Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin talebelerinden birisi, gördüğü rüyalar üzerine,
"Artık ben kemâle geldim. Sohbete lüzum kalmadı" vesvesesine kapılıp, bir kenara
çekildi.
Bundan sonra gördüğü güzel rüyalar daha da arttı. Rüyasında kâh uçuyor, kâh
insanlara vaaz ediyor, kâh bağlık bahçelik içinde güzel nehirler ve çok lezzetli
yemekler yediğini görüyordu. Kendisini bulup, sohbetlere niye katılmadığını
soran arkadaşlarına bu hâlini anlattı, artık ilmi tamamladığına inandığını,
bundan sonra da irşatla uğraşacağına dair karar verdiğini söyledi.
Arkadaşları dönüp, hocaları Cüneyd-i Bağdâdi hazretlerine durumu arz
ettiklerinde, (Madem öyle, gidin ona söyleyin, onu bu gece Cennete
götürürlerse, Cennete vardığında üç defa Lâ havle… okusun) buyurdu.
Talebeler gidip, o arkadaşa bunu söylediler. O da, hay hay, öyle olursa okurum
dedi.
Hakikaten o kimseyi rüyasında Cennete götürdüler. O kimse Cennete vardığında üç
defa Lâ havle okudu. Gördüklerini ve kendisinde hasıl olan şeytani hâllerin
hepsini unuttu. Bir anda kendisinin pislik ve çöplük içerisinde olduğunu gördü.
Uyandığında içine düştüğü hatayı anladı. Çok pişman olup tevbe etti ve gelip
hocasının elini öptü. Sohbetlere devam edip, talebeler arasındaki yerini aldı.
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri ilk sohbetinde onlara buyurdu ki:
"Rüyalara güvenilmez. Rüyadaki padişahlığın ne kıymeti var? Uyanıkken ele
geçene bakmak lazım. Herkese bir rehber, mürşid-i kâmil lazımdır. Aksi halde
şeytan gelip kendisine musallat olur ve insan maazallah ona tâbi olur. Sadık
olan, ihlaslı olan her aradığını mürşidinde arar ve bulur. Bu din edep dinidir,
ahde vefa dinidir. Hocam hayatta iken tam 30 sene din hakkında konuşmadım.
Sonunda emirle konuştum, yani konuşmamı emrettiler, ancak ondan sonra hocamdan
öğrendiklerimi nakletmeye başladım. Yine kendiliğimden bir şey söylemedim.
Hocamdan naklettiklerimi, kendi bilgim gibiymiş gibi anlatsaydım, hırsızlık
etmiş olurdum. Büyükler evden bir şey getirmezler, hırsızlık etmezler,
kendilerine mal etmezler. Kimse kendini bir şey zannetmesin, bu yolda olmak
yoktur, yok olmak vardır. Aynaya bakıp da kendinden tiksinmeyen, kendi yüzüne
tükürmeyen, bu büyüklerin kemalatından mahrumdur yani istifade edememiştir."