Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İnsandaki en büyük nimet, iman nimetidir. Bu nimet, elden kaçması en kolay
nimettir. Bu imanın insanda hep kalması için şart, mümin kardeşlerini sevmektir.
Kişi mümin kardeşlerini sevmezse, imanını yavaş yavaş kaybeder de haberi olmaz;
çünkü hubb-i fillah ve buğd-i fillah imanın temelidir.
Dünyada en kıymetli şey imandır. İman, müminle ateş arasında perdedir.
İmanımızın kıymetini bilmemiz gerekir.
Cüzzam çok bulaşıcı bir hastalıktır. Bir cüzzam hastasıyla bir odada yedi sene
kalınsa, hastalığın bulaşmama ihtimali vardır; ama bir kötü kimseyle aynı binada
kalınsa, hiç görüşülmese, rastlanmasa da ondan zarar gelmeme ihtimali yoktur.
Onun için ev bir, anahtar bir olmalı. Bu mümkün değilse, iyi insanlarla aynı
çatı altında oturmaya dikkat etmeli.
İyiliğin yayılması zordur. Kötülüğün yayılması kolaydır. Çünkü iyilik nefse
ağır, kötülükse nefse kolay gelir.
Allahü teâlâ her şeyi sebeplerle yaratır. Böylece kudretini gizler. Mesela
görmek için ışığa, konuşmak için havaya ihtiyaç vardır; ama ruhlar âlemi böyle
değildir. Bir evliya ile irtibat kurup konuşmak için havaya, sese, dile
vesaireye ihtiyaç yoktur. İnsan kalbiyle de konuşur. Bunun için de, yine üç şey
lazımdır:
1- O zatın Evliya olduğuna inanmak,
2- Onu sevmek,
3- İtaat etmek.
Eshab-ı kiram, cömertlik, temizlik, edep ve tâbi olmakta İslam ahlakının
numunesiydiler. Onları görenler, bunlar melek mi derlerdi. Her gittikleri yerde,
bu ahlaklarını görenler, seve seve Müslüman oldular. Zaten bunlar İslamiyet’i
anlatıyorlardı. Herkesin ebedi saadete kavuşmasını istiyorlardı. Gittikleri
yerlerde yalnızca, İslamiyet’in anlatılmasına izin verilmesini istiyorlardı.
Kılıçla müdahale yoktu; ama anlatılmasına mani olurlarsa, o zaman kılıca ihtiyaç
duyuluyordu.
Bugünün işini yarına değil, biraz sonraya dahi bırakmamalıdır. Bir iş
yapılacaksa, bunun hemen bitmesi lazım. Her işimizi kendimiz yapmalıyız,
başkasından bir iş istersek, neticesini beklemeliyiz, yani takipçisi olmalıyız.
Ahir zamanda zulmet çok olur. Bir kimse evden abdestli çıksa, hiç günah
işlemeden evine dönse bile, o günkü zulmeti temizlemek için, beş bin kelime-i
tevhid söylemesi icap eder.
Ahir zamanda insanların yaptığının aksini yapan rahat eder; çünkü o zaman
insanlar hep nefslerinin peşinde olur. Nefs de insanı hep helake sürükler.
Dinin ayakta durması iki şeyle olur:
Birincisi ilim, ikincisi edeptir.
(Bir gün gelecek insanlar, şarapla suyu ayırt edemeyecekler) buyurulmuştur.
Yani şarabın günah olduğunu bilmeden içecekler.