktan, dini hükümler çıkarmaktan bizi kimse alıkoyamaz) diyorlar.
Bu âyetlerde, akıl edin de dini hüküm mü çıkarın deniyor?
CEVAP
Akıl etmekle ilgili âyetlerin hiç birinde, (Kur’anı anlamak veya dini hüküm
çıkarmak için akıl edin diye bir ifade yoktur.
Birkaç örnek:
(Ey kavmim, buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ücretim beni yaratana
aittir. Akıl etmez misiniz?) [Hud 51]
Resulullah efendimiz, dini bildirirken ücret istemiyor, makam ve padişahlık
istemiyor. Benim bu işte dünyalık bir menfaatim yok. Ben sırf Allah rızası için
yapıyorum. Bu kadarını da akıl etmiyor musunuz, düşünmüyor musunuz diyor. Akıl
etmek, akıl ile hüküm çıkarmak demek değildir.
(Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da Onun
emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.) [Nahl
12]
Gecenin gündüzün gelişinde, ayın güneşin insanlara sağladığı faydalarda,
yıldızların Allah’ın emri ile var oldukları, hareket ettikleri konusunda akıl
eden, düşünebilen kimseler için alınacak ibret dersleri vardır deniyor. Yoksa
aklını kullan da dini hüküm çıkar denmiyor.
(İbrahim: “Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar veremeyen putlara
niçin taparsınız? Size de, taptıklarınıza da yazıklar olsun! Akıl etmiyor
musunuz?” dedi.) [Enbiya 66-7]
Ellerinizle yaptığınız putların size bir fayda ve zarar vermediği meydanda iken,
onlara tapmanın vereceği zararı akıl etmiyor musunuz deniyor. Yoksa aklını
kullan da dini hükümler çıkar denmiyor.
(Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında
olanlar ise, daha iyi ve devamlıdır. Akıl etmez misiniz?) [Kasas 60]
Dünya hayatındaki şeyler ne kadar kıymetli olursa olsun, hepsi bir gün yok
olacak, ama ahirette verilecek olanlar ise devamlıdır. Bunu düşünemiyor musunuz
deniyor. Yoksa akıl edin de akıl ile hüküm çıkarın denmiyor.
(Kur’anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?) [Kamer
17]
Kur’anı ezberlemek için kolaylaştırdık. O halde onun öğütlerini dinleyen, onu
ezberleyen yok mu? (Celaleyn)
(Akıl edesiniz diye Kur’anı Arapça okunan bir Kitap kıldık.) [Zuhruf 2-3]
Kur’an-ı kerimi herhangi bir dil ile değil, en geniş, en açık, en ahenkli olan
Arapça olarak indirdik. Eğer iyi düşünürseniz, bu Kitabın ulviyetini, kendisinin
bir şaheser, sözlerinin, bütün insanlığa hitap ettiğini görür, müslüman olmayı
en büyük bir vazife, en yüksek bir saadet telakki edersiniz. Ey Araplar,
Kur’an-ı kerim, sizin dilinizle indi. Edebiyatçıların, şairlerin sözlerine
benzemediğini gördünüz. Bunun insan sözü olmadığını, İlahi bir kelam olduğunu
düşünürseniz, anlarsınız. Demek ki âyetteki anlamak, bunun ilahi kelam olduğunu
anlamaktır. Yoksa ahkamını anlamak değildir. Eğer öyle olsaydı, (Ey Resulüm,
Kur’an-ı kerimi insanlara açıkla) buyurulmazdı. (Nahl 44)
Bazıları da, (insanın namazda okuduğunu anlaması gerekir, onun için Kur’anın
tercümesini okumalı) diyorlar. Böyle demek, ibadetlerin ne demek olduğunu
bilmemektir. Çünkü, namazı, insanın kendisi tertip etmedi. Her ibadetin nasıl
yapılacağını Allahü teâlâ Resulüne bildirdi. O da, bunları öğrendiği gibi
Eshabına bildirdi. Din imamlarımız bunların hepsini Eshab-ı kiramdan öğrenerek
bildiriyorlar ki: Namazda okunacak Kur’anın, Allah kelamı olması gerekir.
