Kâbusnâme, 1082 yılında Kûhistan sultanı İskender bin Kâbus’un, oğlu Gilan Şah’a nasihatleridir. Tarih boyunca pek çok padişah, sultan ve devlet adamı tarafından birçok dillere çevrilir, birçok edebî, tarihî ve ahlâkî eserlere kaynak teşkil eder.
---------------- K â b u s n â m e ----------------
Ey oğul, artık ben kocadım. Zayıf ve azıksız olarak yol
ağzına kadar geldim. Ölüm mektubunu elime verdiler. O mektup, sakalın
ağarmasıdır.
Şimdi ey oğul, tecrübelerle elde ettiğim birkaç öğüt sana yadigâr olsun. Bu
öğütlere uyarak hareket edersen, her muradına erersin, zamanın elinden sille
yemezsin. Çünkü baba şefkati, oğlunun azarlanmasını bile istemez. Öyleyse sen de
kulağını bu öğütler için açık tut, sonra pişman olmayasın.
Gençler kendi bilgilerini yaşlıların bilgisinden üstün görürler. Bunu bildiğim
halde, sana yol göstermek için susarsam doğru olmaz. Bütün tecrübelerimi az ve
öz olarak yazdım. Her şeyin azı ve özü faydalıdır.
Değerli mal, değerli insana vermek için saklanır. Benim de en değerli şeyim bu
öğütlerdir ve en değerli kimsem de sensin. Bu öğütleri hor görme, bu sözlerden
hem hikmet, hem saltanat kokusu gelir. Çünkü bu sözler hem padişahların sözüdür,
hem de hukemanın sözüdür. Öyleyse yaşlılığında başına bir iş gelirse sıkıntı
çekmemek için, bu sözleri gençlik çağında öğren. Çünkü yaşlılar çok yaşadıkları
için çok tecrübe elde ederler, sıkıntılı anlarda bunların faydası olur.
***
Akıllı ol ve kendi soyunun itibarını iyi gözet, tâ ki, şerefsizlerden olmayasın.
Akıllı ve kabiliyetlisin, ama öğüt de aklın süsüdür, benim vereceğim şeyle
aklını süsle. Süslemezsen yine sen kaybedersin.
Benim ölümüm yakındır, senin de yerime gelmen yakındır. Öyle çalış ki bu dünyada
bir azık hazırlayasın, o yolda sana yardımcı olsun. Çünkü, (Dünya ahiretin
tarlasıdır) buyurulmuştur. Kendini öyle ver ki, senin yerine başka biri
ekmesin.
***
Ölümsüz diyarı, bu ölümlü diyar ile değiştirmeye kalkma. İyiler aslana, kötüler
ite benzer. Çünkü it bulursa bulduğu yerde yer; aslan ise kendi inine götürür,
sonra yer. Bu şu demektir: İt nefsinin esiridir, bulduğunu burada yer, aslan
zekidir, ne bulursa, ne avlarsa o öteki diyara götürür. Gayret et, senin de avın
iyilik olsun, öteki diyarda lazım olur. İyilikten murat, ibadettir. Kul için
ibadetten daha iyi av yoktur. Çünkü ibadet eden ateşe benzer. Ateş ne kadar
alçak yerde yansa da, alevi yükselir. İbadet etmeyenler de, suya benzer, su ne
kadar yukarı akıtılsa da, aşağı düşer, göklere yükselmez. Boynumuzun borcu olan
ibadet ateşini öyle kuvvetli yak ki, alevi göklere yükselsin.
***
Allahü teâlânın emrine uygun şükredersen, azı çok yerine geçer. Allahü teâlâ da
çok değil, sadece beş türlü ibadet emretti. Çok olsa idi yapmaktan âciz
kalırdık. Bunlardan biri Allah'ın birliğini ve Muhammed aleyhisselamın
peygamberliğini dil ile söylemek ve kalb ile tasdik etmektir. Diğeri namaz ve
oruçtur. Zenginlere farz olan hac ve zekat da vardır.
Kelime-i şehadet, batıllardan Allahü teâlâya sığınmaktır. Namaz o kabullenişin
hakikatini kulluğunda uygulamaktır. Oruç, o kabullenişin ve kulluğun hakikatini
Allah'a bildirmektir. Madem ki Allah’ın kuluyuz, öyleyse o kullukta sağlam
durmak gerektir. Namaz ve oruç Allahü teâlânın has nimetidir, onları has
kullarına nasip kılmıştır. Kötü kimseler bu nimetlerden uzak kalır. Eğer bu iki
nimette kusur edersen seçkinlerden olamazsın, ayak takımından olursun.
Zekatını severek ver. Zekat malın kiridir. Kirli malla iş yaparsan temiz işlerin
de kirlenir. Ömürde bir kere hac yap. Hac, günahları temizler. Bir farz hac,
yirmi kez Allah yolunda savaşmaktan daha sevaptır.
Namazda maddi faydalar da vardır. Her şeyden önce, namaz kılanın bedeni ve
elbisesi devamlı temizdir. Namaz kılan kişide büyüklenme olmaz, çünkü namazın
aslı tevazudur. Kendini tevazuya alıştırırsan, bedenin de sana uyar, tevazu
kazanır. Sen tevazuyu gözetince, Allahü teâlâ makamını yüceltir.
Oruç tutmak yılda bir aydır. Yılda bir ay olan kulluğu dahi eksiklikle geçiren
namert olur, aklı olan namertliği kendine reva görmez.
Oruç tutmakta fitneci olma. Kadı gibi şehrin ileri gelenleri ne zaman oruç
tutarlarsa, sen de o zaman tut; onlar ne zaman yerse sen de ye, cahillerin
sözüne uyarak bir gün önce tutma.
Oruçla kulun ağzı mühürlenir. Sen bu mührü bütün bedenine, diline, gözüne,
ayağına, eteğine de vurmalısın ki oruç senden razı olsun.
***
Şahsiyetini ana babanın verdiği adla değil de, kendi gayretinle kazanmaya çalış.
