Sual: Eshab-ı kiramdan büyük günah işleyenler de mi Cennetliktir?
CEVAP
Evet hepsi Cennetliktir. Allahü teâlâ, onlara en güzel mükafatı vereceğine
yani Cennete koyacağına dair söz verdi. (Hadid 10) Âyette, ve küllen
vaadallahü hüsna buyuruldu. Yani, Allah hepsine Cenneti söz verdi
demektir.
Âyet-i kerimede yine buyuruluyor ki:
(Muhacirlerin [Mekke’den hicret eden eshabın] ve Ensarın [Medine’de
muhacir eshaba yardım edenlerin] önce gelenlerinden ve bunların yolunda
gidenlerden Allah razıdır ve bunlar da, Allah’tan razıdır. Allah bunlar için,
altından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak
kalacaklardır.) [Tevbe 100]
Allahü teâlânın zatı gibi sıfatları da sonsuzdur. Razı olması da sonsuzdur.
Allah, Eshabdan birkaç sene razı olup sonra vazgeçmez. Hepsinin Cennetlik
olduğunu bildirdiği gibi ayrı ayrı da bildirdi.
Mesela ağaç altında biat eden 1400 eshabdan razı olduğunu da bildirdi:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır.) [Fetih 18]
Resulullah efendimiz, (Ağaç altında sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez)
buyurdu. Bu biate, (Biat-ür-rıdvan = Razı olunan biat) denir. Çünkü
Allah bunlardan razıdır. (Meâlimüttenzil)
Eshab-ı kiramdan büyük günah işleyenlere bir örnek verelim:
Hatib bin Ebi Beltea hazretleri, Saire isimli casus bir kadınla
Mekke’deki müşriklere, Mekke’nin fethi için hazırlık yapıldığını bildiren bir
mektup gönderdi. Vahiy ile durumu öğrenen Resulullah, üç kişiye emretti. Onlar
da, kadına yetişip, mektubu istediler. Kadın “Bende mektup yok” dedi. “Resulullah
yalan söylemez, mektubu çıkar. Yoksa...” diyerek tehdit edilince, kadın örülü
saçlarının arasındaki mektubu çıkarıp verdi. Mektup getirilince Peygamber
efendimiz, Hazret-i Hatibe niçin böyle yaptığını sordu. Hatib Radıyallahü anh, (Mekke’de
çoluk çocuğum var. Müşriklerin bir zararı dokunmasın diye bunu yazdım) dedi.
Hazret-i Ömer (Ya Resulallah, izin ver, hemen şunun kellesini uçurayım) dedi.
Fakat Peygamber efendimiz (Allahü teâlâ, Bedir gazasında bulunanlara "İstediğinizi
yapın! Sizin her işinizi affettim" buyurdu. Bu Bedir ehlindedir) buyurunca,
Hazret-i Ömer, böyle söylediği için ağladı, pişman oldu, tevbe istiğfar etti.
Bir örnek daha:
Eshab-ı kiramdan Sabit bin Kays bin Şemmâs, ses tonu yüksek idi. Hücurat
suresinin, (Ey iman edenler, seslerinizi Peygamberin sesinden fazla
yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygambere yüksek sesle konuşmayın.
Farkına varmadan amelleriniz boşa gider) mealindeki ikinci âyeti inince
huzur-ı saadete artık gelmedi. Resul-i Ekrem efendimiz, haber gönderip çağırttı.
Ona gelmeyiş sebebini sorunca. Hazret-i Sabit, “Ya Resulallah, bu âyet inince
amellerimin boşa gideceğinden korktum. Çünkü ses tonum yüksektir” dedi.
Resulullah buyurdu ki:
(Sen o mevkide değilsin. Sen eshabımdansın, sen hayr ile yaşayıp hayr ile de
öleceksin. Sen Cennet ehlisin.) [Beydavi, Medarik, Buhari, Müslim]
Bu husus, bundan sonraki âyet-i kerime ile de bildirildi:
(Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah'ın kalblerini takva
ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük mükâfat vardır.) [Hücurat
2] (Büyük mükafat, Cennette büyük makamlara kavuşmak demektir.)
Kalbini mi yardın?
Sual: Şevahid-ün-nübüvve kitabında şu menkıbe anlatılıyor:
(Hicretin 7. yılında, Mahlem bin Cesame, Amir Eşcaiyi iman ettikten sonra
öldürdü. Resulullah, Mahlem bin Cesame’yi azarlayarak, (Kelime-i şehadet
getiren bir Müslümanı niçin öldürdün?) buyurdu. Mahlem bin Cesame; (O,
ölümden korktuğu için kelime-i şehadeti söyledi) dedi. Resulullah efendimiz,
(Sen onun kalbini yarıp da baktın mı? Korkudan söylediğini nereden bildin? Dil
kalbin tercümanıdır) buyurup ona beddua etti. [Kalbini yarsam ne görecektim
diye edepsizce cevap verdiği rivayeti de vardır.]
