Kur'ân-ı kerîmi en iyi okuyanlardan.
Hazret-i Ebû Bekir zamanında Müseylemet'ül Kezzâb'a karşı yapılan Yemâme
gazâsında Muhâcirlerin sancaktarı Hazret-i Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe idi. Sâlim'in
sancağı taşıması dolayısıyla tehlikeye hedef olacağını gören Eshâb dediler ki:
- Senin başına bir zarar gelmesinden korkarız.
Fakat o buyurdu ki:
- Eğer ben sancağı taşımayacak olursam Kur'ân-ı kerîm ehlinin en bedbahtı olurum.
Meydan Allah nidâsıyla inledi
Harp sırasında Beni Hanîfe kabîlesi, sancağı düşürebilmek için sancağın
bulunduğu yere ve sancaktar Sâlim'e çok şiddetli bir hücum yaptılar. Sâlim'in
sancak tutan kolunu azılı kâfirlerden birisi çok şiddetli bir kılıç darbesiyle
kesti. Sâlim, "Allah..." diye öyle bir haykırdı ki, harp meydanı inledi.
Fakat sancak yere düşmeden diğer eliyle tuttu. Bir kılıç darbesiyle diğer kolu
da kesildi. Fakat İslâm sancağı yine yere düşmedi. Çünkü Sâlim vücudu ve kesik
kolları ile sancağa sarılmıştı. Kâfirlerin bütün şiddetli darbelerine rağmen
sancağı aslâ yere bırakmadı. Sanki Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe'ye vurulan her kılıç
darbesi onun sancağa biraz daha sıkı yapışmasını ve durduğu yerde daha kuvvetle
dik durmasını sağlıyordu.
Ne zaman ki İslâm askeri yetişti ve sancağı aldılar, o zaman yere düştü. Sâlim
kâfilerin en şiddetli kılıç darbeleri altında:
- Ve mâ Muhammedün illâ resûl... [Âl-i imrân 144] âyeti kerîmesini
okuyordu.
Eshâb-ı kirâm ona yetiştikleri zaman bu âyeti okuduğunu işittiler. Yere düşünce
Ebû Huzeyfe'yi sordu. Şehîd olduğunu öğrenince buyurdu ki:
- Beni de onun gibilerin yanına götürün!
Vasiyetini yaptı ve 633 senesinde şehâdet mertebesine erişti. Ebû Huzeyfe ile
beraber birini başı diğerinin ayağının yanında olduğu hâlde defnettiler.
Malının bir kısmını kölelerin azâd edilmesi için, üçte birini beytülmâle, üçte
birin de ehline bırakmıştı. Hanımı ve çocukları kendileri için vasiyet edilen
malı almamışlar, onlar da beytülmâle bırakmışlardır. Onun ilim ve irfânı Eshâb-ı
kirâm tarafından kabûl ve tasdik edilmekle beraber Hazret-i Ömer'in, husûsî bir
muhabbeti ve hürmeti vardı. Hattâ yerine halîfe ta'yin etmek istemişti.
Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe, Mekke'den diğer Muhacirlerle çıkıp Medîne'ye gelinceye
kadar Muhacirlere imâm oldu.
Allahü teâlâyı çok sever
Bir gün Resûlullahın yanında Sâlim Mevlâ Ebû Huzeyfe'nin ismi zikredildi.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Muhakkak ki Sâlim, Allahü teâlâyı çok sever. Eğer Allahü teâlâdan korkusu
olmasaydı yine sevgisinden dolayı Allahü teâlâya isyân etmez, günâh işlemezdi.
Peygamberimiz yine bir gün buyurdu ki:
- Kıyâmet günü birçok kimseler Tehâme dağı gibi sevâblarla gelirler. Allahü
teâlâ onların amellerini boşa çıkarır ve onları şiddetli bir şekilde Cehenneme
atar.
Bu dehşetli durumdan ürperen Sâlim dedi ki:
- Anam babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah; biz o kavmi nasıl tanıyacağız? Seni
hak Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemin ederim ki, ben onlardan
olmaktan çok korkuyorum.
- Ey Sâlim onlar namaz kılarlar, oruç tutarlar, fakat kendilerine harâmdan
bir şey teklif edildiği zaman Allahü teâlâdan hiç korkmadan o harâmı işlerler.
Allahü teâlâ da onların amellerini, ibâdetlerini kabûl etmez.