Yıl 1980. Salih, bu yıl üniversite mezunu olacaktır, ama anarşi her yerde
hüküm sürmekte, günde birkaç kişi öldürülmektedir. Derslere ve imtihanlara bile
girmek mümkün değildir. Salih, bu şartlar altında nasıl mezun olacağını
düşünmektedir. Gerçi Salih, hiç bir gruba mensup değilse de, yine askerlerin
himayesinde ara sıra derslere devam edebilmektedir.
Faruk adını alan Kaya ise, Salih’in tavsiyelerine uymadı. Herkesin gözü önünde
namaz kılmaya devam etti. Yine bir gün Beyazıt camisine girerken birkaç silah
sesi işitildi. Faruk, (Lâ ilahe illallah Muhammedün Resulullah) diyerek
yere yıkıldı. Başka bir şey diyemeden ruhunu teslim etti.
Bir grup genç, (Salih vurdu. Salih Öksüz vurup kaçtı) dediler. Polisler geldi.
Birkaç genç, Salih Öksüz isimli bir talebenin vurduğunu söylediler. Polisler,
Salih’in evine gelip onu ekip arabasına bindirerek karakola götürdüler.
İfadesini aldılar. Salih, hiç bir şeyden haberi olmadığını söyledi; ama şahitler,
Salih Öksüz’ün vurduğunu bizzat gördüklerini tekrar edince, mahkemeye çıkmak
üzere Salih’i hapishaneye gönderdiler. TV haber bültenini okuyan spiker, 19
haberlerinde şunları söylüyordu:
“... Bugün de yurdun çeşitli yerlerinde yedi kişi öldürülmüştür. Kaya Şehidoğlu
adlı bir genç, karşıt görüşlü Salih Öksüz isimli bir öğrenci tarafından Beyazıt
Camisi önünde öldürülmüştür. Salih yakalanarak gözaltına alınmıştır. Diğer
taraftan…”
* * *
Mahkeme başkanı, Salih’e sordu:
— Ayrı ayrı üç şahidi de dinlediniz. Üçü de Kırıkkale markalı olduğunu tahmin
ettikleri bir tabanca ile Kaya Şehidoğlu’nu camiye girerken arkadan vurduğunuzu
söylediler. Üçünün ifadesi de tıpatıp aynıdır. Bir diyeceğiniz var mıdır?
— Olay günü rahatsızdım. Evden dışarı çıkmadım. Kaya’yı ben öldürmedim. Ben
insan değil, tavuk bile kesemem. Sonra benim bir partiyle veya dernekle bir
ilgim yoktur. Kimseyi öldürmeyi düşünemem bile. Bu iftiradır.
— Şahitleri tanıyor musunuz?
— Evet, üçü de sınıf arkadaşımdır. Dört yıldır beraberiz. Dört yıldır hiç
bir yürüyüşe bile katılmadığımı herkes bilir.
— Bir suçu hep sabıkalılar mı işler? Sabıkasız bir kimse, suç işleyince
sabıkası olur. Daha önce sabıkasız olmanız, bu suçu işlememiş olmanızı
gerektirmez.
Tüm-Sol-Der’in avukatı söz aldı:
— Sayın Başkan, Salih Öksüz’ün, uzun zamandan beri, maktul Kaya Şehidoğlu ile
fikri tartışmalar yaptığı herkes tarafından bilinmektedir. Fikrini kabul
etmeyince de vurduğu anlaşılmaktadır.
Ağır Ceza Başkanı Salih’e sordu:
— Tabanca taşır mıydın?
— Hayır, vesikalı vesikasız hiç tabanca taşımadım.
— Tüm-Sol Der avukatının verdiği dosyada bir resminiz var ve resimde elinizde
bir tabanca bulunmaktadır.
Salih biraz düşündü, bir şey hatırlayamadı. Daha sonra Tüm-Sol-Der
lokalinde çektikleri resmi hatırladı. Bir tertip içinde olduğunu iyice anlamıştı;
ama ne diyebilirdi? Elime tabanca verip habersizce resmimi çektiler dese ne
ifade ederdi? Kanunen, bir an tabancayı ele almak bile tabanca taşımak demektir.
Susmayı tercih etti.
Mahkeme Başkanı tekrar sordu:
— Niçin susuyorsunuz? Sükut ikrardan mı gelir demek istiyorsunuz? Öyle ise
elinizi çalıştırdığınız gibi, dilinizi de çalıştırıp olayı olduğu gibi anlatın.