Bir hafta sonra Mahlem bin Cesame öldü. Defnettiler. Yer cesedini kabul etmeyip,
dışarı attı. Beş defa defnettiler, yine yer kabul etmedi. Sonunda tenha bir yere
bıraktılar. Bu durum Resulullaha haber verilince, (Yer ondan daha kötülerini
kabul eder. Bu hâl size Kelime-i şehadetin şerefini bildirmek için vuku
buldu) buyurdu.)
Menkıbeden bu kişinin mürted olarak öldüğü anlaşılıyor. Mahlem bin Cesame
sahabeden değil miydi? Sahabe mürted olmayacağına göre bu olayın açıklaması
nedir?
CEVAP
Bu kişinin münafık olduğu anlaşılmaktadır. Müslümanların camisine gelen
kimseye Müslüman denir, hem onlarla beraber cihad ettiğine göre Müslüman kabul
ediliyordu, ama Allah rızası için cihad etmediğini ve münafıklığını bu olay
göstermiştir. Peygamber efendimiz, mucize ile onun münafık olduğunu anlayıp
beddua etmiştir.
Salebe’nin de, zekat vermeyince münafık olduğu meydana çıkmıştı.
Aralarındaki bir anlaşmazlıktan dolayı, bir Müslüman, bir Yahudi ile gelip,
Resulullahtan Yahudi ile kendisi arasında hakem olmasını istiyor. Resulullah
efendimiz de Yahudi lehine karar verince, Müslüman bilinen kimse kabul etmiyor,
bir de, Ömer’e gidelim diyor. Hazret-i Ömer, Yahudi ile gelen kimsenin münafık
olduğunu anlayınca, (Resulullahın hükmüne razı olmayanın hakkı kılıçtır) diyerek
boynunu vuruyor. Bu olaydan sonra, hakkı bâtıldan ayıran anlamına (Faruk)
unvanını alıyor.
Bu olaylar onların münafıklığını ortaya çıkarmıştır. Yoksa Eshab-ı kiramdan hiç
biri mürted olmaz.
Eshabın hepsi Cennetliktir
Sual: Kuzman ismindeki bir sahabi, savaşta katledilince Eshab, Cennetliktir
dedi, Resulullah (Hayır o Allah için değil kahraman desinler diye çarpıştı, o
yüzden şehit değildir) buyurdu. Eshabın hepsi Cennetlik değil midir, sahabi
nasıl şehit olmaz? Sonra sahabi nasıl kahraman desinler diye savaşır?
CEVAP
Evet sahabenin tamamı Cennetliktir. Hepsi de savaşta ölürse şehit olur.
Kuzman veya Kazman, sahabiden değil idi. Münafık idi. Şevahid-ün-nübüvve
kitabında diyor ki:
Eshab-ı kiram Uhud savaşına gidince, Kuzman gitmedi. Kadınlar, (Anlaşılan
senin bizden farkın yok) dediler. Bu söz onun nefsine çok dokundu. Gidip
savaşa katıldı. Müthiş bir şekilde savaşıyor, Kaçıp âleme rezil olmaktansa
savaşıp ölmek daha iyi diyordu. Öyle savaştı ki, müşriklerden yedi kişi
öldürdü. Kendisi de yaralandı. Eshab-ı kiramdan bazıları onu savaş sırasında
yaralı halde görüp şehitlik sana afiyet olsun dediler. Bunun üzerine
Kuzman şöyle dedi:
(Ben din için savaşmadım. Kureyşin galip gelerek hurma bahçelerini
harap etmelerinden korktuğum için ve daha başka sebeplerle savaştım.)
Yaraları çok acı veriyordu, kılıcını göğsüne dayayıp intihar etti. Sahabeden
bazıları onun durumunu bilmedikleri için Resulullaha, Kuzman müşriklerden yedi
kişi öldürüp şehit oldu, dediler. Resulullah, (O Cehennem ehlidir)
buyurdu. Sonra Kuzman’ın gerçek niyetini açıklayıp, “Ben Allah’ın Resulüyüm,
Allahü teâlâ bana dilediklerini bildirir” buyurdu. Bundan sonra Eshab-ı
kirama dönüp “Allahü teâlâ bu dini facirlerle de elbette kuvvetlendirir”
buyurdu. (Şevahid-ün-nübüvve)
Salebe sahabi miydi?
