Işık Saçan Sahâbî.
Tufeyl bin Amr, meşhur bir şâirdi. Misâfirperver ve cömert bir insan olduğu için,
herkes tarafından sevilirdi. Yemen taraflarında mamur ve verimli bir beldede
oturan Devs kabilesine mensuptu.
Peygamberimiz, Mekke'de İslâmiyeti açıkça yaymaya başladığı yıllarda, gece
gündüz insanlara nasîhat veriyor, onları İslâm dinine davet ediyordu. Mekke'li
müşrikler ise, Resûlullahın bu gayretini boşa çıkarmak için hiç durmadan
uğraşıyorlardı.
O'na tâbi oluyorlar
Hattâ dışarıdan Mekke'ye gelenleri Peygamberimizle görüştürmemek için,
ellerinden geleni yapmaktan geri durmuyorlardı. İşte böyle bir zamanda Tufeyl
bin Amr, bir iş için Mekke-i mükerremeye gelmişti. Bunu gören müşriklerin
önderleri, hemen onun yanına gittiler dediler ki:
- Ey Tufeyl! Sen meşhur bir şâirsin, sözüne güvenilir, akıllı bir insansın.
Biliyorsun, aramızdan çıkan Abdülmuttalib'in Yetîmi, putlarımızı kötülüyor, bizi
kendi dînine çağırıyor. Babayı oğlundan, kadını kocasından ayırıyor, akrabâları
birbirlerine düşman ediyor.
Onun sözünü işiten oğul babasına bakmıyor. O'na tâbi oluyor. Artık kimse
birbirini dinlemeyip, müslüman oluyor. Korkarız ki, bizim başımıza gelen bu
ayrılık belâsı, seninle kavminin başına da gelir. Sana nasihatımız olsun,
O'nunla sakın konuşma. Ne O'na bir söz söyle, ne de O'nun sözlerini dinle.
Anlattıklarına kulak asma! Çok dikkatli ol. Burada daha fazla da kalma. Hemen
çekip git!
Bundan sonrasını Tufeyl bin Amr şöyle anlatıyor:
- Bu sözü o kadar çok söylediler ki, artık O'nunla konuşmamaya, O'nun sözünü
aslâ dinlememeye kara verdim. Hatta Kâ'be'ye girdiğim zaman, ne olur, ne olmaz
belki sözlerini duyarım endişesiyle kulaklarıma pamuk bile tıkamıştım.
Ertesi gün, sabahleyin Kâ'be'ye gittim. Gördüm ki, Resûlullah efendimiz
Kâ'be'nin yanında durmuş namaz kılıyordu. Ona yakın bir yerde durdum. Cenab-ı
Hakkın hikmeti olarak Kur'ân-ı kerimden okuduklarından bazısı kulağıma gitti.
İşittiğim sözleri, o kadar güzel buldum ki, kendi kendime:
"Ben, iyiyi kötüyü ayırd edemiyecek bir adam değilim. Hem de şâirim. Bunun
söylediklerini ne diye dinlemiyeyim? Sözlerini güzel bulursam Onu kabul ederim,
güzel gelmezse terk ederim" dedim.
Ve bir tarafa gizlenip, Resûlullah efendimiz namazını kılıp evine dönünceye
kadar orada bekledim. Evine girinceye kadar peşinden gittim. Evine girince, ben
de girdim.
Kulaklarımı tıkadım
Yâ Resûlallah! Ben bu diyara geldiğimde senin kavmin, senden uzak durmamı
istediler. Beni, o kadar korkuttular ki, ben de senin sözünü işitmemek için
kulaklarıma pamuk tıkadım. Ama Allahü teâlânın hikmeti olacak ki, bana senin
okuduklarını işittirdi. Onları pek güzel buldum. Bana yolunuzu anlatır mısınız?
Resûlullah efendimiz, bana İslâmiyeti anlattılar, Kur'ân-ı kerîm okudular ve
îmân etmemi istediler.
