* İnsan, her kuvvetini, her azasını, ne için yaratıldı ise, o yolda
kullanmalıdır. Allahü teâlânın âdetini değiştirip, onları İslamiyet’in
beğenmediği yerlerde kullanmamalıdır. Çoluk çocuğu varsa, onlara karşı da, dine
uygun hareket etmeli, dinin gösterdiği güzel ahlaktan sapmamalıdır. Güzel ahlak
ile süslenmelidir.
* Bir kimse, herhangi bir âmir ise, yine ibadetlerini yapmalı ve emri
altındakilerin ibadet yapmalarına imkan tanımalı, kolaylık göstermelidir. Böyle
olan kimse, bu dünyada, Allahü teâlânın halifesi olmuştur. Kıyamette de adil
kimseler için vaad edilen nimetlere kavuşur.
Böyle bir hayırlı kimsenin hayır ve bereketi, onun bulunduğu talihli zamana,
mübarek yere ve orada bulunmakla bahtiyar olan insanlara, hayvanlara hatta
bitkilere ve rızıklara sirayet eder, yayılır. Fakat, Allah korusun, bir yerdeki
âmirler, şefkatli, iyi huylu, adaletli olmazsa, insan haklarına saldırırlar,
zulüm, yağma, işkence yaparlarsa, bunlar adaletten uzak, şeytanın yoldaşlarıdır.
Emri altında olanlara merhamet etmeyenler, kıyamet günü Allahü teâlânın
merhametinden uzak kalacaklardır. Men, la yerham, la yurham buyurulmuştur
ki, acımayana acınmaz demektir.
“Eğer, Allahü teâlâ bir kuluna dört şeyi verdiyse, ona her şeyi vermiştir.
Hiçbir şey noksan değildir.
1- Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadı,
2- Farzları yapmak,
3- Haramlardan sakınmak,
4- Ehlullaha [büyüklere] muhabbet.
Bu dördü hepsini ihtiva eder. Çünkü bu dördü yoksa, insanın imanı da bozuktur,
ibadeti de bozuktur, her şeyi de bozuktur.
* İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bu büyükleri tanıyanlar pervasız olsa, patavatsız olsa, edepsiz olsa da aziz
ve de makbuldür.)
Neden? Çünkü, Allahü teâlâ sevdiği kulunu rast gele adama sevdirmez.
Eğer Allahü teâlâ sevdiği kulunu, seçtiği kulunu bir kuluna sevdirmişse o artık
seçilmiştir, artık o kurtulmuştur ve o azizdir ve makbuldür.
* Bu büyükleri tanıyan bunlara muhabbet besleyen kimse müşrik olmaz, yani bu
büyüklerin kabul ettiği kimse, her türlü haramı işleyebilir, her pisliğe
bulaşabilir lakin küfre kaymaz, şaki olmaz, küfür üzere ölmez. Küfürle arasında
duvar vardır. Her türlü günaha girebilir ama küfür ve şirk olmaz. Küfür ve
şirkten emindir, kurtulmuştur. Allahü teâlâ da şirkten başka günahları
affedeceğini söylüyor.
* Bu büyükler ilerde müşrik olacak kişiyi bu gemiye almazlar. Yani gemiden
atacakları kimseyi baştan gemiye almazlar. Gemiye aldıklarını da gemiden
atmazlar. Ancak, gemiden atlayan olabilir. Gemiden atlamaya sebep olan 2 şey
vardır: Biri inkâr, diğeri imtihan.
* Ahir zamanda imanı korumak çok zordur. Bir anlık gaflet, sonsuz felakete sebep
olur. Kurtuluş çaresi nedir? İmam-ı Rabbani hazretlerine “Bunu çaresi nedir?”
diye soruyorlar. Tek kelimeyle cevap veriyor: “Kim bu felaketten kurtulduysa,
git onunla beraber ol”.
Ne okuduğun, ne ettiğin seni kurtarmaz. Hiç kimse deryaları yüzerek geçemez.
Mutlaka bir gemiye binmek zorundadır. O gemiye binmeyen, yolun başında kalır.
* Gemi selametle limana ulaşırsa yalnız kaptan değil, içindeki herkes kurtulur.
Geminin içinde bulunmak lazımdır. Gemide ol yeter. İsterse geminin paspası ol.