Çünkü anan ve baban sana Ahmet, Mehmet gibi bir ad verdi. Oysa senin kazandığın
ad, ya âlim, ya hâkim, ya doktor, ya öğretmen veya sanatkâr olacaktır. Bu adlar
halk arasında makbul olduğunu gösterir.
***
Tatlı dille konuşmayı alışkanlık haline getir. (Dili tatlı olanın dostları
çok olur) demişlerdir. Ne kadar tatlı söylersen söyle, sözün yerini
bilmedikçe söyleme. Çünkü yerinde söylenmeyen söz, tatlı ve güzel de olsa acı ve
çirkin görünür.
Kendini sıkıntıya sokacak sözü söyleme. Bu durumda susmak daha iyidir. Güzel söz
söyleyen güzel cevap işitir. İstediğini söyleyen istemediğini işitir. (Kötü
söz insanı dinden, tatlı dil yılanı ininden çıkarır) derler.
***
Birine gelen belaya sevinmezsen, sana gelen belaya da kimse sevinmez. Senden
zayıf olana zulmetme, böylece sen de, senden kuvvetli olanlardan zulüm
görmezsin.
Çorak yere tohum eken ürün alamaz. Nanköre iyilik eden, çorak toprağa tohum eken
gibidir, fayda görmediği gibi zarar da görebilir. Fakat iyiliği, lâyık olandan
esirgeme.
Elinden iyilik etmek gelmezse, bari halkı iyiliğe yönelt. Çünkü (Eddâllü
alel-hayri kefâilihî), yani (Hayra yönlendiren, o hayrı işlemiş gibi olur)
buyurmuşlardır.
Yaptığın iyilikten dolayı pişman olma ve kötülükten çok sakın. Çünkü iyiliğin ve
kötülüğün karşılığı ölmeden sana erişir. İyilik ettiğin kişinin gönlü ne kadar
rahat olursa, senin de gönlüne o kadar rahat erer. Kötülük ettiğin kişinin
gönlüne ne kadar sıkıntı gelirse, senin de gönlüne o kadar sıkıntı gelir, belki
de sen daha çok sıkıntı çekersin.
İki yüzlü olma, buğday gösterip arpa satma, halka kendini iyi gösterip gizlice
kötü işler yapma, bu riya nişanıdır. Riyakârlıktan çok sakın.
***
İnsan iki hâl üzeredir: Sevinç ve keder. İster kederli, ister sevinçli ol,
kederini ve sevincini öyle birisine söyle ki, üzüldüğün zaman o da seninle
birlikte üzülsün, sevindiğin zaman o da seninle birlikte sevinsin.
İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme, bu çocukların işidir. Olmayacak şey
için kendinden geçme, yani olur olmaz şey için kendi durumunu değiştirme. Çünkü
akıllı kişiler, olur olmaz şey için kendilerinden geçmezler ve değme yel ile
deprenmezler.
Sevinçli iken bir musibet gelince kederlenme, refaha kavuşunca da hemen sevinme.
Akıllı kişiler bunları hoş görmezler. Her yokuşun bir inişi, her zorluğun bir
ferahlığı vardır. Sevinmenin sonunda bir üzüntü, üzülmenin sonunda bir sevinç
vardır.
Ummadığın bir yerden ümidini temelli kesme ve bir şey umduğun yerden de sakın
çok ümitli olma. Çünkü genelde nasip, umduğu yerden değil, ummadığı yerden
gelir.
İyiye iyi, kötüye kötü de, hakkı inkâr etme. Yani sevmediğin bir kişi bile, bir
şeye iyi diyorsa, o şey gerçekten de iyi ise, ona sakın kötü deme. Kötü
derlerse, sen de kötü olduğunu biliyorsan; ona iyi deme. Hakkı kabul etmenin,
hakkı inkâr etmekten iyi olduğunu unutma.
***
Öfkelenme. Biri sana öfkelenip sert söylerse sen ona yumuşaklıkla cevap ver. Ama
ahmaklara susmaktan başka çare yoktur. Nitekim (Ve ma cevab-ül ahmak-ı
illes-sükut), yani (Ahmağa verilecek en güzel cevap ancak susmaktır)
demişlerdir.
Senin üzerinde emeği olanın emeğini boşa çıkarma. Eğer o emeğin karşılığını
ödemiyorsan bari nankör olma. Senin için emek çeken düşmanın ise, ona da elinden
gelen her iyiliği, ihsanı yap. Çünkü insan ihsanın kuludur.
Bazı iyi işler vardır, onları âdet edinen hem halk katında, hem de Hak katında
itibar görür. Bunlar, ilim, edeb, tevazu, zühd, doğruluk, iffet, kimseyi
incitmemek ve halka kolaylık göstermektir. Bunların hepsinin sermayesi hayadır.
Nitekim Peygamber efendimiz (El hayâü minel iman) yani (Haya,
imandandır) buyuruyor. Haya varsa iman da var. İman varsa, o iyi işlerin
hepsi de hâsıl olur.
***
Cahili, beceriksizi, insan yerine sayma, bunlarla beraber oturma, hele kendini
âlim sayan cahilden, aslandan kaçar gibi kaç. Cahille sohbet etme, iyilerle
sohbet et. Çünkü, iyilerin sohbeti yüzünden senin adın da iyi olur.
Şırlağan susam yağıdır, ne zaman gülle sohbet eder, hemhâl olur, artık ona susam
yağı demezler, gül yağı derler, menekşeyle hemhâl olursa menekşe yağıdır derler.
Gül ve menekşe gibi güzel çiçeklerin hassaları, rayihaları yüzünden, onlarla
kırk gün düşüp kalkınca, susamın adı unutuldu, gül ve menekşe ile anılır oldu.
Hatta bu durumu hiç bilmeyen onu gül yağı menekşe yağı sandı. Onun için
Peygamber efendimiz, (Bir kavimle kırk gün düşüp kalkan, onlardan olur)
ve (Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir) buyurdu. Demek ki
iyilerle veya kötülerle beraber olan onlar gibi olur.
