Hükümdar, elinden geldiği kadar bol yemek yedirmelidir. Peygamber efendimiz,
(Allah’ın kullarına bol yemek yedirmek, saltanat ve idarenin ömrünü uzatır)
ve (En iyiniz, yemek yedireninizdir) buyuruyor.
İnsan, ihsanın kuludur. Firavun, müsrif olmasına rağmen cömert de davranıyordu.
Her gün 4.000 koyun, 400 sığır, 200 deve kestirir, bu oranda helva, tatlı,
salata hazırlatır, bütün Mısır halkı ve ordu bu sofrada her gün yemek yerdi.
Firavun, böyle sofra sayesinde 400 yıl yaşadı. Hazret-i Musa “Ya Rabbi, Firavunu
helak et” diye dua etti. Hak teâlâ, Hazret-i Musa’ya buyurdu ki: “Suda helak
edip onun bütün malını senin kavminin ve askerinin rızkı yapacağım”
Hazret-i Musa, Allahü teâlânın vaadinin gerçekleşmesini beklemeye
başladı. Fakat aradan birkaç yıl geçmesine rağmen, Firavun hep ayakta duruyor, o
sapıklıkla zaman geçiriyordu. Hazret-i Musa, 40 gün oruç tuttuktan
sonra Tur-i Sina’ya gitti; Hak teâlâya şöyle yalvardı:
- Ya Rabbi, Firavun ilahlık davasını bırakmıyor; onu ne zaman helak edeceksin?
Allahü teâlâ buyurdu ki:
-Ya Musa, senin için onu hemen helak etmem gerekiyor. Bir milyon insan için,
helak etmemem gerekiyor. Herkes her gün onun nimetini yiyor; üstelik asayiş
yerindedir. İzzet ve celâlim üzerine yemin ederim ki, benim kullarıma ekmeği ve
nimeti bol olduğu müddetçe, ben onu helak etmem.
- Ya Rabbi, vaadin ne zaman tahakkuk edecektir?
- Ya Musa, Firavun yemek ve nimeti halktan çektikçe, yemek vermeyi
azalttıkça, ben de ömrünü azaltırım. Böylece çöküşü yakınlaşır.
Firavun, Hamana dedi ki:
- Musa, İsrailoğullarını kendi etrafında topladı, bizi rahatsız
ediyor. Onunla işimizin, nereye varacağını bilmem. Şimdi, hazineyi ve zahire
depolarını dolu tutmamız gerekiyor; çünkü, hiçbir vakit hazırlıksız olmayalım.
Bu sebeple, mutfak tahsisatını ve sofrayı her gün azaltmak gerekir ki, rahat
olalım. O malın yarısını zahire temini maksadıyla bir tarafa koymak, yarısını
azaltmak gerekiyor.
Bunları öğrenen Hazret-i Musa, böylece Allahü teâlânın vaadinin
gerçekleşmesinin yakın olduğunu anladı. Çünkü aşırı tasarruf, mülkün çökmesine
alamettir. Firavun suda boğulduğu gün, mutfağında iki cılız koyun kesilmişti.
Nereden nereye gelindi.
Allahü teâlâ, Hazret-i İbrahimi, yemek vermesinden ve misafir severliğinden
dolayı övdü.
Hatim-i Tai de cömertliği ve misafir severliği yüzünden övülmüş, dillere
destan olmuştur. Dünya durdukça, onun cömertliğinden bahsedilir. Hazret-i Ali,
parası yokken, çok cömertlik yaptı. Allahü teâlâ onu Kur’an-ı kerimde övdü.
Kıyamete kadar onun cömertliğinden, mertliğinden, cesurluğundan söz edilecektir.
Cömertlik ve yemek vermek en kıymetli işlerdendir. Hadis-i şeriflerde,
(Allahü teâlâ, cömerde cömert davranır), (Cömerdin imanı kuvvetlidir) ve
(En kıymetli amel, bir mümini; yemek yedirmek veya başka bir ihtiyacını görmek
suretiyle sevindirmektir) buyuruldu.
Her gün yemek vermekte kusur etmemek gerekir. Dünyada isim yapmış herkes, bu
şöhreti ekmek vermekten elde etmişlerdir.
Nankör ve cimrilerin kötülüğü iki cihanda söylenir. Hadis-i şerifte, (Cimri
ve nankör olan Cennete girmez) buyuruldu.