- Vallahi ben bu zamana kadar, böyle güzel söz, böyle âdil bir din işitmemiştim.
Huzûrunda hemen Müslüman oldum. Sonra:
- Yâ Resûlullah! Ben, kavmimde sözü dinlenen itibarlı bir kimseyim. Onlar benim
sözümden dışarı çıkmazlar. Gidip onları da, İslâm dinine da'vet edeyim. Duâ
ediniz de, Allahü teâlâ benim için bir alâmet, bir kerâmet buyursun! Böylece o
alâmet, kavmimi İslâmiyete da'vet ederken bana bir olaylık, yardım olsun! dedim.
Bunun üzerine Resûlullah efendimiz:
- Ey Allahım! Onun için bir âyet, alâmet yarat! diye dua buyurdu.
Karanlık gece
Bundan sonra Mekke'den çıkıp kendi beldeme döndüm. Karanlık bir gecede, kavmimin
oturduğu su başına bakan tepeye vardığım zaman, hemen alnımda kandil gibi bir
nûr peyda oldu. Çıra gibi ışık vermeye başladı. O zaman duâ edip:
- Allahım! Bu nûru alnımdan başka bir yere naklet! Devs kabilesinin câhilleri
görüp de, dîninden döndüğü için Allah, onun alnında ilâhi bir cezâ olarak bunu
çıkardı, sanmasınlar! dedim.
O nûr, hemen elimdeki kamçının ucuna gelip kandil gibi asıldı. Kabilemin yurduna
yaklaşıp da, yokuştan aşağıya inmeye başladığım sırada orada bulunanlar,
elimdeki kamçının başında kandil gibi parlayan, etrafa ışık saçan nûru birbirine
gösteriyorlardı. Bu vaziyette yokuştan aşağıya inip evime geldim.
Yanıma ilk önce, ihtiyar olan babam gelip, beni bu hâlde gördü. Bana olan
sevgisinden dolayı boynuma sarıldı. Babam çok yaşlıydı. Ona dedim ki:
- Ey babacığım! Eğer evvelki hâl üzere kalırsan, ne ben sendenim, ne de sen
bendensin!
- Sebebi nedir?, Ey oğlum!
- Ben, artık Muhammed aleyhisselâmın dinine girip Müslüman oldum.
Bunun üzerine babam da:
- Oğlum, ben de senin girdiğin dine girdim. Senin dinin benim dinim olsun, deyip
hemen Kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu. Bundan sonra İslâm dininden
bildiğimi ona öğretttim. Sonra yıkanıp temiz elbiseler giydi.
Daha sonra yanıma hanımım geldi. Ona da aynı şeyleri söyledim. O da kabul edip
Müslüman oldu.
Sabah olunca Devs kabilesinin içine çıktım. Bütün Devslilere İslâmiyeti anlattım.
Onları da bu dîne girmeye davet ettim. Fakat onlar, bu daveti kabullenmede ağır
davrandılar. Hatta kaş göz hareketleri yaparak benimle alay etmeye başladılar.
Faiz ve kumara düşkünlüklerinden beni dinlemediler. İslâmiyete uymaktan
kaçındılar. Allaha ve Peygamberine âsi oldular.
Yumuşak davran!
Bir müddet sona Mekke'ye gelip kavmimin durumunu Resûlullaha anlatarak:
- Yâ Resûlullah! Devs kabilesi Allaha âsi oldular. İslâma girmeleri için
yaptığım da'vetimi kabul etmediler. Onların aleyhinde bedduâ et de, helâk
olsunlar, dedim.
Herkese şefkât ve merhameti çok olan Peygamberimiz, ellerini açıp kıbleye
dönerek:
- Yâ Rabbi! Devs halkına doğru yolu göster de, onları İslâm dînine getir,
diye duâ buyurdu. Bana da:
- Kavmine dön! Onları güleryüzle ve tatlı dille İslâmiyete da'vet etmeye
devam et! Kendilerine yumuşak davran! buyurdu.