***
Sana yapılan iyilikleri asla unutma. Senden bir şey bekleyene, sitemle "Benden
bir şeyler umuyorsun galiba" diyerek başına kakma; çünkü senden bir şey
bekleyene sitem etmek "ben de bir menfaat bekliyorum" demek olur ki, bu da
himmetsizliktir. İyi huyu ve iyi kişiliği meslek edin, kötü huylardan uzak ol.
Kimseye zararın, azarın ve nazarın değmesin. Zarar verici olmak iyi değildir;
çünkü zarardan eksiklik doğar, eksiklikten ise şerefsizlik. Öyleyse halk içinde
şerefsiz olmak iyi değildir.
Seni akıllı kişiler övsün, cahil kişiler övmesin. Çünkü akıllılar ileri
gelenlerdir, cahiller ayak takımıdır. Bu iki grup birbirinin zıddıdır. Akıllının
bilgilice işini cahil beğenmez, cahilin bilgisizce işini akıllı zaten beğenmez.
Çünkü akıllı olan kendi mizacına uygun olarak bilgilice iş görür, seni onun için
beğenir; cahil de kendi mizacına uygun olarak iş görür, seni onun için över.
Cahilin övdüğü işten sakınmak gerek, tâ ki akıllıların eğlencesi olmayasın;
çünkü sıradan kişilerin katında övülen insan, ileri gelenlere maskara olur.
***
Kimseyi incitme. Birisi seni incitse de, sen onu incitme ki, büyüklüğün nişanı
budur.
Tecrübeli, şefkatli dostların sana öğüt verirlerse, öğütlerine kulak ver. Öğüt
veren böylesi dostların yanına yalnız olarak git ve öğütlerinden nasibini al.
Çünkü faydalı öğüt yalnızken verilir, halk arasında verilen öğüt kulağa girmez
olur, hem de sitem gibi olur.
Bir konuda bilgin tam olsa da bilginle gururlanma. Ne zaman sana bir iş düşse,
iyice bilsen ki sen o işi başarabilirsin, buna güvenme, bir akıllı kişiye
danışmadıkça o işe başlama. Kendi görüşünü beğenenlerden olma.
Bir bilene akıl danışmayı ayıp sanma, "Doğru görüş benim görüşümdür, başkası
bana elverişli olanı ne bilir" deme, kendi bildiğine gitme. Çünkü kendi
görüşüyle iş tutan kişi, pişman olur. Akıllı yaşlılarla ve şefkatli insanlarla
yani o işin ehli ile istişare et, sonra o işe el at.
Nasıl bir gözle görmek, iki gözle görmek gibi olmazsa, iki kişinin görüşü de bir
kişinin görüşü gibi değildir. Ehli olan çok kişi ile istişare daha iyidir. Bir
doktor hastalansa kendi kendini ameliyat edebilir mi? İhtiyaç sahibi birisi
senin yanına gelecek olsa, onun için çalış, çabala; emeğini ondan esirgeme. Bu,
düşmanın veya seni çekemeyen biri olsa da, farklı davranma. Ola ki o düşmanlık
dostluğa dönüşe.
Sözden anlayan kişiler sana gelecek olsalar, onlara hürmet et ve iyi davran.
Çünkü onların sana gelmeleri seni ağırladıkları yani sana kıymet verdikleri
içindir. Sen de onları ağırlarsan yani onlara kıymet verirsen, bu kez sana
gelmeye daha istekli olurlar. Şahsiyetsiz kişinin yanına, kimse gelmek istemez.
***
Doğru konuş, sakın yalan söyleme ve yalana benzeyen gerçeği de söyleme. Çünkü
bir gerçek ki yalana benzer, o da yalan olmuş olur. Hep sözünün doğruluğuyla
tanınmış biri olarak bilinmeye çalış.
Sözü yerine uygun olarak söyle, uygunsuz söz söyleme. Çünkü beğenilen sözün hem
söyleyene yararı var, hem de işitene. Uygunsuz sözün zararı ise, söyleyene de,
işitene de olur.
Sözünün başına ve sonuna dikkat et. Birisine bir şey söyleyecek olursan yüzüne
karşı söyle, arkasından konuşma. Böylece sözü bilerek söyleyenlerden olursun.
Çünkü lafını bilmeden konuşan kişi, açık ve anlaşılır konuşan papağana benzer.
Papağan sarf ettiği sözden habersizdir. Papağan gibi olanlara, "konuşur ama
konuşmasını bilir" demezler. Öyleyse konuşan ve konuşmasını bilen odur ki,
konuştuğu zaman kim olursa olsun ondan bir şey anlayabilmeli. Böyle olmayana
insan demezler, çünkü böyleleri insan suretinde hayvandır.
Söz yüce bir şeydir, sen de sözü yüce bil. Çünkü söz en yüksek yerden gelmiştir,
onun için azizdir. Bu aziz sözün yerini bulunca bildiğinden sakınma. Ve yeri
değilse sözü harcama, tâ ki sözün zayıf olmasın, aklına ve bilgine zarar
gelmesin.
***
Yok yere, anlamsız iddiada bulunma. Bir ilimden habersizsen, o ilimle ilgili
iddiayı bırak. Dilediğini, o bilmediğin ilimle elde edemezsin, ama bildiğin
ilimle ne gerekirse elde edersin.
Sana faydası veya zararı olmayan sırrı öğrenmeye heveslenme ve sırrını kimseye
söyleme. Birkaç kişi bir yere toplanıp otursa, orada biriyle fısıldaşma. İyi
dahi konuşsan halk kötüye yorar: "Kim bilir ne uygunsuz söz ki, fısıltıyla
söylüyor" der. Çünkü halkın birbirine olan şüphesi kötüdür, öyleyse sözü açık
söyle, ama ne söylersen kendi değerince söyle, kendinden büyük söyleme.
Birisinden işittiğin sözü dinle, fakat o sözle çabuk hareket etme. Ne söylesen,
önce düşün, sonra söyle, tâ ki sonra o sözünden pişman olmayasın; çünkü derhal
söylemenin bir şekli var: Ya yarar, ya zarar. Ama düşünüp söylemek iki şekildir:
1- O sözün zararlıysa düşünmekle anlarsın, o zararlı işten sakınırsın.
