Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
1- Öyle hayat sür ki, kimse senin yüzünden Cehenneme girmesin.
2- Yanına kim üzülerek gelirse, o kimse yanından, neşeyle gülerek çıksın.
Nasıl ki, elektrik kabloyla, su boruyla nakledilirse, feyz ve nur da kalbden
kalbe nakledilir. Bunların nakil vasıtası muhabbettir. Bu nurlar her yere
yayılmaktadır. Bundan istifade etmenin iki şartı vardır:
1- İnanmak,
2- Sevmek. Bu sevgide, sevilenin sevdikleri sevilir, sevmedikleri
sevilmez.
Büyüklerin hayatını okumak, kalbden dünya sevgisini çıkarır, yerine Allah
sevgisi ve Evliya sevgisi dolar, insanın ihlâsı artar.
İnsanın, bir yolculuktan dönüşte kârı, yaptığı ibadetler, hayır ve hasenatlar,
yani Allah için yaptıklarıdır. Gerisi hayal oldu! Dünya yolculuğunun neticesi
de, buna benzer; kârı Cennettir. Zararından Allahü teâlâ korusun!
Allah için mevki makam sahibi olmak, zengin olmak kıymetlidir. Bunlarla dinimize
hizmet etmek, insanlara yardımcı olmak kolay olur.
Allahü teâlânın kanunları vardır. Fizik kanunları, tabiat kanunları diye
bilinenler, Onun yarattığı ve eşya içine gizledikleridir. İnsanlar bunları
araştırırlar, keşfederler ve istifade ederler; ama Onun emir ve yasakları da
vardır ki, bunları Kur’an-ı kerimde bildirmiştir. İnsanların huzurlu olmaları,
ancak ona uymakla mümkündür. Bunlar, araştırmakla, ele geçmez. Bunun için İslam
âlimleri, (Bütün güzellikler ve iyilikler İslamiyet’in içindedir, dışında hiç
bir güzellik yoktur ve olamaz) buyuruyorlar.
Umumi bela, Resulullah efendimizin bulunduğu yere gelmediği gibi, vârislerinin
bulunduğu toplumlara da gelmez.
Ahir zamanda İslam’ın iki şiarı kalır:
1- Erkeğin namazı,
2- Kadının örtüsü.
Bu büyük zatları seven, imansız gitmez. Onların sevdikleri de, imansız gitmez.
Tasavvuftan maksat, dünyanın fani, ahiretin baki olduğunu anlamaktır.
Büyükler, maddi olsun, manevi olsun, verdiği şeyi geri almazlar.
Bir yere gidildiği zaman, ilk olarak Allahü teâlânın evi olan camileri ziyaret
etmek sünnettir. Allahü teala da, misafirine güzel ikram eder.
Bir kul, iyiliği kırık kalble yaparsa, cenab-ı Hak indinde o amel makbul olur.
Büyüklerin belki demeleri, muhakkak, kesin anlamındadır.
Bir kimse, kendi başına, İslamiyet’in bütün emirlerini yapsa, kurtulma ihtimali
vardır; fakat bir kimse, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi bir büyüğe tâbi olsa,
onu sevse, kurtulmama ihtimali yoktur.