Sual: Kur’an-ı kerimin meali, tefsiri yapılamaz mı?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin tefsiri veya meali yazılabilir ve yazılmıştır. İslam
âlimleri, bunu yasak etmemişlerdir. Fakat bunlar, Kur’an-ı kerimin belagatini
taşıyamazlar. Murad-i ilahiyi bildiremezler. Kur’an-ı kerimin manasını ve
manalarındaki incelikleri anlamak isteyen ve belagatinin zevkini tatmak dileyen
müslümanlar, bu kitab-i mübini kendi lisanı ile okumalı ve manasını ve zevkini
bundan almak için gereken bilgileri öğrenmekten üşenmemelidirler!
Şekspir’in, Victor Hugo’nun ve Baki efendinin şiirlerindeki incelikleri anlamak
ve bundan zevk almak için, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerini edebiyatı
ile birlikte öğrenmek gerektiği gibi, Allah kelamını ve inceliklerini
anlayabilmek için de gerekli ilimleri öğrenmek elbette şarttır.
Cebrail aleyhisselamın Peygamber efendimize indirdiği bu kelimelerden ve
sözlerden başka, Arapça da olsa, okunan şeyler Kur’an-ı kerim okumak olmaz.
Mesela, cünüpken, Kur’an-ı kerim okumak haramdır, büyük günahtır. Fakat, onları
okumak, haram olmaz.
Bazı kimseler hep kitap yazanı, tefsir yazanı veya Arabi bileni âlim zannediyor.
Her köşe başında şeyh geçinen yüzlerce kimse vardır. Bu kimseler, müslümanları
şaşırtmış, katı-i tarik-ı ilahi olmuşlardır. Yani Ehl-i sünnet yolunu bozan, yol
kesiciler vardır.
Âlimler çok azalmıştır
İslam âlimlerinin en büyüklerinden olan imam-ı Rabbani hazretleri,
dört yüz yıl önce buyurdu ki:
İslam âlimleri, bugün garip oldu, azaldı. Şimdiki tarikatçıların yoluna bid’at
karıştığı ve bu yol bozulduğu için, Resulullahın sünnetine sarılmış olan büyük
âlimleri, bu millet tanımaz oldu. Bu bilgisiz kimseler, milletin kalbini, bu
bid’atler ile kazanmaya çalıştılar. Böyle yapmakla, dini yayacaklarını, hatta
İslamiyet’i olgunlaştıracaklarını sandılar. Hâşâ öyle değildir. Bunlar dini
yıkmaya çalışıyorlar. Allahü teâlâ bunları doğru yola kavuştursun! Şimdi büyük
âlimlerden pek az kalmıştır. İslamiyet’i sevenlerin, bu âlimlerin talebelerine
yardım etmeleri, onların yolunda gitmeleri gerekir. (2/62)
Hadis-i şeriflerde, (Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar), (İlmin
azalması âlimlerin azalması ile olur. Cahil din adamları, kendi görüşleri ile
fetva vererek fitne çıkarırlar, insanları doğru yoldan sapıtırlar) ve
(Her asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece kıyamete kadar hep bozulur)
buyuruldu. İnsanların en iyileri olan âlimlerin yazdıkları kitapları
beğenmeyip, bozuk asırdaki bozuk adamlara ve onların bozuk kitaplarına
aldanmaktan sakınmalıdır! (Hadika)
İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip
tasavvuftan haberi olmayan bid’at ehli yani sapık olur. Her ikisine kavuşan
hakikate varır. (Merec-ül-bahreyn)
Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayıp, tefsir okumak, caiz değildir. Zaten,
bizim gibi mukallidlerin, tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmesi imkansızdır.
Cehenneme gidecekleri bildirilen 72 fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mana
anladıkları için, sapıttılar. Âlimler sapıtınca, bizim gibi cahillerin tefsirden
ne anlayabileceğimizi düşünmeliyiz! Doğru yazılmış tefsirleri okuyanlar, böyle
felakete düşerse, dinde reformcuların tefsirlerini okuyan acaba ne olur?