2- Yararlısını doğru bilirsin, çekinmeden o yararlı şeyi elde etmeye gayret
edersin.
Nerede olursan çok bilgili ve az sözlü ol. Susmak ikinci sağlıktır. Çünkü çok
kişi sağlıklı iken, sözü yüzünden hasta olur. Az söylemek ve öz söylemek akıl
nişanıdır. Çok söylemek bilgisizlik nişanıdır. Çünkü bir kişi ne kadar akıllı ve
kâmil olsa da, ne zaman çok sözlü olursa -sözleri hep yerinde olsa bile- ayak
takımı arasında adı beyinsiz olur. Eğer cahil ve sıradan biri de olsa, ne zaman
susmuştur ve konuşmaz, sıradan kişiler onu akıllı ve hünerli kişilerden
sayarlar.
***
Ne kadar temiz gönüllü, ne kadar iyi kalbli olsan da, kendini övücü olma. Kişi
kendine iyiyim diye şahitlik ederse şahitliği geçmez. Çünkü şahitliği kendin
için yaparsan onu dinlemezler. Çalış ki, seni başkaları övsün. Kendi kendini
övme.
Gücün yettikçe söz dinlemekten ürkme. Çünkü insan söz dinlemekle söz ehli olur.
Buna delil şudur: Bir çocuk doğunca yer altında bir kubbede besleseler, süt
emzirseler ve anasıyla dadısı yanında hiç konuşmasalar, o çocuk büyüdüğü zaman
dilsiz olur. Ama orada iki çocuk olsa ve hiçbir söz işitmeseler, ikisi
birbiriyle konuşmakla bir dil oluştururlar ve o dili de ancak ikisi bilir,
başkaları bilmez. Öyleyse halkın sözünü işit ve kabul et. Özellikle geçmiş
beylerin ve âlimlerin sözlerini can kulağıyla dinlemek ve itimat etmek gerek.
***
Âdil hükümdar Nuşirvan'dan altın öğütler
* Gece ve gündüzün birbiri ardınca gelip gittiğini gören insan, halden hale
dönmesine üzülmesin. Yani sevinç gidip üzüntü gelirse, üzüntü gidip sevinç
gelirse, önem vermesin.
* Beceriksizle dost olma, beceriksiz ne dostluğa yarar, ne düşmanlığa.
* Bir işi yapıp pişman olan, bir daha o işi yapmasın.
* Dostlarına düşman olan birisine dost denmez.
* Kendini bilgili sanan cahilden sakın.
* Düşmanının sırrını bilmesini istemiyorsan, dostuna da sırrını söyleme.
* Büyüklere küçük gözüyle bakma, çünkü büyükleri küçük görmek büyük ziyan
getirir.
* Yakın arkadaşlarından bir şey ummaktansa, ölümü yeğ gör.
* Himmetsiz kişinin ekmeğini yemektense, aç öl.
* Şüphenin yolunu yüz yerden bağlayacak olsan da, tecrübe etmediğin kişiye
güvenme.
* Kendinden aşağı akrabalarına muhtaç olmaktan büyük dert yoktur.
* Bilmediği şeyi iddia edip, iddiasını başaramayarak yalancı çıkmaktan büyük
ayıp yoktur.
* Elinden geldiği halde, kendisinden istenen bir işi bitirmeyen kişiden daha
cimri kimse yoktur.
* Bir kişi senin aleyhinde bir söz söylese ve birisi de dostum diye o sözü sana
yetiştirse, sen bunu ötekinden beter düşman bil. Çünkü o düşman, arkandan
konuşur, dostun ise yüzüne karşı söyler.
* Lüzumsuz yerlere göz dikmekten ve kulak vermekten daha büyük dert olmaz.
* İnsan her şeyi cahillerin şerrinden saklayabilir, ama bilgisini kendi
şerrinden saklayamaz.
* Halkın, senin iyiliğini söylemesini istiyorsan, kimsenin kötülüğünü söyleme.
* Dostlarının az olmasını istemiyorsan kindâr olma.
* Zahmet çekmeden kolaylıkla ömür sürmek istersen, kendi işine bak, başkasının
işine karışma.
* Deli denmesini istemiyorsan, ele geçmeyecek bir şeyi isteme.
* Daima alnın ak, yüzün pak olmayı istersen, utanmayı iş edin.
* Aldanmamak istiyorsan, tecrübe edilmiş işleri bırakıp tecrübe edilmemiş
olanlara yapışma.
* Mahcup olmak istemiyorsan, katkın olmayan yerden bir şey götürme.
* Perdem yırtılmasın diyorsan, kimsenin perdesini yırtma.
* Arkamdan gülünmesin diyorsan, elinin altındakileri iyi besle.
* Pişman olmak istemiyorsan, nefsin arzusuna uyma.
* Zeki kimse kendini başkasının aynasında görür. Yani bir kişinin yaşayışına
bak, işleri iyi mi, kötü mü? Eğer ondaki kötü bir iş sende de varsa, bu
işlediğin iş kötüdür ve ondaki iyi bir iş sende de varsa, bu işlediğin iş
iyidir. Böylece işinin iyisini kötüsünü göstermek için o kişi sana ayna olmuş
olur.
* Korkusuz olmak istersen, halkla kavga etme, onları inciticilerden olma.
* Kendine hürmet edilmesini istersen, başkalarına hürmeti gözet.
* Sözüm dinlensin dersen, önce kendin o sözü uygula. Yani yapmadığın iyi işleri
başkasına emretme, sakınmadığın kötü işleri de başkasına yasaklama.
* Herkesin iltifatını kazanmak istiyorsan, elin açık olsun, nimetini herkese
saç. (Tuzunun, ekmeğinin hakkı var) diyenleri çoğalt.
* Eğer bütün gönüllerde yer etmek istersen, sözünü herkese hoş gelecek şekilde
söyle.
* Kâmil insan olmak istersen, kendine lâyık görmediğin bir işi başkasına da
lâyık görme.
* Eğer yüreğine iyileşmesi mümkün olmayan bir yara açmak istemiyorsan,
cahillerle tartışma.
* Halkın iyisi olmayı istersen, varını halktan esirgeme.
