Bazı kimseler, globalleşme adına, tevhid adına, kitap ehli ve bid’at ehli
hakkında ya hiç yazı yazmamalı veya gayet light yazmalı, kâfire açıkça kâfir,
fahişeye açıkça fahişe denmemeli diyorlar. Din kitaplarında da, (Hıristiyan ve
Yahudi kâfirlerine kâfir dememeli, çünkü onlar, kendilerini kâfir olarak
bilmiyorlar) deniyor. Bu ifadeleri ne kadar yumuşatırsak yumuşatalım, kitaplılar
[Hıristiyanla Yahudiler] ve kitapsızlar [ateistler] memnun olmaz. Çünkü Kur’an-ı
kerimde mealen buyuruldu ki:
(Sen, onların dinine uymadıkça, Hıristiyanlarla Yahudiler senden asla razı
olmazlar. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın [bildirdiği İslamiyet]
yoludur. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyarsan, andolsun ki,
Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.) [Bekara 120]
Âyet-i kerimenin muhatabı bütün Müslümanlardır. Allahü teâlâ Hıristiyanları dost
edinmeyin, onlar Müslümanlardan razı olmaz buyururken yani bu ilimler bize
gelmişken, hâlâ onlarla sıcak diyaloga devam edersek, âyet-i kerimede de
bildirildiği gibi, Allah’ın dostluğunu bırakmış oluruz.
Hâşâ Allahü teâlâ yanlış söylemez. Kitap ehline kucak açıp, kiliselerine,
havralarına da gitsek, sizin mazlumlarınız Cennetliktir de desek, onlar
Müslümanlardan razı olmazlar. O halde onlara yaranmaya çalışmak, dinden taviz
vermek çok yanlıştır.
Bid’at ehli de öyledir. Tasavvufa saldırmadıkça, mucize ve kerameti inkâr
etmedikçe, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis var demedikçe,
bid’at ehli bizi asla tasvip etmez. Çünkü garipler asrındayız. Hazret-i Osman’ı
ve diğer sahabe ile İslam âlimlerini kötüleyenler hep alkışlanıyor, “Onları
kötüleyen mezhepsizdir” diyen Müslümanlar da taşlanıyor, kaynar suda haşlanıyor.
Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(İslam dini, garip olarak başladı, sonu da garip olur. Garip Müslümanlara
müjdeler olsun!) [Müslim, Tirmizi]
Dinimizde bir kaide vardır: Küfre rıza küfürdür. Yani kâfirlik olan bir
işin yapılmasına razı olan kâfir olur. Bunun gibi bid’ate rıza bid’at, harama
rıza haramdır. Adamlar, kollarını sıvadılar, bid’at ehlini savunmak için
konferanslar verdiler, kitaplar ve makaleler yazdılar. Her kaptan içindeki sızar
buyuruluyor. Elbette herkes inandığı ve sevdiği yolu savunacaktır. Hadis-i
şerifte bildiriliyor ki, kişi sevdiği ile haşrolur, onunla birlikte ya
Cennete veya Cehenneme gider. Bid’at ehlinin Cehenneme gideceği birçok hadis-i
şerif ile bildirilmiştir. Bu hadis-i şeriflere göre, bid’at ehlini sevenler,
onları savunanlar, tevbe etmezlerse, savundukları bid’atçilerin yanına
gideceklerdir. Ama bir hadis-i şerifte, (Bid’at ehlinin tevbesi kabul olmaz)
buyuruluyor. (İbni Mace, Taberani, Deylemi)
Âlimlerimiz buradaki kabul olmaz ifadesini, (Bid’at ehli kendi yolunun doğru
olduğuna inandığı için tevbe etmez) diye açıklamışlardır. Bid’atlerini bid’at
olarak bilip tevbe etseler, elbette kabul olur. Bir insan imanın altı şartından
beşini kabul edip birisini kabul etmese kâfirdir. (Eşiat-ül-lemeat)
Mesela bazı mezhepsizler gibi kaderi inkâr etse veya kabul edip herkes
kaderini kendi yaratır dese kâfirdir. Artık o ehli kıble değildir, namaz kılsa
da, tevbe etmedikçe Cehennemliktir. Her namaz kılana ehli kıble denmez. Şu
hadis-i şerif, namaz kılanların da, bazı ahlaklarından dolayı münafık
olduklarını bildiriyor:
(Yalan söyleyen, sözünde durmayan ve emanete hıyanet eden, Müslüman olduğunu
söylese, namaz kılsa, oruç tutsa da münafıktır.) [Buhari]