Hemen dönüp memleketime geldim. Devs halkını İslâma davetten hiç boş kalmadım.
Hazret-i Ebû Hureyre de dâhil bir çok kimse Müslüman oldu.
Tufeyl bin Amr, Peygamber efendimiz, Hayber'de bulunuduğu sırada, Devs
kabilesinden kendisine tâbi olup, Müslümanlığı kabul edenlerle birlikte
Medine'ye geldiler. Sayıları 70 veya 80 civarındaydı.
Resûlullah efenimizden, ordunun sağ kanadında yer almalarını rica ettiler.
Kendilerine "Yâ Mebrûr" sözünü savaş parolası yapılmasını istediler.
Peygamberimiz de bu isteklerini kabul etti. Ordunun sağ kanadının kumandanlığını
Tufeyl bin Amr yürüttü. Hayberdeki ganîmetlerin hepsinden pay aldılar.
Putu yaktı
- Yâ Resûlullah! Beni, Huzâa ve Devs kabîlelerinin putu olan Zülkeffeyn'e gönder
de, onu yakayım!" dedi.
Resûlullah efendimiz, bu putu yakıp, yok etmek için Onu görevlendirdi ve buyurdu
ki:
- Zülkeffeyn'in işini bitirdikten sonra, kavminle beraber İslâm ordusunu
desteklemek üzere Tâif'e gelip, bize yetişeceksin!"
Tufeyl bin Amr, derhal Devs kabilesinin putunu yakmak üzere hareket etti. Putun,
Bulunduğu yere gelip onu yıktı, kırdı ve içine ateş doldurup yaktı.
Devs kabilesi, Zülkeffeyn putu yakılıp orada tapılacak bir şey kalmayınca, hepsi
birden İslâmiyetin bütün emirlerine tam olarak uymaya söz verip, Müslüman
oldular. Puta tapmaktan vazgeçtiler.
Ondan sonra Tufeyl, kendi kabilesinden 400 kişi alarak acele yola çıktı. 4 gün
sonra Tâif'te Peygamber efendimize yetişti. Yanında, ağır savaş aracı olarak
Debbâbe ile mancınık da götürdü.
Hazret-i Ebû Bekir zamanında Mekke ve Medine'nin dışında birçok kabile dinden
ayrılmaya başlamışlardı. Hazret-i Ebû Bekir, bunların üzerine yürüdü. Hepsini
mağlup etti.Yalancı peygamberlik iddia eden Tuleyhâ adındaki kimsenin üzerine,
Hazret-i Tufeyl bin Amr gönderildi.
Müjdeleyen rü'yâ
Tufeyl bin Amr, Mekke'nin fethinde de Resûlullahın maiyetinde bulundu.
Peygamberimiz Mekke'nin fethinden sonra Huneyn'de Hevâzinlileri bozguna uğratıp
Tâif üzerine yürümek istediği sırada, oğlu Amr ile giderken bir rü'yâ gördü.
Rü'yâsında, başı tıraş ediliyor, ağzından kuş uçuyor ve bir kocakarı onu karnına
sokuyor, oğlu da onu arıyordu.
Bu rü'yâsını arkadaşlarına anlattı. Onlarda:
- Hayırdır inşaallah, dediler.
- Bu rüyâyı kendim şöyle yorumladım:
Başın tıraş edilmesi, başın kesilmesi demektir. Ağızdan kuşun çıkması rûhun
çıkmasıdır. Kocakarının karnına alması, toprağın içine gömülmektir. Oğlumun beni
araması da savaşta yaralanacağına ve sonradan O'nun da şehîd olacağına alâmettir.
Ben şehîd olacağımı umuyorum.
Gerçekten, Tufeyl bin Amr hazretleri Yemâme savaşında şehîd oldu. Oğlu da bu
savaşta ağır yaralandı. Yermuk savaşında da şehîd oldu.