***
Gerçi gençsin, ama yaşlılar gibi akıllı ve temkinli ol. Birdenbire gençliği
bırak demiyorum. Tembel gençlerden olma, neşeli ol. Çünkü gençler neşeli olursa
hoş olur. Delilik çeşitlidir. Bir çeşidi de gençliktir. Ama cahil gençlerden
olma. Belâ cahillerden kopar. Ömrünün faydalı lezzetini gençlik çağında al,
yaşlılıkta bu lezzeti bulamazsın, bulsan da faydası olmaz. Ne olursa olsun
gençlikte Allahü teâlâyı unutma ve ölümden emin olma; çünkü ölüm gelince genç
yaşlı demez. Öyleyse bilmiş ol ki, doğan ölür ve dünyaya gelen gider.
Yaşlılara çok hürmet et ve onlarla rast gele konuşma ve onların sözüne hemen
cevap verme. O meseleyi bilsen bile, (Cevabını yine siz buyurun) diyesin
ve susasın. Çünkü en güzel cevap, onları dinleyip susmaktır. Yoksa onların
vereceği cevaptan utanılacak bir duruma düşersin. Yaşlıların bilgi ve tecrübesi
gençlerinkinden fazladır. Ama bu dediğim yaşlılar, saçını başını büyüklerin
sohbetinde ağartmış olanlardır. Din gayreti olan, büyükleri seven, onların
kitaplarını okuyan yaşlılardır, diğer yaşlı kimseler değildir. Çünkü gelişigüzel
büyümüş yaşlıdan, büyüklerin sohbetini dinlemiş toy gençlerin sözleri daha
iyidir.
Gençliğini rast gele geçirme, tâ ki yaşlılıkta bilgisiz kalmayasın. Yaşlılar
gibi olmaya, onların yanında bulunmaya dikkat et. Atalarımız, (Öküz olacak
tosun, öküzlerin yanında yatar) demişlerdir.
Ne zaman ki gençlik çağı geçip ihtiyarlık çağı gelse, artık gençlikteki dinçliği
bekleme. Gençler gibi giyinme, gençler gibi yaşamaya özenme. Çünkü yaşlı, genç
gibi zevk ve şehvet peşinde olursa, halk arasında rezil olur. Öyleyse insan
yerini yurdunu iyi bilsin. Gençlikte genç olsun, kocalıkta gençlik evinden
ihtiyarlık evine göçsün, yoksa, su üstüne yazı yazmaya kalkan ve deniz üstüne
saray yapmaya kalkışan kimseye benzer.
***
Yaşlandığında bir yerde yerleşmeye çalış, çünkü yaşlılıkta yolculuk yapmak akıl
kârı değildir. Hele yoksul ise daha zordur. Çünkü yaşlılık bir düşman, yoksulluk
başka bir düşman; bu iki düşmanla, mecbur kalmadıkça, yola çıkmak akıllıca bir
iş değildir. Eğer Allahü teâlâ, o yolculukta sana yardım ederse ve nimete
kavuşursan, evine dönmeyi arzu etme ki, bir evden ötürü yine yolculuk zahmetini
çekmeyesin. Çünkü kişinin geçimi nerede iyiyse evinin orada olması uygundur.
(Doğduğum yerde yaşlanmam ve hep orada kalmam gerekir) demek yanlış olur.
Onun için atalarımız, (Doğduğun yerde değil, doyduğun yerde kal)
demişlerdir. Vatan ikinci anadır; çünkü anayı sevmek imandan olduğu gibi,
vatanını sevmek de imandandır. İçinde aç, müflis oturmak imandan olmaz. O halde
işin nerede gelişmişse orayı vatan edin. Çünkü, (Kazancı nerede ise o yerde
olmak saadet belirtisidir) demişlerdir. Bahtsızlık alameti şudur ki, aç ve dinç
otursun, kıtlık çeksin, bu vatanımdır, terk etmem desin. Bu ahmaklıktır. Görmez
misin, Resulullah efendimiz Mekke'de doğdu, Mekke’yi fethetmesine rağmen, tebliğ
görevini Medine'de daha rahat yaptığı için artık Medine’den ayrılmadı.
Sen de yararlı bir yer bulunca oradan ayrılmamaya çalış, orada ayak direyesin.
Sakın filan yerde fayda daha çoktur, diyerek başıboş varmayasın, burada olan
zararı orada kötü kılarsın ve orada daha zararlı olursun. Çünkü (İyi bir yeri
bırakıp daha iyisini bulayım deme, bu hayal ile onu bulamazsın ve olanı da elden
çıkarırsın) demişlerdir. [Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan da olursun]
***
Eğer dosta ve düşmana iyi görünmek istersen ömrünü düzensiz geçirme, boş yere
harcama. Ömrü boşa geçen, avamdan sayılır. Öyleyse kendi işinin düzenini iyi
koru.
Çok şakalaşma. (Şaka şerrin kılavuzudur, savaş şakadan kopar) derler. Ama iyi
şakalar yapabilirsen yap, iyi şaka yapmak ayıp ve günah değildir. Şaka iyidir,
ama saçma sapan şaka yapma. Şakayı senden aşağı kişilerle yapma, tâ ki itibarın
eksilmesin. Çok şaka yapan hafife alınır, şakanın fazlası, insanın değerlerini
giderir ve kötüleri, aleyhine cesaretlendirir. Şakalaşmayı o derece ayarla ki,
yemeğe atılan tuz gibi olsun. Yemeğe atılan tuz, çok olunca yemeğin lezzetini
nasıl giderirse, şaka da öyledir. Azı karar, çoğu zarar. Çok az olursa
gönlümüzün neşesi yerine gelmez. Şaka, gönüldeki donukluğu ve o işe karşı doğan
bıkkınlığı giderecek kadar olmalı.
Eğer şakayı terk edemiyorsan bari kendi akranınla yap, tâ ki onların sözü sana
ağır gelmesin. Çok şaka insanın bütün hünerini hor eyler, kişi ne kadar ağır
başlı ve hünerli olursa olsun, adi mizahla uğraşırsa, hafif ve itibarsız olur.
