Büyüklerden bir zata birisi gelir, (Efendim, izin verirseniz yarın Bağdat’a
gitmek istiyorum) der. O zat da, (Hay hay, güle güle gidin kardeşim)
buyurur. Adam gidince, talebelerinin, hemen izin vermesine şaşırdığını görünce
buyurur ki:
(Kervanı ayarlamış, parasını cebine koymuş, gerekli hazırlıkları yapmış, bize
de tasdik etmek düştü. Sormaktan maksat, arzu edilene kavuşmak değildir.)
Bir gün, İmam-ı Rabbani hazretlerinin bir halifesi (Beni Mankpura gönderseniz,
orada hizmet etsem uygun olur mu) diye sormuş. (Hay hay) buyurmuşlar.
Gitmiş, bir zaman sonra mektup yazmış. (Burada Kadiri, Çeşti tekkeleri var. Bize
kimse gelmiyor. Hanımla ben baş başa oturuyoruz. Acaba başka yere gönderseniz
uygun olur mu) demiş. İmam-ı Rabbani hazretleri de (Orada kalın)
buyurmuşlar. Bir müddet sonra bir mektup daha gelmiş. (Efendim burada Kadiri,
Çeşti tekkeleri hep kapandı, şeyhleri müridimiz oldu. Herkes bizim tekkeye doldu)
diye mektup yazıyor. İşte kardeşim, talep, izin ve teslimiyet olursa öyle olur.
Mal ve şöhret hırsı girdiği kalbi harap eder. Bundan onu ancak büyüklerin
sevgisi kurtarır. Sevgi peki demektir, itaat demektir. Çünkü itaat sevgiden
doğar. Kim itaat etmiyorsa, seviyorum demesi yalandır. İtaat olmayınca, onun
sevgisinin ağaca, kuşa, tabiata olan sevgiden farkı olmaz.
Bir tüccar, methini duyup, gıyabında sevdiği Necmeddin Kübra hazretlerinin
sohbetinde bulunmak üzere huzuruna vardı. Necmeddin Kübra hazretleri hiç
konuşmuyordu. Tüccar herhalde bu tekkenin usulü de böyle diye düşündü. Uzun bir
sükûttan sonra Necmeddin Kübrâ, kağıt ve kalem istedi, bir şeyler yazdı ve
tüccarı çağırarak yazdığı kağıdı uzattı. (Al, seni hilâfet-i mutlaka ile
vazifelendirdim. Git, memleketinde insanları irşat et!) dedi. Tüccar, (Baş
üstüne!) diyerek gitti. Tekkedekiler şaşırdı ve tüccarın arkasından giderek,
(Efendi, senin ne amelin var ki, hocamız seni hiç konuşmadan bir anda hilafet
ile vazifelendirdi?) diye sordular. Tüccar da, (Ben geldiğimde çok zengin bir
adamdım; fakir olarak çıktım. Bütün dünya sevgisi kalbimden çıktı. Mallarıma
olan muhabbetim kalmadı) dedi. Bilahare Necmeddin Kübra hazretleri yanındakilere
buyurdu ki: (Bizim irşadımızın maksadı, insanların kalbinden dünya
muhabbetinin çıkmasıdır. Maksat hâsıl oldu.)
Allahü teâlâ herkese istediği yolu açar. Cennete gitmek isteyene, Cennete
gidilecek amelleri kolaylaştırır. Cehenneme gitmek isteyene de Cehenneme gidecek
amelleri kolaylaştırır.
Vaktiyle insanlar Cennete gitmek istiyorlardı; Allahü teâlâ her tarafta kum gibi
evliya yaratıyordu. Ahir zamanda Cehenneme gitmek isterler; her tarafta
felaketler, depremler, ölümler olur, asayiş bozulur, huzur kalmaz. Emr-i maruf
yapılan yerlere, Allahü teâlâ azap göndermez.
Önce namazı kılmalı. Çünkü namaza mani olan bir işte, namazı geciktiren bir işte
hayır yoktur. Bir imza atmak bile olsa... Ahir zamanda namazını kılan, haramdan
sakınan kurtulmuştur.
Adalet önünde çoban ile sultan müsavidir. Bir kimse, kendi oğlu ile işçisi
arasında fark gözetiyorsa, adaletten bahsedilemez.