Dört işlemi bilmeden yüksek matematiği öğrenmek imkansızdır. Bunun gibi
akaid, fıkıh ve diğer lüzumlu ilimleri bilmeden tefsir okuyan elbette sapıtır.
Fıkıh ilmini öğrenmeden tefsir ile vakit geçirmek doğru değildir. Çünkü, tefsir
ile, vaaz, kıssa öğrenilir. Fıkıh ile, helal, haram öğrenilir.
(Redd-ül-muhtar)
Tefsir okumak, emrolunmadı. Fıkıh okumak ise, emrolundu. (Berika s. 1297)
Tefsir nedir?
Sual: Tefsir ne demektir?
CEVAP
Tefsir, kelam-ı ilahiden murad-ı ilahiyi anlamak demektir.
Tefsir için gereken 15 ana ilimden birisi (Kalb ilmi)dir. Allahü teâlânın rasih
ilimli âlimlere vasıtasız olarak ihsan ettiği bu kalb ilmine Mevhibe de
denir. Bir kimse diğer 14 ilmi bilse, mevhibeye sahip olmazsa tefsiri muteber
olmaz. Yaptığı tefsir kendi görüşü olduğundan Cehennemde azaba düçar olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kur’andan kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran
kâfirdir!) [Mektubat-ı Rabbani]
Yani kendiliğinden verdiği mana doğru olsa bile meşru yoldan çıkarmadığı için
hata olur. Verdiği mana yanlış ise imanı gider.
Kur’an-ı kerim, hiçbir dile, hatta Arapçaya bile tercüme edilemez. Her hangi bir
şiirin kendi diline bile tam olarak tercümesine imkan yoktur. Hadis-i şeriflerde
de durum aynıdır. Hadis kitaplarından hadis nakletmek için hadis âlimlerinden
icazet almak gerekir. (Berika c.1)
Hadis-i şerifleri ve âyet-i kerimeleri, hadis kitaplarından ve Kur’an-ı kerimden
değil, hakiki İslam âlimlerinin kitaplarından nakletmelidir. Mesela, (İhya’daki
hadis-i şerifte) veya (Mektubat’ta bildirilen âyet-i kerimede buyuruluyor
ki...) diyerek nakletmek gerekir.
Peygamber efendimiz bir gün, bir âyetin manasını Hazret-i Ebu Bekir’e
anlatırken, orada bulunan Hazret-i Ömer, yapılan izahtan hiçbir şey
anlamamıştır. Halbuki hadis-i şerifte (Eğer benden sonra Peygamber gelseydi,
Ömer Peygamber olurdu) buyuruldu. Böyle yüksek olduğu ve arabiyi çok iyi
bildiği halde, Hazret-i Ömer Kur’an-ı kerimi değil, tefsirini bile anlayamadı.
Kur’an-ı kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i
şerifleri ile bildirmiştir. Hadis-i şerifler Kur’an-ı kerimi, mezhep imamları
hadis-i şerifleri, İslam âlimleri de mezhep imamlarının sözlerini
açıklamışlardır. Kur’an-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğu, bayram ve cenaze
namazlarının nasıl kılınacağı, zekat nisabı, orucun ve haccın farzları ile hukuk
bilgileri açıkça bildirilmemiştir.
Fıkıh bilgilerini, İslam âlimleri, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden
çıkarmışlardır. Bu bilgiler ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkıh kitapları
varken, din bilgilerini tefsirlerden öğrenmeye kalkışmak nafile ibadet olur.
Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayı bırakıp, nafile olan tefsir okumak
caiz değildir. Zaten müctehid olmayanların, tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmesi
imkansızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen yetmişiki fırkanın âlimleri,
tefsirlerden yanlış mana çıkardıkları için sapıtmışlardır. Âlimler sapıtınca,
âlim olmayanların tefsir, okuması felaket olur. (Hadika)
Türkiye’de Kur’an tercümesi modası, Misak adında bir Ermeni tarafından
başlatılmıştır. Gençlerin önüne Kur’an tercümelerini sürerek, “Öz Türkçe Kur’an
okuyunuz, yabancı dil olan Arapça Kur’anı okumayınız!” demesi bu millete
ihanetten başka bir şey değildir.