Çünkü sen ne söylersen, ister istemez cevabını işitirsin. Sen başkasına ne
yüklersen, sana da o kadar yük gelir.
***
Ne kazanırsan doğru ve uygun yerden kazanmaya çalış, tâ ki oradan kazandığın
içine sinsin. Kazancını telef etme, dağıtma; yani olur olmaz yere harcama. Malı
saklamak kazanmaktan daha güçtür. Çünkü parayı çok kişi kazanır, ancak
saklamasını, harcamasını bilmediği için yine de cimrilikten kurtulamaz. Çalış,
dünyalık biriktir. Eğer bir gün ihtiyacın olursa, toplayıp biriktirdiğinle
istediğini satın alırsın. Sonra çalış ki, o harcadığın kadarını yerine koyasın.
Eğer hep keseden yersen, aldığınca yerine koymazsan, Karun kadar malın olsa da
çabucak yok olur.
Gönlünü bir şeye sımsıkı bağlama. Eğer o şey ansızın elinden giderse üzülmezsin.
Yani zenginliğe büsbütün "Bana kalsın" diye gönül bağlama. Eğer başına yoksulluk
gelirse, üzülüp gönlün daralmasın. Eğer malın çok olursa, bir gün yoksul
olacağını düşün, o malı ihtiyatla, ölçülü harca. Çünkü ölçülü harcayınca mal ne
kadar az olsa da sonunda bir şey kalır, ama ölçüsüz harcayınca mal ne kadar çok
olursa olsun sonunda hiçbir şey kalmaz. (Zahmetle saklamak, zahmetle
istemekten iyidir) demişlerdir. Eline değeri az olan bir şey geçerse, bundan
ne olur deme, onu saklamaya çalış. Çünkü değeri az olan şeyi saklayamayan değeri
çok olanı hiç saklayamaz.
***
Hangi işi yaparsan yap, tembel davranma. Tembellikten utan, tembellik
bahtsızlığın başıdır. Her işe emek ver. Emek verilen işin sonu, tembellikten iyi
olur. Çünkü emek vermekle elde edilen, ne kadar çok olursa, tembellikte de o
kadar eksilir. Yazık değil mi, bir anlık emek yüzünden elde edilecek şeyi
tembellik yüzünden yitiresin. Öyleyse geri durmak akıllıca bir iş değildir;
yoksa muhtaç olarak yaşarsın. Bilmiş ol ki, muhtaç olduktan sonra, (Ah n'olaydı
emek çekseydim, tembellik etmeseydim, şimdi lazım olan şeyi elde etseydim)
demenin, pişman olmanın faydası olmaz.
Çalış ki emeğinin neticesini yine sen yiyesin, tâ ki emeğin boşa gitmesin. Sende
değerli bir şey varsa ve birisi o sevdiğin şeyi senden isterse, eğer lâyıksa
ondan esirgeme. Çünkü ne olursa olsun, kişi mezarına bir şey götüremez.
Harcamanı gelirine göre yap, tâ ki yoksulluk ateşi sana yol bulamasın. Elinde
olanla yetin, çünkü kanaat ikinci zenginliktir. Sakın açgözlü olma. Çünkü sana
yük olacak şey nerede olsa yetişir.
***
İsraf etme. İsrafı hoş görme, kötü bil. Çünkü israf Allahü teâlânın sevmediği
şeydir. Onun sevmediği şey kullar için uğursuzdur. Allahü teâlâ (İsraf
etmeyin, Allah israf edenleri sevmez) buyuruyor. Madem ki Allahü teâlâ
müsrifi sevmiyor, sen de israfı sevme. Her felaket bir sebepten dolayı gelir.
Yoksulluk da bir felakettir ve onun sebebi israftır. İsrafın fakirlikten başka
sonucu yoktur. İnsanın kendi ihtiyacı için harcadığı şey israf değildir. İsraf,
gereksiz yerlere harcanan şeydir; ne dünyasına, ne de ahiretine yaramayan
şeydir. Sözde, sohbette, yemekte, içmekte ve her bir işte israf iyi değildir.
Çünkü israf, teni eritir, nefsi incitir, canı daraltır ve diri insanı öldürür.
Devamlı israf ederek rızkının kapısını üstüne kapama. Gücün yettiğince kendini
hoş tut, kendi işin için gerekli harcamadan kaçınma. Bir şey senin için ne kadar
aziz olsa da, kendi canından daha aziz olmasın. Kısacası, elde ettiğini ölçüyle
harcamaya çalış.
***
Dünyada iki şey vardır: Halk birinden kaçar, öbürünü sever. Biri zahmet, diğeri
rahatlıktır. Ama ikisi de insana gereklidir. Çünkü zahmet çeken rahata erer,
rahat yaşayan zahmete ermedikçe olmaz. Bugünkü zahmet yarının rahatıdır, yarınki
rahatlık da önceki günün zahmetidir. Ne elde edersen, ikisini harca, ikisini
sakla. Ne kadar ihtiyacın olursa olsun bundan fazlasını harcama, zamanla
birikir, bir zaruret anında ihtiyaç olur. İşte o her gün artanı biriktir ve
küçük bir ihtiyaç için ona dokunma, onu unut. Biriktirince böyle biriktirmek
gerekir. Eğer yaşlanmadan ölürsen "Hayırlı kişiydi, mirasçısına bu kadar miras
bıraktı" derler. Yaşlanırsan zaten işten güçten kalırsın, o zaman bu
biriktirdiğin sana destek olur.
Borç edinme, bir şeyini rehine koyma. Buna benzer işlerden dolayı halk içinde
hor ve itibarsız görülürsün. Öyleyse bu işleri kendine büyük günah bilmelisin.
Bir dostuna ödünç vermişsen, artık ona malımdır deme, o parayı o dosta
bağışladın farz et. O dostun kendiliğinden vermedikçe isteme, tâ ki gecikmesi
sebebiyle dostluk bozulup kesilmesin. Çünkü borcun gecikmesi, dostu çabuk düşman
eder, ama düşmanı dost etmek güçtür. Düşmanı ve dostu bilmemek çocukların
işidir. Dostu düşmandan ayırmak ve akıllıca davranmak gün görmüş yaşlıların
işidir. Elinde olandan ihtiyaç sahiplerine vermeyi esirgeme. Kimsenin malına da
tamah etme ki, halkın gözünde büyüyesin. Kendi malını kendinin, elin malını da
elin bil.
