Seyyid Muhammed Behaeddin-i Buhari hazretleri, uzak bir köydeki bir seveninin
daveti üzerine ona misafir olmuştu. Gece evde otururlarken ev sahibine, (Git
kapıya bak, bakalım orada bekleyen kim?) buyurdu.
Ev sahibi dışarı çıkıp baktığında köy halkından Yusuf isimli birisinin kapıda
beklediğini gördü. Yusuf, sohbete katılmak için izin istiyordu. (Gelsin bakalım)
buyurulunca içeri girdi.
Yusuf’un elinde bir tabak armut vardı. Armudu edeple Nakşibend hazretlerinin
önüne koydu. O mübarek, ev sahibinden geniş bir tabak getirmesini istedi. Tabak
getirilince de armutları geniş tabağın içine boşalttı. Daha sonra eliyle armudu
karıştırıp birini çıkardı, Yusuf’a verdi, geri kalan armutları ise taksim
etmelerini emir buyurarak “Kimse elindeki armudu yemesin” dedi.
Yusuf’a armutları nereden aldığını sordu. Yusuf da armudu aldığı yeri
söyleyince, (Getirdiğin armut üzerindeki şüphemiz nedendir bilir misin?) diye
sordu. Yusuf dedi ki:
(Efendim bana köyümüze veli bir zatın geldiğini söylediler. Ben de sizi imtihan
etmek için bir kilo armut aldım ve armutlardan birini işaretledim. Eğer veli bir
kimse ise benim işaretlediğim armudu bulur diye düşünüyordum.)
Nakşibend hazretleri, (Bak öyleyse bakalım elindeki armut işaretlediğin armut
mudur?) buyurunca Yusuf birde baktı ki, hakikaten kendisine verdiği armut yolda
işaret yaptığı armuttur. (Evet efendim, işaretlediğim armut bu) dedi.
Nakşibend hazretleri bunun üzerine buyurdu ki:
(Bizi mecbur ettin Yusuf, armudu keramet göstermek için değil, senin bizden
uzaklaşmaman için seçip sana verdik. Eğer biz bunu bilip sana vermeseydik sen
bizim hakkımızda kötü düşünür ve çok zarara uğrardın, bizim yüzümüzden kimsenin
zarara uğramasını istemeyiz. Cenab-ı Allah'ın velilerini imtihan etmeye
kalkışmak iyi bir insana yakışmaz. Bizi tanıyarak bu imtihanı yapmak isteseydin
helak olurdun, tanımadığın için affedildin yoksa hocasını imtihan eden
melundur.)
Yaptığı hatadan dolayı pişman olan Yusuf, özür dileyerek kusurunun affını istedi
ve ondan sonra talebelerinin arasına o da katıldı.