Başlık | Yazı |
---|---|
Müteşâbihât |
Mânâsı kapalı âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler (Bkz. Âyet) . Müteşâbihâta îmân etmeli, mânâsını Allahü teâlâya bırakmalıdır. Bunlar, Allahü teâlânın sevdiklerine bildirdiği sırların... |
Müteşabihat nedir |
Ateist diyor ki: |
Mütesavvıf |
Gafletten uzak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rûhunu cenâb-ı Hakk'ın zikri ile (anmakla) süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı... |
Mütevâtî |
Bir cins içinde bulunan ferdlerin hepsinde müsâvî, eşit miktarda bulunan sıfat, husûsiyet, özellik. |
Mütevâtir Hadîs |
Birçok sahâbînin Resûl-i ekremden ve başka birçok kimsenin de bunlardan işittiği ve kitaba yazılıncaya kadar, böyle hep, çok kimselerin haber verdiği hadîs-i şerîfler. (Bkz. Hadîs)
|
Müteveffâ |
Vefât etmiş. Ölmüş kimse. (Bkz. Ölüm) |
Mütevellî |
Bir vakfın işlerini şer'î (dînî) hükümler ve vakf şartları dâiresinde idâre etmek üzere, vakfeden veya hâkim tarafından tâyin edilen kimse. |
Mutezile, cebriyeci ve ateist |
İmam-ı a’zam hazretlerine bir ateist, bir mutezile, bir de cebriyeci üç kimse
gelir. Ateist sorar: |
Mutezile, Cebriyeci ve Ateist |
İmam-ı a'zam hazretlerine bir ateist, bir mutezile, bir de cebriyeci üç kimse
gelir. Ateist sorar: |
Muti |
Hakka itaat eden, boyun eğen. |
Mutia |
İtaat eden, boyun eğen. |
Mutlak |
Kayıtsız, şartsız. Teklik, çokluk veya herhangi bir vasıf ile kayıtlı olmayan, delâlet ettiği (gösterdiği) fertlerden (şeylerden) her hangi birini ifâde eden lafız (söz). |
Mutlak Adâlet |
Bir şeyi yerli yerine koymak. Kendi mülkünde olanı kullanmak. (Bkz. Adâlet) |
Mutlak Fenâ |
Allahü teâlâdan başka her şeyin kalbden çıkıp, isimlerinin bile unutulması. (Bkz. Fenâ) |
Mutlak Müctehîd |
Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan hükümleri ve mes'eleleri, açık olarak bildirilenlere benzeterek meydana çıkarabilen derin âlim. Ehl-i sünnetin ameldeki mezheb imâmlarından her biri. (Bkz. Mü... |
Mutlak Nezr |
Şarta bağlı olmayan adak. (Bkz. Nezr) |
Mutlak Su |
Yaratıldıkları hâl (durum) üzere bulunan sular. (Bkz. Mâ-i Mutlak) |
Mutlak Vilâyet |
Evliyâlık. |
Mutlak Zuhûr |
Bir kayda bağlı olmayan zuhûr, akis. Bir şeyin bir başka şeyde görünmesi meselâ insanın aynada, Hakk'ın, velînin kalb aynasında tecellî etmesi böyledir. |
Mutlu |
Halinden, memnun, mesut, bahtiyar. |
Mutmainne |
1. İtmînân bulan, rahatlayan, huzur ve sükûna kavuşan. 2. İslâmiyet'in emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınarak... |
Muttalib |
Taleb eden, isteyen. |
Müttekî |
Takvâ sâhibi. Allahü teâlâdan korkup, haramlardan, dinde yasak edilen şeylerden sakınan. |
Müt’a nikahı haramdır |
Sual: Dinimizde müt'a nikahı var mı? |
Muvâcehe-i Seâdet |
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek kabrinin bulunduğu Hücre-i Seâdetin (odanın) kıble tarafında ziyâret sırasında önünde durulan duvar. |
Muvahhid |
1.Allahü teâlânın birliğine inanan. |
Muvahhid |
Allahın birliğine inanan. |
Muvahhide |
Allahın birliğine inanan. |
Muvakkat |
Geçici belli bir vakte bağlı. |
Muvakkat Nikâh |
Geçici nikâh. Bir adamın, yüz sene de olsa, belli bir zaman sonra hanımını boşamağı söyleyerek, bütün şartlarına uygun yapılan ve harâm olan nikâh. (Bkz. Müt'a Nikâhı) Hacca götürecek erkeği olmayan bir kadının, hacca gidebilmek i... |
Müvakkit |
Eskiden İslâm devletlerinde namaz vakitlerini ve bunlarla ilgili âletleri kullanan, tâmirini ve ayarını yapan vazîfeli kimse. |
Müvâlât |
1. Abdest alırken her uzvu ara vermeden birbiri ardınca yıkamak. |
Müvâsât |
Tanıdıklarını ve arkadaşlarını, kendisinde bulunan nîmetlere ortak etmek, onlarla iyi geçinmek. |
Muvattâ |
İmâm-ı Mâlik bin Enes hazretlerinin, derlediği (topladığı) hadîs kitâbı. |
Müveddet |
Sevgi, dostluk, muhabbet. |
Müvekkel |
Birinin yerine vekil tâyin edilmiş kimse. |