Başlık | Yazı |
---|---|
Meâl |
Tefsîr âlimlerinin yaptıkları tefsirlerin (açıklamaların) ışığı altında, âyet-i kerîmelere verilen mânâ, açıklama. |
Meal okumak yanlışlığa sebep olur |
Sual: Bir Müslümanı öldüren ebediyen Cehennemde kalacak diye biliyorum, bunu da mealden öğrenmiştim. En büyük günahın şirk olduğu, Allah’ın bunu asla affetmeyeceği, bunun dışındaki günahları isterse affedeceği de mealde yazıyor. Ben de bir... |
Meal ve tefsir okumak |
Sual: Kur’an-ı kerimin meali, tefsiri yapılamaz mı? |
Mealen ne demektir |
Mealen demek, tefsir âlimlerinin bildirdiklerine göre demektir. Yani tefsir âlimlerinin anladığı mana demektir. Bunun için Kur'an tercümesi denilen kitaplardan, Kur'an-ı kerimin manası anlaşılmaz. Kur'an tercümesi okuyan kimse, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin... |
Meâric Sûresi |
Kur'ân-ı kerîmin yetmişinci sûresi. |
Meârif |
Kalb bilgileri. Çokluk şekli ma'rifet'tir. (Bkz. Ma'rifet) |
Mebde ve Meâd |
Başlangıç ve sonuç, dünyâ ve âhiret; mahlûkların (yaratılmışların) nereden ve nasıl vücûda geldiği, onları kimin yarattığı, yaratılış hikmetleri, sonunda ne olacakları ve ölümden sonraki hâlleri. |
Mebde-i Teayyün |
İlâhî kemâllerin, yüksekliklerin ilm-i ilâhîde başlangıcı ve ilk kaynağı. |
Mebî |
Satılan veya satın alınan mal. |
Mebruk |
Tebrik edilmeye lâyık. |
Mebruka |
Tebrik edilmeye lâyık. |
Mebrur |
Hayırlı, makbul, beğenilmiş. |
Mebrure |
Hayırlı, makbul, beğenilmiş. |
Mebşure |
Yüzü güzel, endamlı. |
Mecâz |
Bir münâsebet, ilgi sebebiyle konulduğu asıl mânâdan başka bir mânâda kullanılan lafız (söz) veya mânâ. |
Mecdeddin |
Dinin büyüğü. |
Mecdüddîn Îsâ |
Anadolu'da yetişen evliyânın meşhurlarından. Saruhan Beyin Akhisar'ı fethinden sonra oraya yerleşen Taşgunoğulları namıyla bilinen bir Türk âliesine mensubdur. Babası İlyas, annesi İnci Hâtundur. Şeyh Îsâ veŞeyh Mecdüddîn Îsâ isimleriyle tanınmıştır.... |
Mecelle |
Tanzîmât'ın îlânından sonra, Ahmed Cevded Paşa'nın başkanlığında bir komisyon tarafından hazırlanan; İslâm hukûkunun muâmelâta (alışveriş, şirketler, hibe v.b.) âit hükümlerinin Hanefî mezhebine göre maddeler hâlinde tertibinden... |
Mecid |
Şan ve şeref sahibi, azametli. |
Mecîd (El-Mecîd) |
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Büyüklüğü, yüceliği ve işlerinin güzelliği ile tanınan, övülen. |
Mecide |
Şan ve şeref sahibi, azametli. |
Mecnûn |
Deli. (Bkz. Cünûn ve Deli) |
Mecnun |
Deli, divane, delice seven. |
Mecnun Dede |
Gerçek ismi tespit edilemeyen Mecnun Dede, Selçuklu Türklerinin Anadolu'da İslâmiyeti yaymak için cihad ettikleri yıllarda şehid verdikleri gâzi dervişlerdendir. Türbesi Denizli'nin Babadağ İlçesine bağlı Hisar Köyündedir. Mecnun Dedenin savaşırken... |
Mecûsi |
Ateşe tapan. |
Mecusilik |
İran ve Hindistan halkından bir kısmının mensup olduğu bozuk inanışlardan biridir. Bu inancı kabul edenlere “Mecusi”, rahiplerine de “Muz” denir. Hindistan ve civarında yaygın bulunan Brahmanların bir şubesi olan Mecusiler, ateşe, ineğe, timsaha... |
Meczûb |
1. Allahü teâlânın sevgisi ile kendinden geçmiş olan. |
Med |
Uzatmak, çekmek, Kur'ânı kerîmde uzatan harflerden (elif, vav, yâ) biriyle kendilerinden önceki harfleri çekmek. |
Medeni |
Güzel ahlak sahibi olan ve zamanının fen bilgilerinde yükselmiş olan müslümana medeni denir. Fende ilerlemiş, fakat ahlakı bozuk olana zalim, yobaz, eşkıya ve diktatör denir. Fen ve sanatta geri ve ahlakı bozuk olana vahşi denir. Medeniyet, şehirler yapmak ve insanlara... |
Medenî |
1. Topluluk hâlinde yardımlaşarak yaşayan, kibâr, nâzik, terbiyeli, görgülü kimse. |
Medenî |
Şehirli, bilgili ve görgülü. |
Medeniyetin beşiği neresi |
Sual: Medeniyetin beşiğinin Avrupa olduğu doğru mudur? |
Medeniyyet |
Memleketleri îmâr edip, insanları râhat ve huzûra kavuşturmak. |
Medet |
Ey canımın cananı, |
Medh |
Övme, iyi taraflarını anlatma; bir kimse hakkında iyi şeyler söyleme. |
Medih |
Övülmeye değer. |