***
Doğru için de olsa, yemin edici olma, çok yemin edici olarak tanınma, tâ ki
mecbur kalıp da yemin edersen yeminine inansınlar. Her ne kadar zengin olsan da
güvenilir, doğru sözlü ve iyi isim yapmış olmazsan kendini yoksul bil. Çünkü
yalan söyleyenlerin ve kötü isim yapmış olanların sonu yoksulluktur. Kimseyi
aldatmamaya çalış ve sakın aldanma, hele alış ve verişte. Çünkü insan alış
verişte çabuk aldanır.
Bütün işlerde sabırlı ol, aceleci olma. (Sabretmek ikinci akıllılıktır)
demişler. Yani bir kişinin ne kadar aklı olursa ve bir işini sabırla işlerse,
aklı o kadar çok olur.
Her işte kendi işinden habersiz olma, gafillik ikinci ahmaklıktır. Yani gafil
olan kişi ne kadar akılsızsa, ahmaklığı ve akılsızlığı bir o kadar daha artar.
Sonra her işte bezgin olma, bezginlik ikinci cahilliktir. Eğer sana iş ve güç
kapansa, tezce işini açmaya çalış, işin düzelmeye yüz tutuncaya kadar sabret,
çünkü hiç bir iş aceleyle iyi olmaz.
***
Eğer ev almak istersen öyle bir yerden satın al ki, o mahallenin halkı iyi
kişiler olsun. Önce komşularına bak evini al, (Önce komşu, sonra ev)
demişlerdir. Evi alınca komşuna çok hürmet et. Mahalle halkıyla iyi geçin,
hastalarını sor, ölüsü olana başsağlığı dile, cenaze merasimine katıl. Komşunun
sevinilecek bir işi olursa sen de birlikte sevin, eğer üzülecek bir işi varsa
sen de birlikte üzül. İmkânın ölçüsünde komşuna hediye ver, yiyecek giyecek
gibi... Çünkü sen komşularınla iyi geçinecek olursan, o mahallenin ileri
gelenlerinden olursun. Komşunun çocuğunu görünce sev, okşa, mahallenin
yaşlılarını ağırla ve hürmet et.
***
Dostsuz olma. Kim dostlarının işiyle ilgilenirse, dostları da onun işiyle
ilgilenirler. Eğer o ilgilenmezse dostlar da ilgilenmezler. Öyleyse dostunun
işini düşünüp ilgilenmeyen kişiye hiç kimse dost olmaz. Her an bir dost edinmeyi
âdet haline getir, tâ ki dostların çok olsun. Çünkü çok dost arasında kişinin
birçok ayıpları örtülür ve çok hüneri açılır. Bundan dolayı kişinin dostunun çok
olması gerekir. Ama yeni dost tutunca eski dostlarından da yüzünü çevirme.
Dostlarının dostlarını da düşün, onlar da senin dostlarındır. Düşmanlarınla dost
olan dosttan da çekin. Ayrıca dostuna düşman olan dosttan da sakın. Önüne kim
gelirse sebepsiz yere seni şikayet eden dostlardan uzak dur. Böyle kişiden
dostluk bekleme ve dünyada hiç kimseyi ayıpsız sanma.
İyilerle kötüleri birbirinden ayırt et. İyilerle gönülden dost ol, kötülerle dil
ucuyla dostluğun olsun. Çünkü kişinin daima iyilere işi düşmez. Eğer bir kötü
kişiye işin düşerse dostluğun sebebiyle elde edersin. Öyleyse kötülerle de
düşmanlık etme.
Kimseye düşman olmamaya çalış. Eğer bir kimse sana düşman olursa korkma ve önem
verme. Çünkü, (Düşmanı olmayan kişi, düşmanın eğlencesi olur)
demişlerdir. Gizli ve açık, düşmanın işinden habersiz olma. Çünkü o daima kötü
planlarla seni aldatma hesapları peşindedir. Sen de bir an bile onun kötü
oyunlarından kendini güvende sanmayasın.
Düşmanının tasarladığı oyunları her an sora dur, tâ ki düşmanın belâsına
uğramayasın. Sonra, fırsat düşmedikçe düşmanlığını belli etme ve düşmanına karşı
ne kadar büyüklük taslarsan tasla, kendini düşmana büyük göster. Ne kadar düşmüş
olsan da ona durumunu alçak gösterme.
Düşmanının güler yüz göstermesine, tatlı sözüne aldanıp gönül bağlama ve inanma.
Eğer düşman sana şeker gösterse, sen onu acı bir şey san. Düşmanın ne kadar
küçük olsa da, onu hor görme.
Bir düşmanın senden aman dilerse, ne kadar düşmanın olsa da ve sana ne kadar
eziyet etmişse de sen ona aman ver ve düşmanın aman dilemesini çok büyük bir
nimet yerine say. Çünkü düşmanın yenilmesi, kaçması ve ölmesi nasılsa, aman
dilemesi de öyledir. Düşmanını güçsüz gördüğünde birden emin olup oturma, onu
arada sırada gözetleyedur.
***
Önce işi yapmaya; sonra yaptığını söylemeye gayret et. Başkasının sana dil
uzatmasını istemiyorsan, sen de kimseye dil uzatma.
Asla ikiyüzlülük etme ve ikiyüzlülerden uzak ol. Yedi başlı ejderhadan korkma,
ama "evet" deyiciden kork. Çünkü onun söz götürüp getirmekten bir anda
yırttığını sen bir yılda dikemezsin.
Birisi senin bir ayıbını yakalasa, o ayıbı hemen kendinden uzaklaştır.
Çok itibarlı bir yere geçme, tâ ki o yerden aşağı düşmeyesin. Yüksekten düşmenin
acısı fazla olur.
