Ayşe Hanım çalan telefona cevap verdi:
—Buyurun.
—Alo Ayşe, ben Pervin, tanımadın mı? Eski komşun Pervin.
—Aaa, Pervinciğim nasılsın, nerelerdesin, çok uzun zaman oldu görüşmeyeli…
—Ankara’dayım, bir iş için gelmiştim, müsaitsen seni görmeye gelmek
istiyorum. Yarın İzmir’e geri döneceğim, gitmeden eski komşumu görüp öyle
gideyim istedim.
—Elbette, bekliyorum, çok iyi olur, özlemiştim ben de seni. Hadi gelince
konuşuruz.
Ayşe Hanım alelacele evi toparlayıp misafirini ağırlamak ve ikram etmek için,
bir şeyler hazırlamaya koyuldu.
Kendi kendine, “Hay Allah, ne kadar şaşırdım aramasına. O acı günlerden sonra
unutmuştur buraları, bizleri diye düşünüyordum hep. Yazık, ne yaptı kadıncağız
acaba? Hiç kolay değil yaşadıkları. Allahü teâlâ kimseye vermesin” diye düşünüp
eski günlere dalmışken, hazırladığı ikramın piştiğini haber veren fırının alarm
sesiyle kendine geldi.
Hemen çayın suyunu koydu. Eski komşusuyla konuşulacak ne çok şey vardı ne
kadarda özlemişti onu. O gelmeden öğle namazını kılmalı, lafa dalıp namazı geç
vakte bırakmamalıydı.
Tam namazını bitirmiş dua ediyordu ki, kapı çalındı. Ayşe Hanım, uzun süredir
görmediği Pervin Hanımı göreceği için çok heyecanlıydı. Koşarak kapıyı açmaya
gitti. Kapıda duran kişiyi tanımıyordu. Kim gelmişti acaba? Sarışın, makyajlı,
süslü bir hanım, elinde bir buket çiçekle kapıda duruyordu.
—Buyurun kimi aramıştınız acaba? diye sordu.
—Seni aramıştım şekerim, seni. Tanımadın mı benim kız, Pervin. İçeri almayacak
mısın beni yoksa? kapıdan mı göndereceksin?
—Ta… ta… tabi, kusura bakma. Şaşkınlıktan içeri buyur etmeyi unuttum, içeri
buyur lütfen.
—Hah şöyle, şimdi oldu. Niye bu kadar şaşırdın ki?
—Ne bileyim, çok değişmişsin tanıyamadım birden.
—Demek o kadar değişmişim ha, diye güldü Pervin.
Ayşe Hanım çayı demleme bahanesiyle mutfağa gitmek için izin istedi. Mutfağa
gider gitmez yüzündeki o şaşkın ifadeyi değiştirmek için uğraşıyordu. Allah
Allah, ne olmuş bu kadına? Aman ya Rabbi, sen şaşırtma! diyerek sesli düşündü
istemeden.
Bir süre sonra, iki arkadaş eskilerden bahsederek çay içip sohbeti ilerlettiler.
Pervin konuşurken gözlerini Ayşe’den kaçırıyor, sanki işlediği bir suçu
anlayacak diye annesinin yüzüne bakamayan çocuk gibi, kızarıp bozarıyordu.
Ayşe Hanım açık sözlü lafı eğip bükmeden dosdoğru konuşan birisiydi.
—Ne oldu sana Pervin? Nedir bu halin? Seni görünce, ne diyeceğimi, nasıl
davranacağımı şaşırdım.
—Çok haklısın, çok değiştim. Ben artık eski ben değilim. Bazen ben de
kendimi tanıyamıyorum. Biliyor musun, akşam yatarken aynaya bakıp kendi kendimle
konuşuyorum. Neden diyorum neden?
Sahi neydi Pervin’i bu kadar değiştiren…
Pervinler, eskiden Ayşe hanımların apartmanlarında oturuyorlardı. Pervin’in
beyinin iyi bir işi vardı. İşleri ters gidip bozulunca, işsiz kalan beyi
bunalıma girdi. Eş dost derken bir iş bulundu; fakat sigortasız bir işti. Olsun,
adam işini yapıyor, üç beş kuruş kazanıyor, geçinip gidiyorlardı. Pervin, ev
hanımı idi. Tesettüre riayet eden, namazını kılan inançlı birisiydi. İki kızları
vardı, kızların biri ilkokul, diğeri ortaokulda okuyordu. Sık sık Ayşe hanıma
gelir dertleşirlerdi, ah bir sigortalı iş olsa diye dert yanardı. Ayşe ise,
Pervin’i teselli eder, şükretmesini ve dua etmesini tavsiye ederdi.
