Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Seyyid Abdülhakim efendi hazretleri, (Senelerce imanı anlattık, anlayan üçü
beşi geçmedi) buyurmuşlar. İman ve İslam kitabı bir saatte
öğrenilebilecek bir kitap. Bu büyük zatlar neyi anlatmak istedi? Böyle
söylemelerindeki maksat neydi?
İmanı anlamaktan maksat, imanı içine, iliklerine sindirmektir. Öğrenmek başka
şeydir, kalbe nakşetmek başka şeydir. Onu kalbe nakşetmek, çivilemek zordur.
Mesela, kul hakkını öğrenmek başka şey, bunu kalbe nakşetmek başka şeydir.
Kalbine nakşeden, ayaklarını uzatıp uyuyamaz. Acaba üzerimde ne kadar kul hakkı
var diye uykuları kaçar. Çünkü bir müminin bir kuruş kul borcu olsa, onu
ödemedikçe, bütün Peygamberlerin ibadetlerini yapsa Cennete giremez.
Allahü teâlânın bir kulunu sevdiğinin bir alameti vardır. Eğer, İmam-ı Rabbani
hazretleri gibi, Allahü teâlânın veli bir kulunu seviyorsa, yemin etsin ki Allah
beni seviyor. Yeter ki Allahü teâlâ, sevgiyi nasip etsin.
Bu sevginin ölçüsü, tarifi nedir? Sevmek itaat etmektir. Bir kişi sevdiğini
söylediğine ne kadar itaat ediyorsa o kadar seviyordur. Yani ne kadar itaat
varsa, o kadar sevgi vardır. Seviyorum diyerek itaatten uzak olanların sevgisi
sahtedir, yalandır. Sevmek aynı zamanda istifade etmektir ki, istifade etmek
için yanı başında bulunmak da şart değil. Uzakta da olunsa, itaatin oranında
istifade edilir.
Kalıcı olan Allah ve Peygamber sevgisi, ancak Allah adamlarını tanımak ve
sevmekle olur. Başka türlü mümkün değildir. Çocuklarımıza İmam-ı Rabbani
hazretleri gibi büyüklerin sevgisini iyice aşılamalıyız. Bunu başarırsak, onlar;
karada, havada ve denizde her yerde namazlarını kılıp, aksatmazlar, ilk
akıllarına gelen, namaz olur.
Hastalık aslında iyi bir şeydir; çünkü insanın gözünün önünden teneşir tahtası
gitmiyor, sonra helalleşiyor. Film seyreder gibi olayları seyrediyor, bunlarla
alakam yok diyor. İnsanın hevesi, her şeyi, törpüleniyor. Bütün azgınlıkları
gidiyor. Onun için, hastalıkta şifa vardır. Bedene gelen her türlü sıkıntı ve
rahatsızlık, ruha ve kalbe şifadır. Kalb şifa buldu mu, kurtulmuş demektir;
çünkü kalbin tedavisi zordur. Bu yürek değil ki, yani et parçası değil ki,
değiştirelim, keselim. Kalbin şifası zor; çünkü kalbin şifası, ilacı bu dünyada
verilmezse, Allah korusun, ahirette şifaya kavuşması çok zordur. O ancak, ateşle
temizlenir. Allahü teâlâ o kulunu ateşte yakmamak için, bedenine rahatsızlıklar
veriyor. O rahatsızlıklar sebebiyle, o da tevbe istiğfar ediyor.
Buna rağmen, Cenâb-ı Peygamber, (Allahümme innî es’elükessıhhate vel âfiyete)
buyuruyor. Yani (Yâ Rabbi, bana sıhhat afiyet ver) diye dua ediyor. Demek
ki, Allahü teâlâdan sıhhat, afiyet isteyeceğiz. Sıkıntı gelince de, O gönderdi
diye sabredeceğiz, hatta iyiliğimize olduğu için şükredeceğiz.