Olur olmaz her suç için kimseyi cezalandırmayı düşünme. Eğer birisi bir suç
işlerse, büyüklük göster ve ondan özür dilemesini iste. Çünkü o suçlu da
insandır. Küçük bir suç için kimseyi suçlama, tâ ki seni de başkaları yok yere
suçlamasınlar. Yani "keşke böyle yapmasaydı" diye suçlamasınlar.
Yok yere öfkelenme, kızgınlığını yutmayı alışkanlık haline getir. Birisi senin
yanında hata yapsa, sonra da dönüp af dilese, o hatayı bağışlamayı boynunun
borcu bil. Çok büyük bir suç olsa da affetmek güzeldir. Her işlenen hataya ceza
verecek olsan büyüklüğün nerede kalır?
Sonra özür dilememek için hata yapmamaya çalış. Birisine karşı aniden hata
işlersen özür dilemekten utanma. Senden de suçlular af isterse sen de bağışla,
dileklerini kabul et.
***
Eğer birisinden bir şey istemeyi düşünürsen, önce onu dene, gör; o kişi cömert
mi, yoksa cimri mi? Cömertse ihtiyacını dile getir, ama dilek vaktini de gözet.
Yani o kişinin gönlü dar veya aç olduğu vakit dileğini dileme ki umduğundan
mahrum kalmayasın. Sonra dilersen mümkün olanı dile, ele geçmesi mümkün olmayan
şeyi dileme, tâ ki elde edebilesin.
Bir istekte bulunmaya gittiğin vakit önce iyi sözler tasarla ve hoş bir edep ve
usûlle ortaya uygun bir söz at, sonra buna uygun bir davranışla sözü maksadına
getir ve hacetini dile. Söylediğin sözlerle ona lütuf göster, (Hacet vaktinde
lütuf göstermek ikinci aracıdır) demişler, yani lütuf, sözü geçen kişi
gibidir. Lütuf göstermenin, ona en yakınının söylemesi kadar yardımı vardır.
Öyleyse bir dilekte bulunduğun kimsenin katında kendini bir aciz kul yerinde
görmelisin, (insan iyiliğe kuldur).
Bir şey istedin ve isteğin kabul edildi mi, o kişiye teşekkürünü yerine getir,
onu hoşnut et. Böylece dileğin artarak devam eder. Nitekim Allahü teâlâ,
(Şükür, nimetin çoğalmasına sebep olur) buyurur. Hem, önceki istek kabul
olunca teşekkür etmek, ikinci isteğin kabul olunmasının da umududur.
Birisinden bir istekte bulundun, fakat isteğin kabul edilmedi; bunu da kendi
talihinden bil. Varıp o kişiyi halka şikayet etme, "Hacetimi bitirmedi" deme.
Çünkü o senin halka şikayet etmene önem verseydi, hacetini bitirirdi.
***
Bütün ilimlerin içinde din ilminden büyük ilim yoktur. Bütün faydalı ilimler
dinin bir koludur. Din, kökü birlik olan bir ağaçtır, dalları dinin hükümleridir
ve bunları birbirinden ayıran dünya menfaatidir.
Gücün yettiği kadar din ilmine çalış, din ilmini bilenlerin etrafında dolaş, tâ
ki hem dünyayı elde edesin, hem de ahireti ele geçiresin. Allah nasip ederse
önce din ilmine yapış, çünkü o gövdedir, kalanı daldır. Gövdesiz dal istemek
sapıklık nişanıdır.
Eğer bu dediğim işlerden ilmi istersen kanaatkâr ol, yani helâli ve haramı
seçici ol, açgözlü olma. Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır, dünya sevgisini
gider. Şöyle ki: İlme dost olmalısın, dünyaya düşman. Cefaya ve zahmete
dayanıklı ol. Gece uyumayı ve erken uyanmayı huy edin.
Yazmaya ve okumaya karşı çok hırslı ol, yani yazmaktan ve okumaktan başka hiçbir
şeye isteğin olmasın. Gayet alçakgönüllü ol, burnu büyük olma. Okumaktan üşenme,
faydalı ne okursan ezberle ve ezberini tekrarla.
Âlimleri sev ve daima ilim ehline yakınlaş, onların katında saygılı ol, edepsiz
olma. İlim öğrenmekte hırslı ol, unutkan olma. Ama hocana ve her iyilik
gördüğüne karşı haktanır ol. Yanından kitap, kalem eksik olmasın, gönlün
bunlardan başka şeylerle dolmasın.
Ne işitirsen aklında tutmaya çalış. Sözü az söyle, ileri görüşlü ve ince fikirli
ve kusursuz ol, kusurluluğa razı olma. Çünkü bir ilim talibi bu dediğim gibi
olursa, çok süre geçmeden benzeri bulunmayan bir âlim olur.
Eğer çalışıp âlim olursan, gayet dindar olmalısın. İbadette, namaz, oruç ve taat
bucağına komşu ol, elbiseni daima temiz tut ve hazır cevap ol. Sana sorulan her
türlü meselede düşünmeden cevap verme. Uygunsuz hareketlerin hoşuna gitmesin.
Başkasının uygunsuz sözüyle hareket etme. Kendi görüşünü başkasının görüşünden
üstün tutmamaya çalış. Zayıf bir mesele için, (Bu meselenin iki yüzü ve iki
söylenişi vardır) gibi uygunsuz şeyler söyleme
Konuşma sırasında kaskatı kesilip durma. Karşına, sağına soluna bakarak konuş ve
hararetli hararetli konuşurken, sözü çevirip gevşek konuşma. Toplulukta seni
dinleyen halkı her an kontrol et. İnce görüşlülükle iyiden iyiye bak, eğer ağır
nükteler hoşlarına gidiyorsa güzel nükteler yap. Yok, eğer amiyane nükteler
istiyorlarsa sen de amiyane konuş. Toplulukta söylediğin her sözü unutma, çünkü
başka bir zaman aynı toplulukta onu tekrar etmeyesin.
***
Her an açık yüzlü ol, asık yüzlü olma. Üstünü başını daima temiz tut, dinimizin
yasakladığı her kötülükten kaç, emrettiği her ibadeti de yapmaya çalış.