* Cehennemlik görmek isteyen, kendi oturduğu halde, başkasını ayakta
tutan kimseye baksın!
* Ardından insanların gelmesinden hoşlanan, Allah’tan uzaklaşır.
* Her nimet sahibi haset edilir. Haset edilmeyen tek nimet, tevazudur.
* Şu üç şey kibirdendir: Sual sormamak [danışmamak], hatasını söyleyene
teşekkür etmemek ve insanlardan dua istememek.
* Allahü teâlâ ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz
ihsan buyurmuştur. Fakat yalnız üç sıfatı kendine mahsustur. Bu üç sıfattan
hiçbir mahlukuna vermemiştir. Bu üç sıfatı, kibriya, gani olmak ve yaratmak
sıfatlarıdır. Kibriya, büyüklük, üstünlük demektir. Gani olmak, başkalarına
muhtaç olmamak, her şeyi Ona muhtaç olmak demektir. İnsan ise ihtiyaç sahibidir.
Allah yaratıcıdır, insan ise yaratıktır, fânidir. Bunun için kibirlenmek, Allahü
teâlânın sıfatına, hakkına tecavüz etmek olur. Kula kibirlenmek yakışmaz. En
büyük günahtır.
* Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini
bilmek gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen
bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek,
çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya zindanında, her an, ne zaman azaba
götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir
azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde
sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?
* Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Kibirli, kendini başkasından
üstün görmekle, kalbi rahat eder. Burada başkasını düşünmez. Kendini ve
ibadetlerini beğenir. Kibir; kötü huydur, haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın
alametidir. Çok kimse, bu kötü hastalığa yakalanmıştır. Kibirli olan, salih
insan olamaz.
* Kibir, diğer günahlardan niçin daha büyüktür? Çünkü kibir, yani büyüklük
ancak Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın
tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir
emrini yapmayarak suç işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak arasında elbette
büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allah’ın emrini yapmamak gibi bir suç
değil, bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor. Bu suçun biraz daha aşağısı
ilahlığa ortak olmaktır. Hükümdarın maiyetine hakaret eden, onlara üstünlük
taslayan ve onları kendi idaresine almak isteyen kimse, bir noktada hükümdara
ortak olmuş sayılır. Her ne kadar bunun tahtına oturmak gibi değilse de ona
yakındır. Bütün yaratıklar, Allahü teâlânın kullarıdır. Bunlar üzerinde
büyüklük, hakimiyet, yalnız Ona mahsustur. İnsanlara bu şekilde kibirlenen,
Allahü teâlâya ortak olmuş sayılır. Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç
kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, âcizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek
mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde âczini göstermesi, tevazu üzere
bulunması gerekir.
* Bir menkıbe:
Âbidin biri, ibadet etmek üzere dağa çıkar. Bir gece rüyasında "Falan
ayakkabıcıya git! Senin için dua etsin" denir. Âbid dağdan iner, adamı bulur, ne
iş yaptığını sorar. Adam, gündüzleri oruç tutup, ayakkabı işlerinde çalıştığını,
kazandığı para ile ailesini geçindirdikten sonra fazlasını sadaka verdiğini
söyler. Âbid, adamın güzel bir iş yaptığını anlar, fakat kendisinin dağda sırf
ibadetle meşgul olmasını daha iyi bulur ve tekrar ibadetine döner. Yine gece
rüyasında, (Ayakkabıcıya git ve ona, "Bu yüzündeki sararmanın sebebi ne?" diye
sor) denir. Âbid, gidip sorar. Ayakkabıcı, "Kimi görürsem, bu kurtulacak da, ben
helak olacağım der ve kendimden korkarım. Yüzümün sararması bundandır" der. İşte
o zaman âbid, ayakkabıcının bu korku ve tevazu ile üstünlük kazandığını anlar.