Hala sultan olarak tanınan kadın sahabi.
Ümm-i Hiram, Enes bin Malik’in teyzesidir. Resulullahın da teyzeleri tarafından
akrabasıdır. Cahiliyye devrinde Amr bin Kays ile evlendi. İman ile şereflenip,
müslüman oldu. Kocası iman etmeyince, ayrıldılar. Ondan Kays ve Abdullah adında
iki oğlu oldu. Müslüman olduktan sonra, ensarın büyüklerinden Ubade bin Samit
ile evlendi. Bundan da Muhammed adında bir oğlu oldu.
Gazaya giderler
Ümm-i Hiram’in Medine-i Münevveredeki evini, Resulullah efendimiz sık sık
ziyaret ederdi. Ümm-i Hiram da bundan çok memnun olur ve çok ikramda bulunup,
hizmet etmekle şereflenirdi.
Yine Resulullah efendimiz evine teşrif etmiş ve istirahat için evinde uyumuştu.
Bir müddet sonra Peygamber efendimiz gülümseyerek uyandılar. Bunun üzerine Ümm-i
Hiram sordu:
- Ya Resulallah! Niçin güldünüz?
- Ey Ümm-i Hiram! Ümmetimden bir kısmını gemilere binmiş hâlde, kâfirlerle
gazaya giderlerken gördüm.
- Ya Resulallah! Duâ et, ben de onlardan olayım!
Peygamberimiz de onun bu arzusunu geri çevirmeyip, kabul etti ve şöyle duâ
buyurdular:
- Ya Rabbi! Bunu da onlardan eyle!
Resulullah efendimiz tekrar uyuyup, yine gülümseyerek uyandılar. Tekrar gülme
sebebini sorunca, buyurdular ki:
- Bu defa da, ümmetimden bir kısmının, padişahların tahtlarına kuruldukları
gibi debdebeli bir kalabalık hâlinde gazaya gittiklerini gördüm.
Ümm-i Hiram bu sefer de dedi ki:
- Ya Resulallah! Duâ et, ben de bir gazi olarak onların arasında bulunayım.
Bu sefer Peygamberimiz buyurdu ki:
- Hayır, sen öncekilerdensin.
Böylece onun deniz seferinde bulunacağını önceden haber vermiş oldu.
Ümm-i Hiram, Resulullah efendimizin vefatından sonra, kocası Ubade bin Samit
Şam’a gönderilen ilmî heyet içinde olduğundan, Humus’a yerleştiler.
Seksenaltı yaşında idi
Halife Hazret-i Osman’in izniyle, 647 yılında Hazret-i Muaviye, Kıbrıs
adasındaki insanların da saadete kavuşmaları, cehennemden kurtulmaları için bir
deniz seferi düzenledi. Bu sefer, müslümanların ilk denız savaşıydı. Bu sefere
gönüllü seçilen kimseler arasında eshab-ı kiramın ileri gelenleri de vardı.
Bunlar arasında Hazret-i Ebu Zer, Hazret-i Ebüdderda, Hazret-i Ubade bin Samit
ve hanımı Ümm-i Hiram da vardı.
Hazret-i Muaviye, bu orduya Hazret-i Abdullah İbni Kays’ı kumandan tayin etti.
Deniz yoluyla yolculuk başladı. Hazret-i Ümm-i Hiram, seksenaltı yaşında
olmasına rağmen, bu zahmetli yolculuğa katlanıyor, oradaki insanlara İslâmiyeti
bildireceklerini, onların da kurtuluşa, saadete kavuşacaklarını düşünerek,
teselli buluyordu.
İslâmiyeti yaymak uğrunda şehit olmak, Ümm-i Hiram’ın en büyük arzusuydu. Çünkü
şehitler hakkında Peygamber efendimiz buyurmuştu ki:
(Şehitleri yıkamayınız! Çünkü kıyamet gününde her yere miskü anber gibi koku
saçacaklardır.)
(Şehidin kul borcundan başka bütün günahlarını Allahü teâlâ affeder.)
(Şehitler cennetteki nimetleri görünce, “Keşke, Allahın bize neler ikram
ettiğini, kardeşlerimiz de bilselerdi de cihaddan çekinmeseler, çarpışmaktan
korkup düşmandan yüz çevirmeselerdi” derler.)
Ordunun içindeydi
Bu müjdelerin yanında birkaç günlük zahmetin hiç kıymeti olmadığını, en iyi
Peygamberimizin arkadaşları biliyordu. Çektikleri eziyet ve sıkıntılar, bunu çok
güzel anlatıyordu. Ümm-i Hiram da, bu arzu ve istekle, yaşının çok ileri
olmasına rağmen ordunun içindeydi.
Mısır’dan gelen İslâm askerleri de, kendileriyle birleşince, Kıbrıs Rumlarına,
müslüman olmalarını, yoksa cizye vermelerini, bunu da kabul etmezlerse savaş
yapacaklarını bildirdiler. Kıbrıslılar teslim olmayacaklarını bildirince,
şiddetli çarpışma oldu. Kıbrıs Rum donanması İstanbul’a kaçtı.
Hazret-i Ümm-i Hiram, çok yaşlı olmasına rağmen, yerinde duramıyor, bir an önce
neticeye varmak istiyordu. Genç askerler, Hazret-i Ümm-i Hiram’ın bu hâline
şaşıyorlar, ona bakarak gayrete geliyorlardı. Rumların donanması kaçınca, savaş
sahilde devam etmeye başladı. İslâm askerleri, bir çıkarma hereketiyle iç
kısımlara daldılar. Askerlerle çıkarmaya katılan Hazret-i Ümm-i Hiram, Larnaka
yakınlarında atının ayağının sürçmesiyle düşerek, çok özlediği şehitliğe kavuştu.
İslâm askerlerinin karşısında tutunamayan Rumlar eman dilediler. Barış teklif
edip, cizye vermeyi kabul ettiler.
Hazret-i Ümm-i Hiram’in kabri Kıbrıs’ta Larnaka şehrinin Tuz Gölü kıyısındadır.
Osmanlılar Kıbrıs adasını 1570 senesinde fethedince, kabrini imar ettiler. Hala
Sultan deyip, kabri üzerine türbe, yanına tekke ve cami yaptırdılar. Böylece Ümm-i
Hiram Resulullahın haber verdiği gibi, deniz yoluyla sefere katılıp şehit
olmuştu.
Toplarla selamlarlardı
Ümm-i Hiram âlemlere rahmet olarak yaratılan, iki cihan sultanı Peygamber
efendimizin akrabası, eshab-ı kiramdan ve şehit olması gibi pek çok üstünlükler
sahibidir. Fazilet ve kemâli çoktur. Resulullah efendimize hizmet edip, hürmet
gördü.
Kabrinden dahî yüzyıllardır feyz ve bereket saçmaktadır. Osmanlılar zamanında
ve sonrasında, gemiler, Hala Sultan türbesi istikametinden geçerken, toplarını
çevirirler ve mübarek makamı ziyaret maksadı ile selamlarlardı.
Ümm-i Hiram’in tam ismi bilinmemektedir. Babası Milhan bin Halid, annesi
Mülkiyye binti Malik’tir. Hazrec kabilesinin Benî Neccar koluna mensuptur.