Tercümeleri Allah kelamı olmaz. Namaz dışında her Müslüman, kendi dili ile de,
dua edebilir. (Fetava-i fıkhiyye)
Akla olan ihtiyaç
Sual: Dini anlayabilmek için, başkalarının (Peygamberin, sahabenin ve
âlimlerin) aklı /gözü /kabulü ile değil, kendi aklımızla idrake çalışmalıyız.
Allah her kula iyiyi kötüden seçip ayırt edebilme yetisi (furkan) vermiştir. Bu
yetiyi kullanmayıp Peygamber, sahabe ve âlimlerin aklı ölçü olmamalıdır. Allah
aklını kullanmayanları kötülemiyor mu?
CEVAP
Bu ne kadar yanlış bir görüş. Resulullahı ve âlimleri ölçü almamak Kur’an-ı
kerimi kabul etmemek demektir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Anlaşamadığınız bir işin hükmünü Allah’a [Kur'ana] ve Resulüne
[Sünnete] arz edin!) [Nisa 59] {Âlimlerin sünnete bakması ayıplanacak şey
mi? Allah’ın emri değil mi?]
(Bunun hükmünü Resule ve ülül-emre [âlime] sorsalardı, öğrenirlerdi.)
[Nisa 83] {Ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Resulullah da
(Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)}
(Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43] {Demek ki herkes
Kur’an-ı kerimi anlayamıyor, ancak âlimler anlıyor. Âlimleri rehber edinmek niye
ayıplanıyor ki?}
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43] {Bilmeyenin âlimlere sorması
Allah’ın emridir.}
(Allah’tan en çok korkan ancak âlimlerdir.) [Fatır 28] {Çünkü âlim, Allahü
teâlâyı en iyi tanıyor ki, ondan korkuyor. Allah’tan korkmak büyük mertebedir.
Resulullah efendimiz, (Allah’tan en çok ben korkarım) buyurdu. (Buhari)
Bu âyet ile bu hadis-i şerif âlimin değerinin ne kadar yüce olduğunu
göstermektedir.}
(Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?) [Zümer 9] {Demek ki akıl herkeste
ölçü olmuyor, bilen de bilmeyen de var. Resulullahın ve âlimlerin yanında kendi
aklımızın ne önemi var? Öyle olsa idi akıl sayısı kadar din olurdu. Nitekim
aklına göre Kur’anı yorumlamaya çalışanlar, sayısız grup ve fırkanın meydana
çıkmasına sebep olmuşlardır. Âlimlere uyan, bilenlere soran aklını kullanmış
olur. Yüzme bilmeden, herkes yüzüyor, onlar da insan diyerek deryanın ortasına
atlayan kimse, çok geçmeden boğulur. Herkes haddini bilmelidir.}
Hangi şeyin hak, hangi şeyin bâtıl, hangi şeyin iyi, hangisinin kötü olduğu da
ancak, dinin bildirmesiyle anlaşılır. İnsanların iyi veya kötü demesiyle, bir
şey iyi veya kötü olmaz. Çünkü birisine göre iyi olan bir şey, diğerine göre
kötüdür. Mesela evlilikte nikah, Müslümanlara göre, lüzumlu ve iyi ise de, bazı
ateistlere göre saçmadır! Bu bakımdan akıllı kimdir? Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
(Akıllı olan, Allah’a ve Resulüne inanıp ibadetlerini yapar.) [İbni
Muhber]
(Akıllı, Allah’tan en çok korkan, Onun emirlerine en güzel uyandır.)
[İbni Muhber]
(Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.)
[Tirmizi]
(Allah indinde en kıymetliniz, akılca en üstün olanınızdır.) [İ. Gazali]
Akıl bir ölçü aletidir. Allahü teâlâya ait bilgilerde ölçü olmaz. Akıl, insandan
insana değiştiği için, bazı insanlar dünya işlerinde isabet ettiği halde,
bazıları yanılabilir.