Bir gün Pervin, Ayşe’ye kendisi de çalışırsa daha rahat geçineceklerini,
sigortalı iş aradığını söyledi. Madem kocası sigortalı değildi, bari kendisi
sigortalı iş bulmalı, hayatlarını garanti altına almalıydı. Bir anlamda,
hayatlarını sigorta etmek istiyordu. Bu konu Pervin’de saplantı olmuş, artık dua
ederken bile, (Ya rabbi sigortalı iş… ) diyordu. Bir cumartesi sabahı kayın
validesine kahvaltıya gittiler. Kahvaltıyı yaptıktan sonra beyi dışarı çıkmak
istedi, paltosunu giyerken birden yere yığıldı. Herkes başına toplanmış kimi
ağlıyor kimi su getiriyor kimi paltosunu çıkarıp rahatlatmaya çalışıyordu. Fakat
beyi, o anda ruhunu teslim etmişti bile.
Beyinin vefatının ardından Pervin kızlarını da alarak İzmir’e ailesinin yanına
gitmişti. Maalesef, iş sigortalı olabildi ama hayat sigortalı değildi. Kimsenin
ömrü sigorta edilemiyordu. Bütün bu yaşananları, Ayşe biliyordu. Onun merak
ettiği, sonra ne oldu da inançlı Pervinin böyle değiştiği idi.
—Pervin, kızlar ne yapıyorlar? sen neler yapıyorsun? anlat azıcık.
—Kocam öldükten sonra, İzmir’e annemlerin yanına gittim, biliyorsun. Babam
emekli, kendilerini ancak geçindiriyorlar. Bir de biz olunca, bir hayli
zorlandılar. Sağ olsun, akrabalar bir iş buldular; fakat sigortasızdı. Bir
işyerinde, çalışanlara yemek yapacaktım; ama sigortasız olunca bir müddet
çalışabildim. Biliyorsun, insan hasta olur, doktor falan lazım, sigorta şart.
Neyse, akrabalar el kol oldular da bu işi buldular. Şimdi bir şirkette sekreter
olarak çalışıyorum. Ankara’ya da, şirketin bir evrak işi için geldim.
—Peki, neden başını açtın?…
—Aslında önceleri kapalı gidiyor, içeride açıyordum. Daha sonra, kapat aç,
kapat aç, mücadele edemedim işte. Kızları sormuştun, kızlarla başım dertte. İnan
bana, babasız evlat yetiştirmek çok zor. Hele de bunlar kız olursa... Baba
olunca, baba takip ediyor. Ben yapamıyorum, beni takmıyorlar. Ne görseler
istiyorlar. Alsan bir türlü, almasan bir türlü... Niye arkadaşları tatile
gidiyormuş da, bunlar gitmiyorlarmış? Neden herkes arkadaşlarıyla geziyormuş da,
bunlar gezip eğlenemiyorlarmış. Velhasıl, çok zor çok!
—İyice büyümüşlerdir, gelinlik kız olmuşlardır. Var mı bir şey Pervin?
—Evet, öyle bir şeyler var ama bilemiyorum. Büyük kızın görüştüğü bir oğlan
varmış, evlenmeye karar vermişler. Ben buradan gidince oğlanla beni
tanıştıracakmış, bakalım ne olacak.
—Pervin sana bir şey söylemek istiyorum; ama ne olur bana kırılma hani demin
bir şey söylemiştin ya, ne oldu bana bilmiyorum diye… Ben sana söyleyeyim ne
olduğunu. Allahü teâlâ herkese istediğini verir yahut istediği şeye kavuşacak
yollara ulaştırır. Hatırlar mısın, beyin sigortasız bir işte çalışıyordu ve zor
günler geçiriyordunuz. Bende çalışayım madem onun sigortası yok, benim sigortalı
bir işim olsun diye, az mı konuştuk seninle. Sen Allahü teâlânın rızasını
isteseydin elbet kavuşurdun. Tıpkı sigortalı iş isteğine kavuştuğun gibi...