Başlık | Yazı |
---|---|
Mümteni-ul-Vücûd |
Var olması mümkün olmayan, hep yok olması lâzım olan. |
Mün'akid |
İki taraf arasında karara bağlanıp, kabul olunan, meydana gelen. (Bkz. Akd) |
Mün'akide Yemîni |
İleride yapacağım veya yapmıyacağım diyerek yalan yere yemîn. (Bkz. Yemîn) |
Mün'im (El-Mün'im) |
Nîmet veren. Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. |
Münâcât |
Allahü teâlâya duâ etmek, yalvarmak. |
Münâfık |
İnanmadığı hâlde, müslümanları aldatmak için, inanmış görünen kimse. |
Münafıklık |
Sual: Münafık kime nedir? Münafıklığın alametleri nelerdir? Münafıklık
alameti bulunan münafık mıdır? |
Münâfikûn Sûresi |
Kur'ân-ı kerîmin altmış üçüncü sûresi. |
Münâkaşa |
Çekişme, tartışma. |
Münakaşa etmek dostluğu giderir |
Sual: Bazı kimseleri dini konuda ikna edemiyorum. Ne yapayım? |
Münâkehât |
Fıkıh ilminin dört büyük kısmından biri. Evlenme, boşanma, nafaka gibi hususlar. |
Münâvî (Yahyâ bin Muhammed) |
Fıkıh, hadîs âlimi ve büyük velî. İsmi, Yahyâ olup babasınınki Muhammed'dir. Haddâdî, Münâvî, Mısrî mahlasları olup, künyesi Ebû Zekeriyyâ'dır. Lakabı Şerefüddîn'dir. 1396 (H.799) senesinde... |
Münâzara |
Doğruyu ortaya çıkarmak maksâdı ile karşılıklı olarak yapılan ilmî konuşma. Bir mes'eleyi belli kâideler dâhilinde karşılıklı inceleme, bir mes'ele hakkında yapılan karşılıklı konuşma. Münâzara edecek kişi, gerçeği aramakta kaybını arayan kimse gibi olmalıdır. (Taşk... |
Münâzea |
Çekişme, anlaşmazlık. |
Münci |
Kurtaran, halaskâr. |
Münciye |
Kurtaran, halaskâr. |
Münciyyât |
Felâketlerden kurtarıcı bilgiler; ibâdetler, iyi ameller. |
Müneccim |
1.Yıldızların hareketlerini gözetleyerek geleceğe dâir haber verdiğini iddiâ eden, yıldız falına bakan kimse. Astrolog. |
Münevver |
Kalbi aydınlanmış, mânevî kirlerden ve paslardan temizlenmiş. |
Münevver |
Aydınlatılmış, kültürlü ve bilgili, aydın. |
Münezzeh |
Kusur, eksiklik ve muhtâçlıktan uzak. Allahü teâlânın noksan sıfatlardan uzak olduğunu bildirmek için kullanılan bir tâbir. Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: |
Münib |
Hakka dönen, pişman olan. |
Münibe |
Hakka dönen, pişman olan. |
Münif |
Yüksek, büyük, meşhur. |
Münife |
Yüksek, büyük, meşhur. |
Münîr |
Nurlandıran, aydınlatan. |
Münire |
Işık veren, parlak, nurlu. |
Munis |
Ünsiyetli, alışılan, cana yakın, sevimli. |
Munise |
Ünsiyetli, alışılan, cana yakın, sevimli. |
Münkatı |
Kendilerine zekât verilen sınıflardan biri; cihâd ve hac yolunda muhtâc kalanlar. |
Münker |
Yapılması uygun olmayan, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle ve müctehidlerin (dinde söz sâhibi âlimlerin) söz birliği ile yasak edilen şey; günah. (Bkz. Haram) Şüphesiz insanlar münkeri görüp de men etmedikleri zaman, onların... |
Münker ve Nekir |
Kabirde suâl soran melekler. |
Münkir |
İnanmayan, kabûl etmeyen, inkâr eden kimse. (Bkz. İnkâr) |
Münteha |
Netice, son yer. |
Müntehî |
Sona eren, nihâyete kavuşan. Tasavvuf yolunda çıkılabilecek derecelerin sonuna varan velî. |
Müntekim |
İntikam alıcı. Zâlim ve mütekebbir (kibirli) cânîleri başkalarına ders olacak şekilde cezâlandıran, âsîleri ve taşkınlık yapanları şiddetli azâb ile azablandıran. |