Kur’an-ı kerim Tercümeleri Sempozyumu’nda 1500’den fazla Kur’an-ı kerim
tercümesi incelenmiş birbirini tutmayan hükümler görülmüştür. Bunun hakiki
sebebi, naklin esas alınmayışıdır. Kur’an-ı kerimin hakiki manasını öğrenmek
isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır.
Müfessir kimdir?
Sual: Müfessir kime denir?
CEVAP
Müfessir, tefsir kitabı yazan demek değildir. Müfessir,
kelam-ı ilahiden, murad-ı ilahiyi anlayan derin âlim demektir. Beydavi
tefsiri bunların en kıymetlilerindendir. Bu tefsir kitaplarını da anlayabilmek
için, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Ana ilimlerden biri, tefsir
ilmidir. Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir. Bu ilimlerin hangileri
olduğu Mevduat-ül ulüm’de yazılıdır.
1986’da İstanbul’da yapılan Kur’an Tercümeleri Sempozyumunda 1500’den
fazla tercüme incelendiğinde, birbirini tutmayan hükümler görüldü. Herkes
anlayışına göre tefsir ettiği için, karşımıza bir korkunç, dehşetli ve vahim
manzara çıkmıştır. Halbuki nakle dayanılsaydı böyle olmazdı. Türkiye’de ilk defa
Kur’an tercüme işini, Cihan Kitabevi sahibi Misak isimli bir Ermeni
başlatmıştır. Maksat dinimizi bozmaktır. Bu oyuna gelinmemeli!...
Diplomaya güvenenler
Diplomaya güvenerek, tefsir ilmine dalmaya kalkışan, aldanır, helak olur.
Yüzme bilmeyen birinin diplomasına güvenerek denize açılması gibi, cahilce,
ahmakça iş olur.
Tefsir ilmini bilmeyenin hadis ve tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının,
kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce
perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. İşte bizim gibi, ana ilimleri
okumayan, din öğrenmek için, Kur’an tercümesi, tefsir, hadis okumaya kalkışırsa,
bunları kavrayamaz. Yanlış anlayarak, dinimizi, imanımızı da kaybederiz. Ana
yuvasından almış olduğu imanını kaybeden birkaç ilerici (!) kimsenin küfrüne
sebep olan, zihinlerindeki şüphenin nasıl meydana geldiği sorulunca tefsir
okudukları için böyle olduklarını bildirmişlerdir. Meşhur tefsirler bile,
ehlinden başkasına zararlı oluyor. Tefsir ilimlerini bilmeden tefsir okumaya
kalkışan, imanını kaybedebileceği için Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri,
tefsir yazmak isteyen halifesine engel olmuştur. (Makamat)
Türkçe tefsirlerin, en kıymetli sanılanlarında bile, şahsi düşünceler vardır.
Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, bid’at
sahiplerinin, Kur’an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsir ve tercüme
kitapları, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, bir takım şüpheler,
itirazlar hasıl oluyor. Zaten, bizim gibilerin, İslamiyet’i öğrenmek için,
tefsir ve hadis-i şerif okuması uygun değildir. Çünkü Kur’an-ı kerimi ve hadis-i
şerifi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Yalnız Arabi bilmekle,
tefsir ve hadis anlaşılmaz. Her Arabi bileni, din âlimi sanan aldanır. Beyrut’ta
ana dili Arabi olan çok papaz var. Fakat, hiçbiri İslamiyet’i bilmez.
Hangi tefsir zararlıdır?
Sual: Dinimizi, asıl kaynağından öğrenmek için hangi meali ve tefsiri
okumalıyız?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i
şerifleri ile bildirmiştir. Kur’an-ı kerimi tefsir eden Odur. Doğru tefsir
kitabı da, Onun hadis-i şerifleridir. Din âlimlerimiz, bu hadis-i şerifleri
toplayıp, tefsir yazmışlardır. Âyet-i kerimeler kısa ve tam tercüme edilemediği
için, İslam âlimleri, tercüme değil, uzun tefsir ve tevillerini bildirmişlerdir.