Aklın belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri ölçmeye, anlamaya gücü
yetmez. Akıl insanlar arasında eşit olarak bulunmaz. En yüksek akıl ile en aşağı
akıl arasında binlerce dereceleri vardır. Şu halde “Aklın yolu birdir”
demek çok yanlıştır. Her işte ve hele dini işlerde akla güvenilemez. Din işleri,
akıl üzerine kurulamaz. Çünkü akıl, bir kararda kalmaz. En akıllı denilen kimse,
din işlerinde değil, uzman olduğu dünya işlerinde bile, çok hata eder. Çok
yanılan bir akla nasıl güvenilebilir?
Akledesiniz diye
Sual: Bekara, 63,242, Nisa 82, Kehf 54, Zuhruf 3. âyetleri düşünen
kimselerin Kur’anı anlayacaklarını açıkça bildirmiyor mu?
CEVAP
Bildirilen âyetlere bakalım:
(Akıl edesiniz diye, onu Arapça bir Kur’an yaptık.) [Zuhruf 3]
Burada vurgulanması, düşünülmesi gereken şey, Kur’an niye Arapça indi? Arapçanın
diğer dillere göre bir özelliği vardır. Maksadı en iyi şekilde anlatabilen bir
dildir.
Bu âyetin tefsiri şöyledir:
Kur’an-ı kerimi herhangi bir dil ile değil, en geniş, en açık, en ahenkli olan
Arapça olarak indirdik. Eğer iyi düşünürseniz, bu Kitabın ulviyetini, kendisinin
bir şaheser, sözlerinin, bütün insanlığa hitap ettiğini görür, Müslüman olmayı
en büyük bir vazife, en yüksek bir saadet telakki edersiniz. Ey Araplar,
Kur’an-ı kerim, sizin dilinizle indi. Edebiyatçıların, şairlerin sözlerine
benzemediğini gördünüz. Bunun insan sözü olmadığını, İlâhi bir kelam olduğunu
düşünürseniz, anlarsınız.
Demek ki âyetteki akletmek, bunun ilâhi kelam olduğunu anlamaktır. Yoksa
ahkamını anlamak değildir. Ahkamını herkesin anlaması mümkün değildir. Eğer öyle
olsaydı, (Ey Resulüm, Kur’an-ı kerimi insanlara açıkla) buyurulmazdı.
(Nahl 44)
(Hani [Tevrat ile amel edeceğinize dair] sizden sağlam söz almıştık; Tur
dağını da, üstünüze kaldırıp, "Size verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın,
içindekilerden gafil olmayın, onları hatırlayın” demiştik.) [Bekara 63]
(Akledesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.) [Bekara 242]
Bundan önceki âyetlere bakıyoruz. Evlenme, boşanma ile ilgili bilgiler
veriliyor. Kimlerle evlenilir, kimlerle evlenilmez gibi bir çok husus Kur’an-ı
kerimin çeşitli yerlerinde bildiriliyor. Allahü teâlâ, (Ne yapmanız gerektiği
bildiriliyor. Bu emirlere uyun) buyuruyor.
(Hâlâ Kur’anı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası
tarafından indirilseydi, mutlaka onda birçok çelişki bulunurdu.) [Nisa 82]
Bu âyette Kur’an-ı kerimi Resulullahın yazmadığı, Allah tarafından indirildiği
vurgulanmak isteniyor. Allah tarafından indiğini hâlâ anlayamadınız mı deniyor.
Yoksa âyetlerden herkes hüküm çıkarabilir denmiyor.
(Biz bu Kur’anda insanlar için misallerin her çeşidini açıkladık. Ama insan
cedele [münakaşaya] çok düşkündür.) [Kehf 54]
Bundan önceki âyetlerde, müşriklerin Cehenneme gideceği, son pişmanlığın fayda
vermeyeceği gibi örnekler veriliyor. Allahü teâlâ, (Biz size ahirette nelerle
karşılaşacağınızı açıkça bildiriyoruz, ama insanoğlu düşmanlıkta çok ileri
gidiyor) buyuruyor. Bu dünyadan sonra Cennetin Cehennemin olduğu açıkça
bildiriliyor. Yoksa Kur’anda her şey açıktır, çoban da her şeyi anlar, istediği
gibi hüküm çıkarır denmek istenmiyor.