* Dünya hayaldir. Bu hayali o kadar unutmak zor değil, gerçeği konuşmak lazım.
Çünkü öldükten sonra iki yer var, Cennet ve Cehennem. Ortası yok. İman ve küfrün
de, ortası yok. Burada insanın karar vermesi lazım. İki yol var. Birisi Cennete,
diğeri Cehenneme götürüyor. Bunlardan birine karar verip, orada yürümek lazım.
Yolsuz yürümek mümkün değil. Bir anda iki yolda birden yürümek, hiç mümkün değil.
Ya doğuya gidersin, ya batıya. Elhamdülillah biz Allahü teâlâya iman ettik,
Peygamber efendimize iman ettik, ne bildirdiyse kabul ettik, beğendik, ahiret
gününe iman ettik. Ama bu iman ettiğimiz yolda, şüphesiz ki çok sakatlıklar
yapıyoruz, kusurlar işliyoruz, günahlar işliyoruz. Peki, bizim sonumuz ne olacak,
neticesi ne olacak diye düşünürüz.
Bunu bir büyük zata talebelerinden birisi sorar:
(Efendim biz, dinimizde bildirilen her şeye iman ettik, bu yoldayız; fakat,
bazen namaz kılarken kaç rekât kıldığımızı bile şaşırıyoruz. Namazda seksen
türlü işler hatırımıza geliyor. Böyle ibadetlerimizin hiçbirisin kabul
olmadığını düşünüyoruz. Hizmetlerimiz öyle, peki Allahü teâlâ ne muamele edecek
ahirette? Yani bütün bu hatalarımıza rağmen, bütün kusurlarımıza rağmen ne
olacak bizim halimiz?)
Güzel soru, çünkü bu soru hepimizin hatırına gelir. Mübarek zatın verdiği cevap
şöyle olur:
—Evladım, bana bir bardak su getir.
Talebesi hemen koşup bir bardak su getirir. Kendisine dört beş adım kala;
— Orada dur, buyurur.
Talebe durur. Hocası devam eder:
— Şimdi aksilik bu ya, ayağın takıldı ve halıya bardakla birlikte düştün, bardak
kırıldı; içindeki su da döküldü. Yani su gelmedi. Suyu bana getirirken, başına
gelen bu kazadan dolayı sana, kızar mıyım, acır mıyım? Acırım, çünkü o suyu siz
bana getiriyordunuz, ama böyle oldu ne yapalım, buyurur.
İşte bizim ibadetlerimiz de böyle. Allahü teâlâ da Ona giderken yaptığımız
hatalar ve kazalar sebebiyle kızmaz, acır. Onun merhameti çok, sonsuz, acır ve
affeder. Yeter ki siz o suyu Ona götürün. Yani Ona doğru gittikten sonra
korkmayın. Ama Ahmed’e gidip de, Mehmet’ten para istemek olmaz. Allahü teâlâ
kalbe ve niyete bakar. Bu kulum bu ibadeti yapıyor ama niçin? Bu hayır ve
hasenatı yapıyor ama niçin? Doğru olmak şartıyla öğreniyor, ilim yayıyor, ama
niçin? İşte bu niçin sorusu, Müslümanlara ahirette sorulacak soru. Bunun da
cevabı var. Ya Allah için, ya şu, ya bu veya meşhur olmak için veyahut da zengin
olmak için. Yahut da aferin desinler diye. İşte bu çok kötü... O zaman da
Cenab-ı Hak diyecek ki ahirette, (Sen bunları kimin için yaptıysan, git
ücretini de ondan iste. Eğer benim için yaptıysan, hatasıyla sevabıyla gel seni
affedeyim. Başkası için yaptıysan, bana niye geliyorsun?)
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ sizin şeklinize, işinize, gücünüze bakmaz, kalbinize ve
niyetinize bakar.)
Yaptıkları işler bakımından kâfirlerle müminler arasın farklar vardır. Kâfirler
her yerde ve her zaman, nasıl sorusuna cevap arar. Nasıl belli olur,
nasıl bina yapılır, nasıl şu yapılır, nasıl? Ama mümin, niçin sorusuna kendini
ayarlar. Allahü teâlâ ahirette kullarına niçin sorusunu soracaktır. O
halde fark buradadır. Yani birisi dünyalık, diğeri ahiretlik olacaktır. Bu
yüzden doğru yolda olmak şartıyla, niyetleri de ıslah etmek, düzeltmek lazımdır.
Büyükler buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ vermek istemeseydi istek vermezdi.)
Ondan hayırlı ömür, hayırlı ölüm isteyin. Hayırlı ömrün yanında, hayırlı ölümü
de unutmayın. Ölümsüz olmaz.