Başlık | Yazı |
---|---|
Mühr-i Nübüvvet |
Peygamberlik mührü; Peygamber efendimizin mübârek sırtı ortasında, sol küreğine yakın kalbi hizâsında bulunan nübüvvet mührü. Gümüş teninde, letâfet vardı, İrice Mühr-i nübüvvet vardı. Sırtında idi, Mühr-i nübü... |
Muhsan |
Evli veya dul olan iffetli müslüman erkek. Evli olan iffetli kadına muhsana denir. |
Muhsin |
İyilik ve ihsân eden. |
Muhsin |
İyilik ve ihsan eden, cömert. |
Muhsine |
İyilik ve ihsan eden, cömert. |
Muhtâc |
İhtiyâc sâhibi. Akşam evinde yiyecek bulamayacak derecede fakîr kimse. |
Muhtâr |
Serbest. Söz ve fiillerinde serbest olup, istediği gibi davranan ve dilediğini yapan. |
Muhtar |
Seçilmiş, seçkin. |
Muhtâr Kavl |
Bir mes'elede, bir mezhebin âlimlerinin çoğu tarafından mezhebin içinde mevcûd ictihâdlardan (büyük âlimlerin kitâb ve sünnetten çıkardıkları hükümlerden) seçilen ve bu seçime göre üstün tutulan ve fetv... |
Muhtâriyye |
Şia fırkasının kollarından biri. Bu fırkaya Keysâniyye ve Bedâiyye de denir. Kurucusu Muhtâr bin Ebî Ubeyd es-Sakafî'dir. (Bkz. Şia, Keysâniyye) |
Muhtekir |
İnsan ve hayvan yiyecek maddelerini piyasadan toplayıp pahalanınca satan kimse. Karaborsacılık yapan. (Bkz. İhtikâr) |
Muhterem |
Saygıdeğer, sayın, kıymetli, şerefli. |
Muhteşem |
Göz kamaştıracak büyüklükte veya güzellikte olan. |
Muhtesib |
Eskiden İslâm devletlerinde iyiliği emredip, kötülüğü yasaklayan, engel olan ve cemiyette güzel ahlâk ve fazîletlerin korunmasına ve dînî hükümlerin uygulanmasına, çarşı ve pazarların düzenine bakmakla vazîfeli, ilim, faz... |
Muhyî (El-Muhyî) |
Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Yaratıcı, hayat verici, diriltici. |
Muhyiddin |
Dini ihya eden. |
Muhyiddîn Muhammed |
Osmanlı devri din ve fen âlimlerinden, tasavvuf büyüklerinden. İsmi Muhammed bin Abdullah, lakabı Muhyiddîn’dir. Âlimler arasında Mehmed Bey olarak tanınırdı. Doğum târihi ve yeri tesbit edilememiştir. |
Muhyiddin-i Arabi |
Sual: Vehhabiler, (Vahdet-i vücutçular, La mevcûde illallah yani Allah'tan başka varlık yoktur. Ne varsa Allah'tır, her şey Allah'ın bir parçasıdır diyorlar. İ. Arabi Füsûsul-Hikem’de bu küfür olan görüşü savunuyor) derken, bazıları da, (İbni Arabi... |
Muhyiddîn-i Arabî |
On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Endülüs'te ve Şam taraflarında yaşamış büyük velîlerden. İsmi, Ebû Bekir Muhammed bin Ali olup, künyesi Ebû Abdullah'tır. İbn-i Arabî ve Şeyh-i Ekber diye meşhûr olmuştur.... |
Muhyiddîn-i Dûstî |
Seyyid Cemâleddîn Muhammed Ezherî'nin halîfelerinden. Büyük velî. İsmi Muhammed, künyesi Ebü'l-Kâsım ve lakabı Muhyiddîn'dir. Nisbeti Geylânî olup, Muhyiddîn-i Dûstî diye tanınmıştır. İran'da, Hazar... |
Muhyiddîn-i İskilibî |
Büyük velî. Şeyhulislâm Ebüssü'ûd Efendinin babası. İsmi, Şeyh Yavsı Mustafa Muhyiddîn-i İskilibî'dir. Doğum târihi ve yeri bilinmemektedir. 1514 (H.920) senesinde İskilip'te vefât etti. Kabri ziyâret mahallidir.... |
Muîdzâde (Molla Muhammed bin Abdülazîz) |
Osmanlı âlim ve velîlerinden. İsmi, Muhammed bin Abdülazîz olup, Maraşlıdır. Muîdzâde diye tanınır. Baba ve dedeleri de zamanlarının âlim ve fâzıl zâtları olup, sülâleleri Âl-i Bektût (Bektût oğulları) diye... |
Muin |
Yardım eden, yardımcı, muavin. |
Muine |
Yardım eden, yardımcı, muavin. |
Muînüddîn-i Çeştî |
Hindistan'ın büyük velîlerinden. İsmi, Hasan bin Gıyâsüddîn, lakabı Muînüddîn'dir. Peygamber efendimizin neslinden olup seyyiddir. 1136 (H.531) senesinde Horasan'da doğdu. 1236 (H.634) yılında Ecmîr'de vefât etti. Kabri oradadır... |
Muiz |
İkram eden, şeref veren, ağırlayan. |
Muize |
İkram eden, şeref veren, ağırlayan. |
Müjdat |
İyi haber, müjdeli haber. |
Müjde |
İyi haber, sevinçli haber. |
Müjdele, nefret ettirme! |
Sual: Bazıları (İbadetleri ya tam yap, ya da bırak, böyle olmaz!)
diyorlar. Halbuki insanın yapabildiği kadarını da terk etmemesi doğru değil
midir? |
Müjdelere kavuşmak için şartlar |
Sual: Bazı hadis-i şeriflerde, bir günahı işleyenin Cehenneme, bir
iyilik işleyenin de günahları affolup Cennete gideceği bildiriliyor. Bunların
bazı şartları yok mudur? |
Müjgan |
Kirpikler. |
Müjgen |
Kirpik. |
Mukâbele |
Ramazân-ı şerîf ayında câmide her gün Kur'ân-ı kerîmden bir cüz (yirmi sayfa) olacak şekilde cemâatin huzûrunda Kur'ân-ı kerîm okumak. |
Mükâbere |
Hakkı, doğruyu işitince, kabûl etmemek, inâd etmek, kendini büyük görmek. (Bkz. Kibir) |
Mukadder |
Alın yazısına inanan. |