Resulullahın vahiy kâtibi.
Hazret-i Muaviye (radıyallahü anh), Peygamber efendimizin kayınbiraderi ve vahiy
kâtibi idi. Resulullahın zevcelerinden Habibe validemizin kardeşidir. Eshab-ı
kiramın büyüklerindendir. Öleceği zaman, Resulullahın kendisine hediye ettiği
bir gömleğe sarılıp, hazinesinde saklamış olduğu, Resulullahın mübarek saç ve
tırnak kesintilerinin de gözlerine ve ağzına konularak defnedilmesini vasiyet
etmişti. Kabri Şam’dadır.
Mekke fethedildiği gün babası ile beraber, Resulullahın önünde müslüman oldu.
Hazret-i Muaviye, Peygamber efendimizin kâtiplerinden idi. Yazısı güzel idi.
Fasih, halim, vakur idi.
Zeyd ibni Sabit diyor ki:
Muaviye, Cebrailin getirdiği vahyi ve Peygamber efendimizin mektuplarını yazardı.
Fahr-i âlemin emniyetlisi idi. Bu yüksek rütbe, derecesinin ne kadar yukarı
olduğunu gösterir. Bu büyük zata dil uzatanlar, Server-i âlemin Kur’an-ı kerimi
yazmakta emniyet ettiğine dil uzatmış olurlar.
Abdullah ibni Mübarek hazretlerinin ilminin derecesini bilmeyen bir müslüman
yoktur. Din imamı idi. Her ilimde ileri, her işi ilmine uygun idi. Peygamber
efendimizin ilmine tam vâris idi. İşte bu büyük âlim buyuruyor ki:
(Hazret-i Muaviye, Resulullahın yanında giderken, bindiği atın burnuna giren toz,
Ömer bin Abdülaziz’den bin kere efdaldir.)
İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Hazret-i Muaviye’nin yanılması, Resulullahın sohbeti bereketi ile, Veysel
Karani’nin ve Ömer bin Abdülaziz’in doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun
gibi, Amr ibni As’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu.
(1/120)
Din-i İslamın en büyük âlimlerinden İbni Hacer-i Mekki hazretleri de buyuruyor
ki:
Şüphe yoktur ki, Hazret-i Muaviye Sahabe-i kiramın nesep itibariyle
büyüklerindendir. Peygamber efendimize nesep ile ve nikah ile çok yakın ve
mahremleridir. Server-i âlem, Onun hilm ve sehasını meth ve sena buyurdu. Onda
İslamiyet, sohbet, nesep, nikahla akrabalık şerefleri toplanmıştır ki, bunların
her biri, Cennette Resulullahın yanında bulunmaya sebep olan şereflerdir.
Bunlara hilm ve ilim ve Halifelik şerefleri de katılınca, kalbinde az bir safa
ve sıdkı ve salahı ve imanı ve izanı olan kimse için artık bu hususta fazla
anlatmaya lüzum kalmaz. (Sava’ik-ul-muhrika)
Hazret-i Muaviye, Huneyn Gazasında Resulullahın önünde babası ile birlikte
kahramanca çarpıştı. Tebük Gazvesine katıldı. Veda Haccında bulundu. Hazret-i
Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer zamanlarında Suriye taraflarındaki savaşlara katıldı.
Hazret-i Ömer, onu Şam valisi yaptı. Hazret-i Ömer zamanında 4 yıl, Hazret-i
Osman zamanında 12 yıl, Hazret-i Ali zamanında 5 yıl, Hazret-i Hasan zamanında
altı ay Şam’da 21.5 sene vali oldu. [41.] senede, Kufe’de halife seçildi. 19
sene, dört ay halifelik yaptı.
Aklı, zekası, fesahatı, sabrı, yumuşaklığı, ikramı, cömertliği fevkalade çok idi.
Müslümanların başına geçeceği, hadis-i şerifte bildirildi. Kendisinden çok hadis-i
şerif alındı, kitaplara yazıldı. Bu da, büyüklüğünü ve kendisine güvenildiğini
göstermektedir.
İslamiyet’in yayılmasında kıymetli ve pek çok hizmetlerde bulundu. Miladi 662’de
Sicistan’ı, 663’de Sudan’ı, bir sene sonra Afganistan’ı, Kâbil şehrini ve
Hindistan’ın kuzey kısmını, 665’te Tunus’u (Afrikiyye’yi) aldı. 668’de gemilerle
gittiği Kıbrıs’ı ve iki sene sonra da İran’daki büyük Kuhistan eyaletini
fethetti. Yine aynı sene Bizans İmparatoru Dördüncü Kostantin zamanında, oğlu
Yezid’i büyük bir ordu ile İstanbul’un fethi için gönderdi ve şehir kuşatıldı.
Kostantin, her sene büyük miktarda vergi vermek şartıyla barış yapmak zorunda
kaldı.
673’de Ubeydullah bin Ziyad’ı Horasan’daki orduya kumandan yapıp, Ceyhun Nehrini
develerle geçerek Buhara’yı aldı. Hazret-i Ömer tarafından fethedilen Kudüs
hıristiyanlara geçince, Hazret-i Muaviye şehri tekrar ele geçirdi. Yemen, Mısır,
Kayrevan, Irak, Azerbaycan, Anadolu, Horasan ve Maveraünnehire hakim oldu.
Müslümanlar tarafından çok sevildi. Peygamber efendimiz, Hazret-i Muaviye’ye,
(Ey Muaviye! Memleketlere hakim olduğun zaman, iyilik et!) buyurmuştur.
Resulullahın sohbeti ve hayır dualarının bereketiyle, İslamiyet’in tesir
sahasını çok genişletti ve İslamiyet’ten hiç ayrılmadı.
Hazret-i Muaviye, uzun boylu, beyaz tenli, heybetliydi. Güzel konuşur, adaletli
davranırdı. Çalışkan, gayretli, azimliydi. Arabistan’da meşhur olmuş dört dâhi
Sahabiden birisidir. Sanki her bakımdan devlet başkanı olmak için yaratılmıştı.
Hatta Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaviye’ye her bakışta, (Bu, ne güzel bir Arap
sultanıdır) derdi. Cins atlara biner, kıymetli elbiseler giyerdi.
Resulullahın sohbetinin bereketiyle şeriattan hiç ayrılmazdı. Hazret-i Ali onun
hakkında; Muaviye’nin idaresini kötülemeyiniz! Zira onu kaybederseniz
başların koptuğunu ve düştüğünü görürsünüz buyurmuştur. (Kısas-ı Enbiya,
Mirat-i Kâinat, Medaric-ün-nübüvve)