Eshâb-ı kirâmın okçularından.
Uhud gazâsında bir ara Müslümanlar geri çekilir, dağılır gibi oldular. Bu sırada
hiçbir şey düşünmeyen, sadece Peygamberimizi düşünen Sehl bin Hanîf, parçalanıp
ölünceye kadar, O'nu korumaya canla başla çalıştı. Bu aşk ve heyecanla vücudunda
birçok ok yarası bulunmasına rağmen, savaşa devam ediyordu.Savaşın en şiddetli
ânında Peygamberimizi bularak etrafındaki müşriklere karşı ok atmaya başladı.
Hattâ müşriklerin dikkatlerini dağıtmak ve kendi üzerine çekmek için gür sesi
ile ortaya çıkarak müşriklere:
- Sehl'i nişan alınız. Oklarınızı ona atınız. Belki onu bu yüzden daha kolay
vurursunuz, diyerek elinde bulunan oklar bitinceye kadar onlarla savaştı.
İyi ok atar
Bu haliyle onu gören Peygamberimiz de buyurdu ki:
- Sehl'e ok yetiştiriniz. Çünkü o, Sehl'dir, rahat, iyi ok atar.
Ve o gün Sehl müşriklerden birçoğunu öldürdü.Sehl bin Hanîf, Hendek gazâsı
hazırlıklarında ve hendek kazmada hiç durmadan akıllara durgunluk veren gayretle
çalıştı. Bu gazâda müşriklere çok ok atmış, Peygamberimizin sevgisini daha çok
kazanmıştı.
Hendek savaşından hemen sonra Beni Kureyza gazâsına katılarak onların üzerlerine
yürüdü. Burada da büyük kahramanlıklar gösterdi. Daha sonra hicretin altıncı
yılında yapılan Hayber gazâsına katıldı.Hicretin sekizinci yılında yapılan Mekke
fethine katılarak, hemen bunun ardından Huneyn gazâsına işitirak etmiştir.
Hicretin dokuzuncu yılında, Peygamberimiz Tebük savaşı hazırlığına başlayınca,
bütün Eshâbı yardıma çağırdı. Peygamberimizin teşviklerinin sonunda bilhassa
zengin olanlar çok miktarda yardım ettiler. Bu hâli gören Sehl bin Hanîf çok
duygulandı. Fakir olduğu ve Peygamberimizin bu yardım da'vetine katılamadığı
için çok üzüldü. Hemen eve gidip çocuklarının ihtiyaçları için ayırmış olduğu
iki ölçek hurmayı getirerek Peygamberimize teslim etti ve dedi ki:
- Ey Allahü teâlânın Resûlü! Bundan başka evde yiyecek hiçbir şeyimiz yoktur. Bu
benim ve kızımın yardımlarıdır. Kabûl buyurunuz ve bize bereketle duâ
ediniz.Peygamberimiz Sehl bin Hanîf'in getirdiği hurmaları bizzat kendi mübârek
elleriyle diğer hurmaların üzerine koyup bereketle duâ etti.Bu hâli gören,
İslâmiyeti kalben kabûl etmeyen münâfıklar, "Allahü teâlânın Sehl bin Hanîf'in
iki ölçek hurmasına ihtiyacı yoktur" diyerek onun bu istek ve arzûsunu
ayıplayarak kınamışlardı. Hattâ Sehl bin Hanîf'in Allahü teâlâya ve
Peygamberimize karşı olan samimî duygu içerisindeki davranışını hafife alarak,
Medîne şehrinin sokaklarında alay konusu ettiler. Sokakta onu gördükleri zaman
ona bakarak güldüler.
Maskaraya çevirmiştir
Münâfıkların bu davranışları üzerine; Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmin Tevbe
sûresinin yetmiş dokuzuncu âyet-i kerîmesini indirdi. Burada meâlen buyuruldu ki:
(Sadaka husûsunda bağışlarda bulunan mü'minlerle, bir türlü gücünün
yettiğinden başkasını bulamayan fakirlerle başka türlü eğlenenler yok mu? Allahü
teâlâ onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için pek acıklı bir azâb vardır.)
Allahü teâlâ bu âyet-i kerîme ile Sehl bin Hanîf ve diğer Eshâb-ı kirâmın
samimî hareketlerini övdü. Münâfıkları ise susturdu.
Sehl bin Hanîf, dört halîfe döneminde çeşitli yerlerde vâlilik yapmıştır. En son
Hazret-i Ali, onu Fars vilâyetinin genel vâliliğine tayin etti. Burada da ahlâk
ve fazîleti ile İslâmiyete çok hizmetleri oldu.
Kûfe'de 659'da vefât etti. Oraya defnedildi.