Sual: Sahabi kime denir? Eshabdan bazılarının kusurlarını söylemek uygun
olur mu? Eshabdan mürted olan olur mu? Salebe sahabi mi idi?
CEVAP
Peygamber efendimizi hayatta iken ve Peygamberliğini tebliğ ettikten sonra
bir an gören, eğer kör ise bir an konuşan mümine sahabi denir. İmam-ı a'zam
hazretleri, (Eshab-ı kiramın tamamını hayırla anarız) buyurdu. İmam-ı Şafii
hazretlerine de, Eshab-ı kiram arasındaki savaşlardan sorulunca, (Allahü teâlâ,
ellerimizi, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup,
bulaştırmayalım!) buyurdu. Ömer b. Abdülaziz hazretleri de böyle söylemiştir.
(M. Rabbani c.2, m.96)
Eshab-ı kiramdan hiçbirinin kâfir olmayacağı, hepsinin Cennete gideceği âyet-i
kerime ve hadis-i şerifle bildirilmiştir. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramdan razı
olduğunu, Onları sevdiğini bildiriyor. Allahü teâlânın sıfatları ebedidir,
sonsuzdur. Onlardan [eshab-ı kiramdan] razı olması da sonsuzdur. Artık bir daha
sözünden dönmez, hep razıdır. İki âyet-i kerime meali:
(Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31]
(Allah vaadinden dönmez.) [Rum 6]
Münafıklar, Eshabdan değildir. Münafıklardan birkaçının, imansızlıklarını
açıklamaları, Eshab-ı kiramın sonradan mürted olması demek değildir. Salebe
de münafık iken, Müslüman görünmüş; fakat, zekatı inkâr edince, münafıklığı
meydana çıkmıştır. Daha önce Müslüman göründüğü için (mürted oldu) denilmiştir.
Reccal münafık idi
Sual: Eshab-ı kiramdan Reccal ismindeki birinin, sonradan mürted olduğu
doğru mudur?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. Eshab-ı kiramın hepsinin Cennetlik olduğu ve Allahü
teâlânın hepsinden razı olduğu Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmiştir. (Tevbe
100, Hadid 10)
Allahü teâlânın sıfatları ebedidir, sonsuzdur. Onlardan razı olması da,
sonsuzdur. Eshab-ı kiramdan hiçbiri mürted olamaz. Çünkü Allahü teâlânın
bunlardan razı olması ebediyen değişmez.
Reccal, münafık idi. Peygamber efendimiz de, bunu bildirmiş, yerinin Cehennem
olduğunu haber vermiştir. Münafıklardan birkaçının imansızlıklarının sonradan
ortaya çıkması, Eshab-ı kiramın sonradan mürted olması demek değildir. Mesela
Salebe, zekat vermeyince, münafık olduğu meydana çıkmıştı.
Eshab-ı kiramdan Rafi bin Hudeyc hazretleri buyuruyor ki:
Bir gün, Reccal ile, birkaç kişi, beraber otururken, Resulullah, yanımıza gelip,
(Şu topluluktan birinin yeri, Cehennemdir) buyurdu. Bunun üzerine ben,
oradakilerin kim olduğuna dikkat ettim. Ebu Erva, Tufeyl bin Amr ve Reccal bin
Anfüve vardı. Hepsine dikkatle baktım, hayretler içinde kaldım ve kendi kendime,
(Acaba bu şaki kim ki?) demekten kendimi alamadım. Resulullah efendimizin
vefatından sonra, Hanife oğullarına döndüm. Orada Reccal’in ne yaptığını sordum.
Resulullahın aleyhine ve peygamber olduğunu söyleyen yalancı Müseylime’nin
lehine şahitlikte bulunduğunu, o yalancıya inandığını söylediler. Yine kendi
kendime dedim ki, (Elbette, Resulullahın sözü haktır!) [Taberani]
Sohbetin üstünlüğü
Sual: Eshabın hepsi bütün evliyadan niçin üstündür?
CEVAP
Peygamber efendimizi Müslüman olarak görmek şerefi, bütün faziletlerden
üstün olduğu için, Eshab-ı kiram herkesten üstün olmuştur. İmam-ı Rabbani
hazretleri buyuruyor ki:
Tabiinin en üstünü Veysel Karani hazretleri, bu üstünlüğüne rağmen, Eshab-ı
kiramın en aşağısının derecesine yetişememiştir. Hiçbir üstünlük, sohbetin
üstünlüğü kadar olamaz. Çünkü, sohbete kavuşanların [Eshab-ı kiramın] imanları,
sohbetin bereketi ve vahyin bereketi sayesinde, görmüş gibi kuvvetli oldu. Sonra
gelenlerden hiçbir kimsenin imanı, bu kadar yüksek olmamıştır. (m. 59)