* Aynaya baktığınız zaman kendinizi görürsünüz. Siz o aynanın neresindesiniz?
İçinde misiniz, dışında mısınız? Aynanın içinde deseniz yalan olur, içinde
değilsiniz. Yok deseniz olmaz, bakınca görüyorsunuz. Görülen kendiniz misiniz, o
görüntü nedir? Bir ipe taş bağlayın ve hızlıca çevirin, taş dönerken bir daire
göreceksiniz. Bu nokta-i cevvale denilen daire var mıdır yok mudur? Var deseniz
taş çevrilmeyince daire yok oluyor. Yok deseniz taş çevrilince daire görülüyor.
Fakat aslında daire yok. Bu görülen daire nedir, nerededir? İmam-ı Rabbani
hazretleri buyuruyor ki; Bunların her ikisi de aslında olmayıp bizim hayalimizde
oluşan vehimdir, görüntülerdir. İşte dünya da hakikatte bulunmayıp yok olacak
bir görüntüdür. Dünya hayatı, hayaldir. Hakikat ise ahiret hayatıdır. Dünya
hayatı, hakikat olan ahiret hayatının aynadaki görüntüsü gibidir. Nasıl, aynada
ki görüntü bir müddet durur ve karşısındaki hakikat çekilince görüntü kaybolursa,
taş çevrilmeyince daire görüntüsü kaybolursa, dünya da, bir gün kaybolacak
görüntüdür. Vehmin arkasından koşan hayalperesttir. Hayalin ideali olmaz.
İnsanın ideali, hayalhane olan bu dünya olmamalıdır.
* Anne baba hakkı çok önemlidir. Çünkü Allahü teâlâ böyle bildiriyor. Bundan
sonra hoca hakkı gelir (zaman olarak). Çünkü insanı ateşten kurtaran, dinini
öğreten budur. Patron hakkı da çok önemlidir. Çünkü Allahü teâlâ onun eliyle
rızkını veriyor. Bütün bu haklar Allahü teâlâ bildirdiği için vardır. Yoksa
Allah hakkının yanında sıfırdır. Çünkü seni sen yapan yaratan, her an varlıkta
durduran, her şeyini veren Odur. Nedir Allah hakkı, birincisi Onu tanımaktır,
yani inanmaktır. Nasıl tanıyıp inanacaksın? Kendi kendine tanıyıp inanmak olmaz.
Onun bildirdiği şekilde tanıyıp inanacaksın. Bu nasıl olur? Bu, Onun Resulü,
Habibi Muhammed aleyhisselamın bildirdiğine inanmakla, hepsini beğenmekle,
gereğini yapmakla olur.
* Birisi Muhyiddin-i Arabi hazretlerini rüyada görmüş, derecesi çok yüksekmiş ve
büyük zatlara vaaz veriyormuş. Bunun üzerine, efendim biz sizin derecenizin
böyle yüksek olduğunu bilmiyorduk deyince, değil değil buyurmuş, insanlar bana o
kadar iftira ediyorlar ki onlar iftira ettikçe yükseliyorum, bu dereceye öyle
geldim buyurmuş.
* Bu din, kişinin kendisine itaatini kaldıran, sormayı, sorduğuna itaati emreden
bir dindir.
* Kim kendi aklına göre karar verip de iş yaparsa pişman olur.
* İnsanın nefsi, “Ben haklıyım, ben biliyorum, kimseye ihtiyacım yok” der.
Halbuki Allahü teâlâ Resulüne, “Sen bir şeye karar vermeden önce, eshabına
danış” buyuruyor.
* İslamiyet’in temeli, insanın nefsine karşı gelmek, kibrini kırmaktır. Kişinin
nefsini kıran en mühim husus, birine bir şey sormaktır. Neden? Çünkü nefs
sormayı sevmez ve istemez. “O da benim gibi bir adam” der.
* Bir şeye sahiplenen, sahipsiz kalır. Sahiplenmeyene herkes sahip çıkar.
* Kalbin şifası dini ilimdir.
* Eğer size biri iyilik yaparsa, sizde ona kötülük yaparsanız küfran-ı nimet
etmiş olursunuz. Böyle yapan kimseye nankör denir.
* İhlassız amel sahte paraya, içi boş çekirdeğe benzer.
* Herkes kendi yüksekliğinden görür. Dağın tepesinde olan ise herkesten çok
görür.
* Bu bana lazım diyen hiçbir zaman mutlu olamaz. Bu bana lazım değil diyen mutlu
olur.