Hiç yalana başvurmadan anlatırsanız, sizin için hafifletici sebep olabilir.
— Hayır, Kaya’yı ben öldürmedim.
İfadeler zapta geçti. Kaya’nın vücudundan çıkan kurşunların Salih’in elinde
tuttuğu tabancaya benzediği bilirkişi raporundan anlaşılmaktaydı. Karar için
mahkeme bir ay ileriye atıldı.
Ertesi gün karar günü, Saliha Hanımla Ayşe ağlıyor ve gözyaşları içinde dua
ediyorlar. Saliha Hanım uzun uzun dua etti.
Ayşe de hep kurtulması için dua ediyordu; çünkü o da Salih’in suçsuz olduğunu
biliyordu; ama bütün deliller aleyhine idi. Mahkeme de, delillere ve şahitlere
göre karar verecekti. Hepsi de aleyhine olduğuna göre, en az 20–30 sene ceza
giymesi mümkündü.
Kararı dinlemeye Saliha Hanım, Ayşe ve Ayşe’nin abisi Ömer de gelmişti. Karar
açıklandı: İdam.
Saliha Hanımla Ayşe şok geçirdi. Düşüp bayıldılar. Salih’in de yüzü sarardı.
Takdire razı olmaktan başka çare yoktu. Salih, her zaman tekrarladığı mısraları
yine mırıldandı.
Hak şerleri hayreyler.
Zannetme ki gayreyler.
Ârif anı seyreyler.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler.
Salih’i tekrar hapishaneye götürdüler. Ömer, perişan bir vaziyette olan
kardeşi Ayşe ile Saliha Hanımı Fatih’teki evlerine getirdi.
Avukatların görüşü, kararı temyize hiç lüzum olmadığı noktasında idi. Çünkü
aksini kabul ettirebilecek hiçbir delil yoktu; ama idam işinin biraz daha
uzaması için Yargıtay’a başvurarak karar temyiz edildi.
Yargıtay, soruşturmanın noksan olduğu gerekçesiyle davanın tekrar görüşülmesi
için dosyayı mahkemeye gönderdi. Bu sırada Salih’in idama mahkûm olduğunu duyan
Kaya Şehidoğlu’nun babası İstanbul’a geldi. Oğlunun kendisine yazdığı mektupta
Kaya’nın devrimciliği bıraktığı, Salih’le iyi arkadaş olduğu, ama devrimcilerin
kendisini öldürebileceği bildiriliyordu. Kaya’nın babası, (Benim oğlumu Salih
değil, devrimciler öldürdü) diyordu.
Mahkemede şahitlerin ifadelerine tekrar müracaat edildi. Ayrı ayrı ifadeler
alındı. Salih’in Kaya’ya ateş ettiği zaman üstündeki elbisenin ne renk olduğu
soruldu. Şahitlerin üçünün de ifadesi değişikti. Salih’in giydiği çeşitli
elbiseleri tarif etmişlerdi. Vurunca ne tarafa kaçtığı sual edildi. Birisi
Sahaflar çarşısına doğru kaçtığını söylerken, diğer ikisi Beyazıt meydanına
doğru kaçtığını söylediler. Mahkeme heyeti, uzun zaman sonra hangi elbiseyi
giydiği unutulacağı için bunu tam bir delil saymadı. Silah sesini duyar duymaz,
herkes bir tarafa kaçtığı için katilin ne giydiğine bakmak mümkün müydü?
Kaya’nın mektubu ise bir zandan ibaretti. Kesin bir delil sayılmazdı. Mahkeme
tekrar idamına karar verdi. Tekrar temyiz edildi. Karar birinci daire tarafından
tasdik edildi.
Artık bütün ümitler kesilmişti. TBMM’nin kararı tasdik etmemesi için, hiç bir
sebep yoktu. Tam bu sırada halkın üzerine ateş ederek beş kişinin ölümüne sebep
olan devrimci Özgür Barış’ın tabancasından çıkan kurşunlarla Kaya’nın
vücudundan çıkan kurşunların aynı tabancadan çıktığı balistik muayene
neticesinde bilirkişi raporu ile tespit edildi. Bu arada Yargıtay Başsavcısı’nın
tasdik kararına itirazı sebebiyle Yargıtay Daireler Kurulu tarafından tekrar ele
alınan dosyanın incelenmesi neticesinde, günlerce hapiste mahkûm yatan Salih
Öksüz’ün beraatına ve telgrafla tahliyesine karar verildi. (Son)