Resulullahın bildirdiği manalara Tefsir denir. Tefsir, ancak
Fahr-i âlemin mübarek lisanından, Sahabe-i kirama ve onlardan Tâbiine ve Tebe-i
tâbiine ve böylece sağlam, kıymetli insanların söylemesi ile, fıkıh ve kelam
âlimlerine gelen haberlerdir. Bundan başka olan bilgilere tefsir denmez.
Mealen demek
Sual: Mealen ne demektir?
CEVAP
Mealen demek, tefsir âlimlerinin bildirdiklerine göre demektir. Yani tefsir
âlimlerinin anladığı mana demektir. Bunun için Kur’an tercümesi denilen
kitaplardan, Kur’an-ı kerimin manası anlaşılmaz. Kur’an tercümesi okuyan kimse,
murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre, yaptığı
açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yaptığı tercümeyi okuyan kimse
de, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak
kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir.
Kur’an-ı kerim tercümesini okuyan, amele, ibadete ait bilgileri öğrenemez.
İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi hiç mümkün olmaz. Çünkü 72 dalalet fırkası,
Kur’an-ı kerime yanlış mana verdiği için sapıtmıştır. Kur’an tercümesi okuyarak,
doğru imanı, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek mümkün olmaz. Hatta (Beydavi),
(Celaleyn) gibi kıymetli tefsirleri bile bizim gibilerin anlaması mümkün
değildir. Kur’an-ı kerimin manasını öğrenmek isteyen kimse, Ehl-i sünnet
âlimlerinin yazdığı, kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. (Hadika)
Kur’an tercümesi
Sual: TV’lerde, barlarda Beethoven’in 9. senfonisini, Mozart’ın figarosunu
ve Molyer’in şiirlerini niçin Almanca, İtalyanca, Fransızca söylüyorlar veya
dinliyorlar da, (Bu yabancı dildir, Türkçe söylemek gerekir) diyerek, bu
senfonileri Türkçeye tercüme etmiyorlar? Fakat Kur’an tercümesine nasıl olup da
Kur’an diyebiliyorlar?
CEVAP
Çünkü, Türkçeye tam çevrilemeyeceğini biliyorlar. Türkçelerine Beethoven’in
veya Şopen’in eseri denilemiyor. Bir şiirin tercümesi bile şiirin aslı değildir.
O halde, Kur’an-ı kerimin tercümesine hiç Kur’an denebilir mi? Şekspir’in,
Viktor Hügo’nun ve Baki efendinin şiirlerindeki incelikleri anlamak ve bundan
zevk almak için, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerini edebiyatı ile birlikte
öğrenmek gerektiği gibi, Allah kelamının belagatini ve inceliklerini
anlayabilmek için de, gerekli ilimleri öğrenmeden, bunları anlamaya kalkışmak
çok yanlıştır.
Orijinal meal
Sual: Bir arkadaş, (Piyasada birbirini tutmayan farklı mealler bulunduğu
için, orijinalinden kendim tercüme ederek bir meal hazırladım. Benimki orijinal
olduğu için itimada şayandır) dedi. Öteki mealler niye orijinalinden
hazırlanmadı? Bu arkadaşın orijinal mealine güvenebilir miyiz?
CEVAP
Adına orijinal dense de fark etmez. O mealin diğerlerinden hiç farkı yoktur.
Meal, tercüme edenin, Kur’an-ı kerimden anladığı mana demektir. Herkes, ilmine
göre bir şey anlar. Çoğunun yanlış olduğu piyasadaki meallerden anlaşılmaktadır;
çünkü Kur’an-ı kerim, kelime kelime tercüme edilirse yanlış olur. Murad-ı ilahi
anlaşılmadan tercümeler doğru olmaz. Murad-ı ilahiyi anlamak için de, muteber
tefsirlere bakmak gerekir. Murad-ı ilahiyi de yalnız Peygamber efendimiz
anlamıştır. Bildirilmesi gerekenleri de hadis-i şeriflerle bildirmiştir. Onun
için mealden din öğrenilmez. Dinimiz ancak muteber ilmihallerden öğrenilir.