İbrahim Havvas hazretleri anlatır:
Bir sene hacca gitmeye niyet ettim. Bu niyetle yola çıktım. Maksadım Kâbe-i
şerif tarafına gitmek olduğu halde, istemeyerek ters yöne gidiyordum. Allahü
teâlânın iradesi beni batı tarafına çekiyordu. En sonunda İstanbul’a gitmeye
karar verdim. Şehre girdim. Yüksek bir köşk gördüm. Kapı önünde bir kısım
insanlar, bir araya toplanmışlardı. Yaklaştım ve (Niçin toplandınız?) diye
sordum. (Rum Kayseri’nin kızı delirdi. Çare bulmak için doktorları toplandı)
dediler.
Bunda bir hikmet olsa gerektir, dedim ve içeri girdim. Orada Kayser’in kızını
parlak ay
gibi gördüm. Bana bakıp dedi ki:
- Hoş geldin, ey İbrahim Havvas!
- Beni nereden tanıyorsunuz?
- Canımı, Cânâna teslim etmek istedim ve Hak teâlâdan sevdiği bir kulunu yanımda
bulundurmasını niyaz ettim. Rüyamda buyuruldu ki: “Yarın İbrahim Havvas sana
gelecek!”
- Hastalığınız nedir?
- Bir gece dışarı çıkıp ibret nazarıyla gökyüzüne baktım. Kendimden geçtim. “Allahü
ehad ver-resulü Ahmed” kelimesi dilime, manası kalbime geldi. Bu kelimeyi
dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten hâlime delilik alameti, bana da deli
dediler. [Bu sözlerin manası, “Allah birdir ve Peygamberi Ahmed (yani Muhammed
aleyhisselam)‘dır].
- Bizim diyara gelmek ister misin?
- Sizin diyarda ne var?
- Mekke, Medine ve Beytül-mukaddes (Mescid-i Aksa) oradadır.
- Sağ tarafına bak!
Baktım bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytül-mukaddes karşımda duruyor gördüm. Az
sonra dedi ki:
- Vakit yaklaştı. İstek ve arzu haddi aştı.
Kelime-i şehadet getirip ruhunu teslim etti.